8 Ocak 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

8 Ocak 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İleri her hangi bir ölüdür. Ailesi ve yakınları ne isterlerse onu yapar- lar. Fakat bu ölünün, resmi hiç bir sıfatı bahis konusu değildir. Bu ölü, bir "Türk büyüğü ölüsü" değildir. Nitekim, cenazeye Bakan olan bir tek A. P. li, Muhiddin Güven şahsen katıldı. Şahsı adına... Azdıkça azanlar İnönünün O hâdiseyi karşılayıştaki genişliği öğrenildiğinde, cenazeyi gösteri haline sokmak isteyenler bir fırsatın karşılarına çıktığı zehabına kapıldılar. Başbakana akseden yeni talep, cenazenin İlerinin evi önünden geçirilmesi arzusu oldu. İlerinin evi, Sağlık sokakta, yani başkentin Ye nişehirinde, Sıhhiye denilen semtin- deydi. Tabut bir süre eller üstünde taşındıktan sonra arabaya bindirile- cek ve kafile Sihhiyeden * geçecekti, İnönü gene omuz silkti — Ne isterlerse yapsınlar” Güme, oldukça büyük bir kala- balık birikmişti Bunlar, bilhassa Ankaradaki A. P. teşkilâtının baş- ları tarafından derlenmişti. Bunların arasında Tevfik İlerinin dostları, ar- kadaşları, hemşerileri, tanıdıkları bir adacık teşkil ediyordu. Nitekim bun- lar, cenazeye çelenkler de göndermiş lerdi. Çelenklerin arasında Kayse- riyle alakalı bulunanlar teydi. Dikkati çeken çelenk, Türk Talebe li oldu. Tev- fik Vm genelik yıllarında, he- nüz talebeyken bu teşekkülde birin- ci plânda Tir yer işgal etmiş olması ve in Ke vi şayan isim bı- rakmış bulunması M.T. B. nin karadaki idarecilerini böyle bir ha- rekete itmişti. Çelenk, o zamanlar gençlerin "Tevfik Ağabey" dedikleri idealist talebeyeydi. Yassıada hükümlüsüne Me, Bu yüzdendir rinde " . B." ibaresi bu- lunan kurdela Kayseri arkadaşları", “Yassıada arkadaşları" ibarelerini taşıyan kurdelalar yanında hayli ga- ripsendi. Dost adacığının etrafını saran partili denizi daha camide taşkınlığa başladı. Aynı saatte başka cenazeler urbaşkanı Gürsel çelenk göndermişti. Açıkgöz partililer | bu- nu Tevfik İlerinin cenazesi önüne al- maya kalkıştılar, fakat dişleri kes- medi. Daha ilk teşebbüste, o çelen- gin sahipleri "Size değil, o" diye kesip attılar. Ama, Emekli Sandı- ğından bir memurun eşi için Emekli Sandığından gelen çelengi A. P. teş- kilâtı tarafından derlenmiş kalaba- lık el çabukluğuna ve biraz da şirret- liğe dayanarak kendi tarafına aktar- I Tabut, ilk bildirilen merhaleye kadar eller üstünde, fakat, doğrusu istenilirse başkent halkının umursa- AKİS, 8 OCAK 1962 Öküzün Boynuzları Günür birinde, bir partinin ya yın organlarından birinde o partinin kongrelerinden birine ait bir haber çıktı. Çeşitli hatipler söz almışlar, çeşitli konularda nuşmalar yapmışlardı. Parti bir muhalefet partisi olduğundan İk- tida tenkit edilmişti. Bu arada bir partili, karşı partinin en çok konuşan ve herkese en şiddetli hü- cumları reva gören bir nına cevap vermiş, "onun zihniye- üzün boynuzları arasında sanan zihniyet arasında fark yoktur" demişti. Beyhan Çenkci Ko daman, müthiş kızdı. Bu ne demekti? Kendisi bir dehşetli ikti- b bi darın ön safında bulunsun, buna rağmen zihniyeti hakkında böyle lâf söylenebilsin! Daha fenası, yazılabilsin! Derhal gazeteyi dâva etti ve gazetenin genç yazı işleri müdürünü mesul sıfatıyla mahkemeye sevkettirdi. Dâva pek uzan sürmedi. Kodamanın ideal arkadaştan bu çeşit dâvalara bakan küçüklü büyüklü mahkemelere kendi adamlarını, emir kullarını zaten yerleştirmişlerdi. Bunlar, şikâyetçinin adına bakıp ce- zayı basıyorlardı. Bunlar, şikâyetçinin adına bakıp cezayı tasdik edi- yorlardı. Genç gazeteci ve avukatı bir parti kongresinde söylenmiş bu basit sözün hiç bir hakaret kastı taşımadığını, bir partinin orga- nı için böyle bir cevabı yayınlamanın vazife olduğunu, üstelik şahsiyat yapılmadığım, sâdece bir zihniyetten bahsedildiğini, halbuki karşı ta- rafın neler ve neler söylediğini belirttiler. Ama devrin hâkimleri, Nuh dediler Peygamber demediler. Genç gazeteci bir yıl hapse mahküm oldu. Cezasını lütfen 10 aya indirdiler. "Onun zihniyetiyle dünyayı ökü- zün boynuzları arasında sanan zihniyet arasında fark yoktur" sözün- den, sâdece ama sâdece bu sözden dolayı tam 10 aya hapis! Temyiz, mu- tad veçhile mahkümiyeti tasdik etti. Bu arada genç gazeteci evlenmişti. Kendisi gibi gencecik, masum, hayatta eşiyle birlikte mesut olmaktan başka gaye taşımayan bir kız- cağızla.. Evliliğin yirminci gününde, yeni kurulan yuvanın kapısına polis dayandı. Genç kadından kocanını istiyorlardı. Üçe gün sonra adam hapishaneye, her çeşit suçtan yatan âdi mahkümların arasına gönde- rilecekti ve 10 ay için üzerine demir kapılar eğ Ne geni adam, ne genç kadın gık dediler. Ne genç adam, ne genç kadın bir af için yalvar yakar oldular. Ama bir tesadüf, ame gideceği gü- nün arefesinde o gazeteciyi o kodamanla bir kokteylde karşılaştırdı. Kı an, dudaklarında hınç dolu bir tebessüm "Yatacaksın!" dedi. Sonra, izah etti: — Onlarla birlik olmanın, onlara alet ilk etmenin cezasını çeke- ceksin. Tâ ki, aynı yolda bulunanlar ibret alsınlar. Senin akibetin on- lara ders olsun. Anladın mı?" azeteci, dudaklarında istihfaf dolu bir tebessüm cevap verdi: Yatacağım, Tevfik bey! Ama dünya, öküzün boynuzlan üze- rinde ei. Kodaman, han İleriydi. Genç gazeteci, Beyhan Cenkçiydi. Kar- şılaşma, D. P. Matbuat Ocağının açılışı vesilesiyle Ankara Palasta tertiplenen kokteylde cereyan etti. Beyhan Cenkcinin üzerine Anka Merkez Cezaevinin kapılan 28 Mayıs sabahı Türk Silahlı Kuvvetleri- nin süngüsüyle açıldı. Evet, ölüleri rahmetle anmak lâzımdır. Ama, "Zavallı Tevfik İleri"y- miş! Haydi oradan, soytarılar!

Bu sayıdan diğer sayfalar: