Doktorlar ve Sağlık Dâvamız Dr. Suphi BAYKAM Çoğunluk, dâvanın içyüzünü bilmemektedir. Ancak, erken bir gi birbirini i inandırmış, ittifak etmiş görünmektedir. Tedavi imkanı bulamadığı için hayatlarını kaybedenlerin vebali, câresizliğin. sebep olduğu aile facialarının sorumluluğu sadece Türk hekimindedir. Zira hekimler büyük şehirlerde toplanmakta, mahrumiyet bölgelerine gitme- mektedirler. Doktorlar yurt dışına göç etmektedirler. Halbuki doktor, feragat ve fedakârlık yapmalı ve vatandaşın imdadına yetişmeli de- gil midir? İşte bu neviden tek taraflı, yılların biriktirdiği yanlış düşünüş, mene bizleri dâvanın hakiki nedenine eğilmekten alakoy- muş, davanın takibini imkânsız hale sokmuştur. a şu tüyler ür- pertici Salamlara bakınız: 12 bin Türk hekiminden, bin kadarı Ameri- kada, 700 kadarı Almanyada, 8500 kadarı mesleğini ” terketmiş, geri kalanların büyük çokluğu İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi birkaç büyük şehirde toplanmıştır, Öyle ki, meselâ İstanbulda, 635 kişiye bir hekim düşüyorken- ki Amerikadan ileridir-, Gümüşhanede 34 bin 800 kişiye ancak bir hekim düşmektedir. Varlık İçinde yokluk denen şey herhalde yukarda en cardı örneği bulmuş olmaktadır. Nazari olarak var olan hekim, tatbikat madı yoktur. Hemen kanaatimizi söyleyelim: Tarih boyunca feragat örneği veregelmiş bi hekimini suçlu göstermeğe m hakkı olmamak lâzımdır. Eğer varsa, saç doğrudan doğruya toplumun ve onun işba- şına getirdiği "hükümetlerindir. > Nasıl değillerdir ki, Türkiyede en ağır hizmeti gören, en yorucu ve en uzun bir tahsili yapan, Hasta iniltileri arasında hayatını tüketmeye mecbur olan hekimleri, cemiyetimiz sefa- lete ve yokluğa mahküm etmiş bulunuyor. O Türkiyede ki, hakimler, mühendisler, öğretmenler, teknikerler, kaymakamlar, vs. gibi sınıflar bir ölçüde tatmin edilmişler, özel hizmetleri dikkate alınmayan sâdece doktorlar ve diğer tıp si kalmıştır. Halbuki, doğudan batıya kadar bütün dünyada durum inedir. Meselâ İngilterede, mektebini henüz bitirmiş bir pratisyen hekim, milletvekili kadar maaş alırken, rilen ee bu rakam, doktorun daha fazla lehine tesbit edilmiştir. Bizde ise bir sağlık merkezinin şoförü, başhekiminden daha fazla ücret alabilmektedir. Bu gerçeğe rağmen, hep beraber bekimi itham eder, feragat ve fedakarlığı yalnız onun yapmasını isteriz. Bir hizmetçinin aldığı para- a azma Beytüşşebaba gitmek istemeyen doktora "Vatandaşlık- tan fakat edelim!.." diyebilecek kadar ciddiyetten uzaklaşırız. Onun da çoluk çocuğu vardır, okumak ihtiyacındadır, yemi medeni yaşa- nan ve sosyal güvei hakkı mevcuttur diye düşünm Ve işte devekaşunun böylece taklit etme itiyadından vazgeçemedi- gimiz içindir ki, bugün memleket sağlığı bir anarşinin, bir feci ihmalin ile kıvranmaktadır. kâ er sınıf için olmalı değil midir T Kalkınmaya herkesin katıldığı inancı vatandaşlara hakim kılınmadıkça gayretler boşuna olmayacak mıdır? Unutmayalım ki, her hekim bu fakir millete bir milyon liraya nalolmaktadır. İn ağ m Se standartlarına uymak için mevcut 12 bin h e daha muhtaç bulunuyoruz. Gel gör ki, biz, hem ei adi olmayan hekimlerimize vazife veremiyor, hem de me doktor ihraç eden memleketlerin başında yer almakta devam ediyoruz Bu hazin manzara bir an önce sona ermelidir. Plânlama Teşkilatı- nın tavsiyelerine uygun olarak sıhhatli insan , gücüne vu yatı- Pe yağ P mesleğine şeref ve am iadesi mi ğ ve yetli davranm: . Bu İstikamette atılan her adım, belki hiçbir. > alarım sahasında olüeeiği kadar süratle meyva verecek ve böylece vatandaşın Hükümetinden İstediği asgari alâka yerme ge- tirilmiş olacaktır. Bizim bildiğimiz ve her vesileyle izleyebildiğimiz kadar, Türk he- kimi bugün her zamankinden daha çok memleket kalkınmasına ön rafta katılmak heyecanını muhafaza etmektedir. AKİS, 1 OCAK 1962 denini belli ediyordu. Mahrumiyet ve refahın mücadelesinde, genç doktor refahı seçiyor ve yabancı, ülkelerde hizmete koşuyordu. gün birçok memleket çocuğu, — dışında çalışmaktadır. Bunun sebeplerini o kimselerin yaratılışla- rında ee temayüllerinde (o değil, larda aramak gerekir. Hiç bir dan tatmin edilmeyen, çalışma ve bilgisini arttırma imkânı bulamıyan bir or, ya "memleketime daha faydalı olurum" ümidiyle veya ümit- sizlik içinde yurt dışına çıkmakta, yabanca ülkelerde insana verilen de- geri gördükten, sahasında ilerleme imkanı bulduktan sonrada yur- duna dönmek istememektedir. Ni- tekim bu husus, doktorun mek- tubundan da açıkça anlaşılmak- tadır: "Hastahanelerde iş normal. Kafiyen yorucu Herkes işini bildiği, bilhassa hemşire ve yardımcılar bol olduğu ve çok çalış- tıkları için, hekime çok az iş kalı- yor." Türkiyede ise, durum bunun tam ak sidir. Bir kasabaya, ya da bir memle ket hastahanesine tayin edilen bir doktor, her işten mesul durum > Öyle ki, bir takım idari işlerden, hal- kın sağlığıyla uğraşmağa vakit ayıramamaktadır. Hastahanelerdey- se, mesleki araştırmalarda, incele- melerde bulunmasına imkân yoktur. Meslek dışı bir takım işlerle yorulu doktor, sahasında ilerleme imkanı bulamamak tadır. un bir T şöyle de- gümekteniğ. "Şef, bana karsı çok iyi. Her şeyimle alâkadar. Lâf ara- sında, çocukların mektep baş mühim diye söylemiştim. Hem lefon etmiş, kendilerinin rektör e dikleri mektep müdürü veya maari müdürü muadili bir zattan randevu almış. O gün giderek konuştum, ço- cukları da kolaylıkla görmek sureti- le mektebe hemen başlattık." Acaba bu, Türkiyede mümkün müdür? Türkiyede herhangi bir has- tahane doktoruna böyle bir kolaylık gösterilebilir mi? Düşünülsün ki tıbbın konusu in- vuşturmaktır. (Böylesine kutsal bir vazife verilmiş kimselere toplumun her kolaylığı göstermesi şarttır. Memleketin içinde bulunduğu Şart- lardan doğan bir takım eşitsizlikle- rin devlet tarafından yumuşatılması elzemdir. Aksi halde, kendilerinden çok ağır vazifeler beklenen doktorla- rn ni veya bu sebeple yurt dışına dönmemelerine göz yumma gerekecektir; 29