TİYATRO Ankara sikleri li piyes Erduranın bisikleti sağlam kt. Üzerine Cengiz Han gibi Ünlü ve "okkalı" bir kişiyi obindirdi- ği halde, İstanbulda hayli tekerlek çevirdikten senra zmire uzandı. Şimdi oradan da kalktı, Ankaraya, Küçük Tiyatroya kadar geldi. Ama Küçük Tiyatro seyircileri sahnede ne Cengiz Hanı, ne de bisikletini bula- biliyorlarsa, kabahat Refik Erduranda eğil, "şair sözü"ne inananlardadır. ik Erduranın "Cengiz Han'ı, bisikletiyle otomobillere, dolandırıcı hacılara meydan okuyan, yalısının penceresinden çifte ile karabatak vu- ran, hepsi de nikahlı karılarından ü- çüne karşısında susta durduran, dör- düncüsünün karşısında da yelkenleri suya indiren, farfara bir piyes kah- ramanıdır. Vaka, Medeni Kanunun kabuledil- mek üzere olduğu günlerde, Cumhu- riyetin ilk günlerinde geçmektedir. liye ayrılmıştır. Vaktiyle düşman is- tilası korkusuyla, kendisine zorla ve yok pahasına satılmış, sonradan çok kıymetlenmiş bir çiftliği parça parça satarak İstanbuldaki "harem"inde paşalar gibi yaşamakta, borusunu bil diği gibi öttürmektedir. Borusunu ötturemediği tek kişi, bu "harem" Kalp ma de eden, o- kumuş, gezmiş, , kadının ye- ni toplum b m alacağı yeri o zamandan sezmiş olan ikinci karı- sı Susandır. Ev halkını titreten Cengiz Han ticaret ve para işlerine biç akıl er- diremediği için komşusu Hacı İbra- him efendi, ahlâk bakımından Suza- na hiç benzemeyen kayınbiraderi züp- pe, kadın, içki ve kumar düşkünü Av- ninin de yardımıyla, onu soyup so- gana çevirmekte o gecikmiyecektir. Bereket versin Suzan vaktinde yeti- şecek, onu kuru tahta üzerinde kal- maktan kurtaracaktır. Kadınlık hak ve hürriyetlerini savunmak için bü- tün yalıyı isyana sürükleyen, acaip bulduğu (o fikirlerini, (davranışlarını, hizmetçiyle uşağa okuyup yazma öğretmesini, yalının rıhtımından de- nize girip mayo ile güneş banyosu yapmasını bir türlü hazmedemediği -ama gerçekten sevdiği- ikinci karı- ı Suzan, onun kaba ve geri görünü- şü altında bir çocuk kadar saf ve iyi taraflarını, gerçek sevgisini keş- fetmekte gecikmemiştir. Cengiz Han, dört karısından birinin ölmesi, ikisi- 30 nin de kaçmasıyla boşalan "hare- minde, yıllardanberi kendisine ya- bancı kalan Suzanla nihayet anlaşa- cak, "birleşecek", biraz da tek ka- dınla medeni bir evlilik meli ni- metlerini tadacaktır. Yazarın başarısı "Deli" ve "Bir Kilo Namus"tan son- ra yazarın üçüncü piyesi olan T iyatrolarımız, sahnelerimiz ço- Şaldı a tiyatrolarıy- la olan ilgimiz, Batı çiçeği burnunda, en "gişelik” pi- yeslerini hemen tercüme ettirip oynamaktan pek ileri gidemedi. Ankara Devlet Tiyatrosuyla İstan- bul Şehir Tiyatrosu fikir ve sanat değeri taşıyan ana eserleri reper- tuvarlarından eksik etmeseler, ti- " sahnelerinin yatrolarımızın çoğunda günün modası"nı seyretmekle yetinece- giz. Halbuki "dünün değerleri"ni de sahneye çıkarmanın -faydası bir yana- bazan gerekli, aktüel bir tarafı olabilir. Kaldı ki bu değer- ler, man aşımına uğramıyacak kadar taze kalabilmişlerse, ölüm- süzlüğün yolunu tutmuşlar, bugü- ne, yarına da kalmışlar demektir. Onları ele almanın gerekli, aktü- el tarafı ise dünya ve toplum olay- larının yorumunda yaratabilecekle- ri faydalı tesirler kadar, doğumla- rının, ölümlerinin dünyaca anılan bellibaşlı yıldönümlerini kaçırma- makla da sağlanabilir. Tiyatromuz buna benzer ll geçmişte ka- çırmamış, ethenin, Sebillerin 200., Geldoni'nin 250. doğum yıl- dönümlerini kutlama törenlerine, e- serlerini yeniden sahneye koyarak katılmıştı. Şimdi böyle bir fırsat, günümü- zün tiyatrosuna yeni ufuklar açmış olan Pirandello ile kaçırılmak üze- redir. Hatta kaçırılmıştır bile.. 1936 da ölen ünlü tiyatro ZED 25. ölüm yıldönümü, bu mevsim başı, bütün dünyada analdı. Hatta İtalyanlar, Ekim başlarında, Vene- dikte bir "Milletlerarası oPirandel- lo İncelemeleri Kongresi" topladı- lar Pirandello'nun kızı, torunu ve -ölümünden sonra sahneden çekilen - Madam Marta Abba'nın, önemli piyeslerini yaratmış olan Luigi Al- mirante -"Altı Kişi Yazarını Arı- "Cengiz Hanın Bisikleti", "Karayar Köprüsü" faciasını, "Büyük Jüstin- en" dramım ve "İkinci Baskı" ko- medisini içine alan altı köşeli ayna- nın en pürüzsüz, toplum hayatımızın belli bir intikal devresini gerçekleri ve gerçek kişileriyle en iyi yansıtan cephesi olarak belirmektedir. Refik Erduranın başarısı, herşeyden önce kahramanım, bütün özellikleriyle bir tarafı öbür tarafını tutan bir düşün- ce sistemi, bir dünya görüşü içinde işlemiş, ona bir karakter bütünlüğü vermiş olmasındadır. Luigi (1867 - 1936) yor", Wanda Capodaglio- "IV. Henri"- gibi tanınmış sanatçıların ve 100e yakın İtalyan ve yabana sanat ve edebiyat adamının, ti- yatro araştırıcısının, piyes yazarı- nın katıldığı bu milletlerarası kong- rede ünlü yazarın şahsiyeti ve e» serleri, İtalyada ve İtalya dışın- daki tesirleri, medeni dünyada u- yandırdığı çeşitli yankılar, vesika- ların ve şehadetlerin ışığı altında incelendi. Gölgede kalmış bazı ger- çekler de aydınlığa çıkarıldı. Bun- ların en önemlilerinden biri, Pran- dello'nun edebi hüviyetini, roman ve hikâyede kuvvetle beliren "nar- rateur"lüğünü (körletmek korku- suyla tiyatroya ürkerek bir çeşit direnme ile başladığıdır. / İkincisi de ilk oyunlarını İtalyada güçlük- le oynattığı, bunların gerek oyuncu- lar, gerek seyirciler tarafından be- ğenilmediği yolundaki söylentilerin doğru olmadığıdır. Piyesleri İtalya- da birçok tartışmalara, itirazlara yol açmış, ama hepsi de tiyatrolar, sanatçılar tarafından kapışılmış, hepsi birkaç defa sahneye konul- muş, gezici topluluklar tarafından bütün İtalyada başarıyla oynanmış- Pirandello'nun İtalya dışında kazandığı büyük başarılar ve yarat- tığı geniş tesirler ise Prof. Battag- lia -Fransa- Wolfgang Drewg -Al- manya-, Bernard Dot -Fransa- Fre- derick May -İngiltere- gibi araştırı- cıların bildirilerinde açıklanmış, bu tesirlerin günümüze kadar uzandı- ğı gö örülmüştür. Diego Fabri'nin dediği gibi "dünya tiyatrosunda bir yaprak gösterilemez ki Piran- dello'nun uğuyla (o sarsılmadan düşmüş olsun.' irandello'nun ve eserlerinin A- merika Birleşik Devletlerinden, Bre- zilyadan Belçika, Hollanda, Maca- ristan, Bulgaristan, Yunanistan ve Arap memleketlerine kadar İtalya dışında uyandırdığı yankıların AKİS, 8 OCAK 1966