YURTTA OLUP BİTENLER yapabilirdi ve ters laflara-iki taraf- tan da söylenilenlere- mani olabilir- di. Halbuki Refet Aksoy, buna mani olmadı, teşvik etti. Sinirler bir defa gerilince de, Meclisteki bir tuhaf ek- seriyet, tıpkı eski Meclislerin De- mokrat ekseriyetleri gibi kendi ta- raftarlarını o mutlaka konuşturmak, karşı tarafı konuşturmamak, konuş- ma fırsatı bulursa sıra vurma Sure- tiyle susturmak yolunu tuttu ve u mumi efkârdan bir yeni -ve gene ko- caman- sıfır aldı. Refet Aksoy, ken- di yarattığı bu durum karşısında büsbütün şaşırdı. O kadar ki, sağ yanında oturan A. P. li gözlüklü kâ- tip, kendi arzuladığı hatipleri kürsü- ye davet etmeye bile başladı! Söz sözü açtı, ödenek Meselesi bir Ku- rucu Meclisin şerefi ve itibarı halini aldı, tabii doğru sözleri isteristemez Cc. H. P. liler söylediler, ötekiler hırs içinde İhtilâl aleyhtarlığı yaptılar ve bir çuval inciri berbat ettiler. Ancak, her musibetin (o getirdiği bir de ibret dersi vardır. Şimdi, A. P. nin v P. nin idarecileri, bu- güne kadar temin etmekten kaçındık- ları "Gruplar arası temas"m ve iş- birliğinin lüzumunu tamamen kavra- mış haldedirler. Bilhassa A. P. liler, Ödenek Meselesinde C. H. P. ile an- laşmamış olmanın neticesini görmüş- lerdir. Buna mukabil C. H. P. liler de, karşı tarafın hislerini tahrik et- menin C. H. P. muhalefetteyken ne- tice verdiğini, fakat Genel Başkan- larının başkanlık ettiği bir koalisyo- nu eğer torpillenmek arzulanmıyor- sa daha dikkatli davranmanın, sözcü- lerini daha basiretli seçmenin fazile- tini anlamış haldedirler. Hükümet Pabuç bırakmayınca... Mi” İleri oOöldüğü zaman, acı- anlar ve umursamayanlar ya- — bir başka zümre daha Endişelenenler. Her ölüm, bir cenaze demektir. Cenazelerin ise, gözleri dönmüşler veya politika hesapları ya- panlar elinde ne hale geldikleri "Lütfi Kırdar Hâdisesi" ile sabittir. Endişelenenler, bilhassa "alâkalılar" arasından çıktı. Bunlar, soluğu Baş- bakan İsmet İnönünün nezdinde aldı- lar. Tevfik İleri ölmüştü, ne yapmak lâzımdı? İsmet İnönü, büyük bir sükunetle cevap verdi: Ni m ölmüş. Elbette cenazesi kalkacak. Bırakın kaldırsınlar.." Başbakanın meseleyi okarşılayış tarzı bir nebze sükünet verdi ama, iş bununla bitmedi. Heri ailesine, ce- nazeyi istedikleri gibi kaldıracakları bildirildi. Halbuki bir çok kimse, hâ- diseyi istismar konusu yapmak için fermada bekliyordu. Nitekim Başba- anın müsamahasını ellerini uğuştu- rarak karşıladılar. Ama, doğrusu is- tenilirse, evdeki hesap pek çarşıya uymadı. Cenaze törenlerini siyasi gösteri fırsatı yapanlar, daha camide dayat- tılar: Tabutu, bir süre eller üstünde taşıyacaklardı. Tevfik İleri gibi bir zatın tabutunun eller üstünde taşın- masının iki tehlikesi vardı. Hu çeken- ler çıkabilirdi, yuh çekenler bilirdi. m, tekrar niyet kuvvetlerinin mâni olabileceği- ni, hu çekenlere ise aldırış dahi edil- memesi gerektiğini düşündü ve: il "— Ne İsterlerse, yapsınlar!" de- İ. Aslında, Başbakana sorulan bun- dan' ibaret kalmadı. Bir başka son- dajla Başbakandan, "Eski Bakan İleri'nin cenaze töreni sırasında Hü- kümet olarak bir iştirakin düşünüle- bilip düşünülemeyeceği hususu öğre- nilmek istendi. Hükümet, bir Koa- vi Ey ve bunun bir iya. İnönü, A. P. lilerin istedikleri tavrı takınmakta serbest olduklarını bildirdi. o Fakat Hükümet olarak hiç bir vaziyet ba- his konusu değildi. "Peki, İlerinin Bakanlığını yaptığı bakanlıklar a- dına bir çelenk?" İnönünün bu suale de cevabı kesin oldu: Resmi hiç bir şey! Ama, bu bakanlıklardan adam- lar çıkar, şahıslan adına çelenk gön- derirler.. Bunun hiç bir mahzuru yok- tur. Hattâ, şu u Bakan işi gücü bırakıp tabut arkasına da ta- kılabilir, o da, kendi bileceği im Nihayet, bu bir ölümdür karşısında hiç kimseye " Neye böy. le davrandın?" diye sual açılamaz. Böylece, Başbakanın hâdise karşısın- daki tutumu Uç bir tereddüde mahal vermeyecek şekilde belli oldu: Tevfik Tevfik İlerinin bayrağa sarın tabutu ve tabutu taşıyanlar Vur diyince öldürdüler AKİS, 8 OCAK 1962