CEMİYET A li İhsan Göğüşe bir vatandaş mu- sallat olmuşmuş. Her iki günde bir, "ver elli lira, ver yüz lira" diye ia aşındırıyormuş. Ali İhsan Gögüş te her seferinde o veriyormuş. Sonra da, yalnız şikayet etmekle ye- tmiyormuş. Yakında kapısını, "ver elli lira, ver yüz lira" diye çalanlar çoğalırsa, hiç şaşmasın! 55ler, 147'ler, 227ler... Galiba İhti- lâl rakamdan ibaret Bir zamanlar 147" Ni modası ya- şanıyordu. Şimdi sıra 55'ler modası- na geldi. Gazetelerde, özel konuşma- larda onlardan geçilmiyor. Onlar da yavaş yavaş alıştılar şehirlere. He- le Ankaranın otelleri, lokantaları, eğlence yerleri pek tatlı gelmeğe baş- ladı kendilerine. Çiçek göndermeğe, çikolata göndermeğe, okompliman yapmağa da alıştılar. İtiraf etmese- ler de, yerlerine, yurtlarına döndük- ten sonra buraları arıyacaklar gibi geliyor. Geçen gün, bu 55'lerden Faik Bucak, bir gazetenin Ka bir hanıma rastlamıştı. Büyük v sıcak bir samimiyetle şu oni liman nı savurdu: — Ah, hanımefendi, siz bir kö- mürcünün dükkanına düşmüş mücev- her gibisiniz!" Cavit Oral Gedikli AKİS, I OCAK. 1962 Mücevherden hanımın kastedildi- ği anlaşılıyor. Ama, ya kömürcü dükkanı neresi ? İsrailde... Senelerdenberi İsraildeki alkın, her türlü mahrumiyet için- de, çift sürdüğüne, siteler kurduğu- na, nöbet beklediğine dair propagan- da yazıları okur dururduk. "Ah, biz- de de böyle olsa!" diye iç çekerek... Onlar da Türkiyeye heveslenir dururlarmış meğerse!.. "Ah, biz de onlar gibi tembelleşsek, yan gelip yatsak!" diye. İsrailin kurucu nesli, Ben Gurion nesli, bugünkü nesilden çok şikâyet- i: oynamayı, vazifelerini yapmağa tercih ediyorlar" Çok çetin bir hayat, önünde Sso- nunda, bu tepkileri doğurur. Zaten bu yüzden bizler gevşek yaşıyoruz, tepki olmasın diye... Ürdünün la diye bir ünvan yokm "Kraliçe" "— Peki, Kralın Karış nasıl anı- lr?" diye soran bir gazeteciye şu cevap verildi: — Anılmaz!" Bu zihniyet pek yabancı Bir. ,Doğuluya sorarlar: — Kaç ,gocuğun var?" " değil. — Oğlan mı, kız mı?" "— Beş tane de kız var. — Yaa!.. Demek on?"' in azıcık sinirli: "— Beş, beşl!., öbür eşi kız, de- dik ya!.." cevabını veri 1950' de anket: — Süreyya Pavyonunun en sadık Miçterisi kim?" Cavit Oral." 63 te anket: Cevap, gene: "— Cavit Oral!" 55'te: Ayni cevap. 57'de öylel 59'da: Bug Hiç biney değişmemiş! Hiç Tiner değişmesi için sebep yok! Anket tekrar açılırsa, cevap gene "Cavit a olacaktır. Şu Pavyonunun sırrına akıl SEMİN, Hiç bir toplumun, hiç bir partinin yaratamadığı böyle sü- rekli ve fasılasız bir sadakati acaba nasıl yaratıyor Asım Ruacan Müstağni! A sım Ruacan -eski Baro Başkanı- her türlü şatafattan kaçan bir insan. Hatta, "makam" şatafatından da Kendisine ihtilâl zamanında Ad- liye Bakanlığı teklif edildi. Fakat Oo, yan mi — Hadiselere başka bir veche verme zamanı Ben bu işe yara- mam artık" Demek, eöriz düşünen insan da varmış!.. Y.T.P. Haysiyet Divanı Başkanı seçildi Ruacan, hiç birşey demeden oradan da çekildi. Baro Başkanlığı- na aday gösterilmek b onu da kafi bir lisanla reddett Daha mühimi var: Kendisine sunulan gönülleri de reddediyor!.. Eski Beden Terbiyesi Genel Müdü- Vildai en bütün ömrünü geçirdi- ğine şaşıyorlar Altın gibi bir sesi, coşkun, lirik bir şarkı okuyuşu var ki, hiç bir, a- ma hiçbir alaturka ses sanatkârı- mızda yok... Üstelik te, Mahir Kara- yılan kadar davul çalıyor. Voltaire'den beri dünya değişme- miş, meğerse... Voltaire, ta XVIII asırda, "Bir muharip aranıyordu, bir dansöz bu yere tayin edildi" diye yazmıştı... 21