SİNEMA Festivaller “Yaprak Dökümü” (Çannes, Berlin, Moskova ve Vene- dikin arasına sıkışmış kalmış Lo- carno ve San Sebastian gibi küçük film festivallerinin büyüklere karşılık tek üstünlükleri, birer ticaret pana- yırı hüviyetinden çok, genç sinemaâa- * cıların cesaretle eserlerini gün Işığı: na çıkardıkları birer sanat alanı o- luşlarındadır. Gerçi büyük festivaller- de çok ciddi kişilerden meydana gel- mış saygıdeğer jüriler kurulmakta, bu jüriler de çoğu kere görevlerini hakkıyla yerine getirmektedirler a- ma, festivallerin ana amaçları «-mö- selâ bu yılın Cannes, Berlin ve Vene- dik festivallerinde olduğu gibi- bir Henri Colpi, bir Michelangelo Anto- nioni veya bir Alain Resnais'yi değer- lendirme yerine, dünyanın yedi ik- lim dört bucağından gelmiş filmler- den hemen hazır bir ortak pazar kurmak ve oracıkta alışveriş yap- maktır. Saygıdeğer jüriler diledikle- ri kadar işinin ustası kişileri madal- yalar, altın palmiyelerle mükâfat- landırsınlar, işin bu yanı, alıcıları katiyen ilgilendirmemektedir. Onlar için önemli olan, iş yapma ve büyük yayılma gücüne sahip filmlerdir. Bu tür filmleri ise ustalardan çok, hiç adı sanı duyulmamış veya adını bü- yük rejisöre çıkartmamışlar mükem- melen becermektedirler. Büyük fes- tivallerde bu çeşit ticari manevralar suyun âltında ve üstünde geliştirilir. ken, küçük, yarı adsız festivallerde durum, daha başka bir manzara ar- zetmektedir, Her ne kadar sinemü- nın ustaları küçük festivallere pex itibar etmiyorlarsa da, gençler için böyleleri bir çeşit açık alan sayıl-. maktadır, Bu alan festivallerinin en bellibaşlı olanları da Locarno ile San Sebastian'dır. - 1961 yılı Locarno'su yılın en başa- rılı festivali sayıld. Festivale çağrı- Jan sinema oyuncuları arasında pek ünlü kişiler, öyle adım başına soyu- nup dökünen starlett'ler de olmama» Yerşeyden ne yönelme yolunu seçmişti. Hele bu yıla ait olanı, bütünüyle gençlere ay- rılmıştı. Gerçi Locarno'da (meselâ bir “Üne femme est une femme yoktu, yoktu ya yine de bir Rouch'un “La Pyramide Humaine”i, Claude de Givray'in “Tire-au. Flanc”ı ve yarış» ma dışı katılan Rivette'in “Paris No- üs Appartlent”i vardı, Bunlardan Givray”in ““Tire-au- Flanc'ı büyük AKİS, 9 EKİM 1961 bir ilgiyle karşılandı ve gürültülü kahkahalar kopârttı. Givray'in filmi, Tati'den bu yana ortaya konulan İs kinci bir saf komedi olduğu fikrini tartışmasız kabul ettirdi. “Tire - au- Flanc”ın bilhassa birinci bölümünde, en doğru bir inceleme ile askerlik ha- yatının komikliğini yahsıtmasını us- taca beceren Givray, Tati okulunun en öğrencisidir. Givray'in ou filmine komik bir dokümanter dene- meşi demek bile mümkündür. Locarno festivalinin en beğenilen iki filmi, “Pyramide Humaine” ile “Tire-au- F'lanc"ın herhangi bir ur- mağan derecesini bile tutturamamış olmaları, bu yılın festival jürisinin pek öyle sâygıdeğer kişilerden ku- rulmadığı gerçeğini de ortaya koy- du. Birinci armağan olan Altın Yei- ken, Kon İchikawa'nın “Nobi” adlı filmine-o da senaryosunun ilgi çekici bir hikâyeyi anlatması hürmetine-verildi, İkinci armağan» larsiki Gümüş Yelken-iki gençlik filmine, Henri Brandt'ın “Biz Çocuk- ken..”i -İsviçre- ile Kasimlerst Kut» z'un “Trende Panik”ine verilmesi de jürinin sağlamlığına karşı kuşku w- yandıran sonuçlardır, Brandt “Biz Çocukken,.”inde şâlrane bir tarzda bir Savole köyündeki öğretmenin ha- yatını hikâye ederken-ki tenkitçiler- ce Rouch'la eş değerde görülmüştür- Kutz, bunun tam tersi ve havada bir hikâyeyi, üstelik iddialı bir şekilde almaktadır. bu büyük korku, Kutz'un filminde taraf tutarak hikâye edilmektedir. Kişilerinin her repliğine ve en küçük bir davranışına bile bir kâder yarat“ macılığı: katan Kutz, böylelikle ee karakterlerinin âlçak râmanlarının lığını daha iyi göstermek iatersıigtir. urşuna kesiyle karşı karşıya kalmaları vs: rejisör şerefi Shirley Clark ile filmi “The Connection”dan Öte kimselere Verilmedi. Kutz'un “Trende Panik'4 bile, Shirley Clark'ın hiç birşey an- *latmayan, kendisini sözde bir. yenici n olarak yutturmaya çalışan “The Con- nection”undan kat kat iyiydi. 1961 yılı Locarno festivalinin tek ilgi. ve dedikodu çekici yönü de bu oldu. 5000. İsviçre frangı tutarındaki birinci are. mağanı -en iyi filme ait- Shirley. Clark'ın alınası, doğrusu sürpriz yâ. rağtı, Shirley Clark, bir yapmacık- Pirandello'culuk oşekilsizliği içinde alabildiğine çirkin, mizansene dayan» dığı halde hiç bir mizanseni olmayan: ve sözde gerçek kişileri canlandırâs cak onuncu sınıf oyuncular tarafın«: dan oynanmış bir film yapmaktan ileriye geçememişti. Festivale katis lan tenkitçilere göre, filmin üç büyük kusuru vardı: Çirkin, budalaca ve hepsinin üstünde, müthiş can siki« CI... Öyle ki, festivale katılan Rus ve Çin filmlerindeki yavan ve keçi boys nuzu iyimserlik bile, Shirley Clark'ın “Elveda Güvercin”i, tatlı ve neşeli bir kömedi havasını sürdürüyordu. Günlük hayatın güldürücü yanlarını ele almış ve işlemişti. Filmin büyük kusurlu yani, fon müziği yerine yüke Gerçekten de, sinema mimarisi ve işe leme, çokluk eski 'üsta Capra'yı ans âırıyordu. Hsu 'Tao'nun “Doktor Hanım" âs dını taşıyan filmi de festivalin en a« gırbaşlı filmlerinden biriydi, Gelge- agi kenarına köşesine yine bir tas kım propaganda oyuncukları da kas tıştırılmamış değildi, “Doktor Ha» nım”, köylülerin bâtıl inanış karşı çıkıyordu, Genel olarak yapılı"ve saf bir filmiği, : Hollywood, bu yılın , da biri yeni, biri eski, iki temsil ediliyordu. Eski usta Joha Ford'un son western'i “Two Rode Tol gether” : i li