21 Ağustos 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 34

21 Ağustos 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 34
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA Topluma ışık Kazan'ın 1949 yılında yaptığı "Pinky-Kara Damga" da bu eleş- tirmeci tutumunu sürdürdüğü film- lerinden biridir. "Gentleman's Agre- " ile yahudi e neş- terleyen Kazan "Pinky" ise Ame- rikadaki siyah-beyaz gekişmeşinin içyüzüne eğilmektedir. 1949 yılları Hollywood'un bu tür toplumsal prob- lemleri işleyen filmlere prodüksiyon listelerinde (ogenişçe yer verdiği o ve tarafsız görünme politikasını güttü- gü yıllardır. "Pinky-Kara Damga" yalnızca suyun yüzünde gelişip büyü- yen köksüz bir film olmaktan kafi- yen öteye gitmemiş bir film olarak Kazan'ın filmografisinde yerini an- maktadır. Melez bir zenci kızı olan Pinky -Jeanne Crain- beyaz bir dok- torla sevişmekte, fakat kendisinin zenci olduğunu bir türlü söylemek yürekliliğini de gösterememektedir. Güneye, çamaşırcı büyükannesinin -Ethel Waters- yanına dönmekteyse de, âşık doktor ardım bırakmamak- tadır. Gerçeği öğrendiği zaman da hoş karşılamakta, Kuzeye gidip yer- leşmeyi Pinky'ye teklif o etmektedir. Pinky bu teklifi onuruna yedireme- diğinden kabul etmemektedir. Holiy- rektiğinden, inme bir beyaz hasta kadın Barrymore- indirilmekte ve ölürken Pinky'ye akıllara durgunluk (veren bir miras bırakmaktadır. "Pinky", gerçi bir masal havası içinde durmadan grafik dışı gelişme- ler göstermektedir ama, olumlu yön- leri de yok değildir. Kazan» Amerika- daki siyah-beyaz çekişmesine filmin- de en gerçek anlamıyla geniş bir yer ayırmıştır ve bu geniş yer ayırdığı gerçekçi bölümlerinin kusurunu ba- gışlatabilmek için de Hollywood'a şart olan tavizini vermek zorunda- dır: Herşey tatlıya bağlanacak ve film mutlu bir son ile bitecektir!.. Soğuk Har 1947 yılının son ayları, Amerikada yeni bir politikacı tipinin ortaya çıkışı ve yığınları ardından sürükle- diği ve etkisi altında bıraktığı gün- ler olarak her zaman hatırlanacaktır. Bu yeni tip politikacı McCarthy, po- litikası ise, önüne, geleni komünist- likle suçlandırmaktır. McCarthy'ye göre, kızıllar Amerikada topluma te- sir edecek ne kadar subaşı varsa hepsini tutmuşlar ve hükümeti de- virme gayelerine ulaşabilmek yolun- da her türlü vasıtayı kullanmakta- dırlar. Senatoda kendisine hatırı sa- kaçırmadan bir Amerikan Aleyhtarı Çalışmaları 34 Araştırma Komisyonu kurdurmuş ve bir çok kurumlar arasında oHolly- wood'u da listesine geçirmiştir. A. A. .A. K. nun Hollywood ile ilgili ga- yesi, Sinemada hükümeti zor kulla- narak devirme propagandasını bulup karmak ve sinema başkentindeki komünist tehlikesini sona erdirmek- tir. Bir avuç sicillinin varlığını bü- tün Hollywood'a yaymak gibi ogü- lünç bir . iddia ile ortaya atılan bu ünlü komisyon, sinema dünyasını bir- birine katmış, grili, karalı ve pem- beli listeler düzenlenmiş ve oHolly- wood'da korkulu bir hava esmeye baş lamıştır. Yalnız komünistleri değil, kurunun yanında yaşların da yan- ması kabilinden liberalleri ve de- a, da bir kalemde harcayan A. K.. rejisör, prodüktör, Senaryo yalanı fotoğraf direktörü ve oyuncuları arka arkaya sorguya çek- meye başlamış ve sorguya çektikle- rini de ayrı ayrı renkteki listelere geçirmiştir. Bu korku havası sonun- da Hollywood'lu sanatçılar ya işi bı- rakmışlar, ya da Hollywood dışında -çokluk işlerini (o sürdür- müşlerdir Kazan'daA.A.Ç. A. K. karşı- sında sorguya çekilenler arasında- dır. Kendisini hiç sıkıntıya sokma- mış, AA. Ç. A. K. nun istediği ve beklediği bütün bilgileri vermiş ve Hoollywood'da adını derhal temizler listesinin başına geçirtmiştir. o Kaza- n'ın 1950 yılında çevirdiği "Panic in the Street-Caniler Sokağı", bu yüz- den kötü bir polisiye film olmaktan ileriye geçememiş, hikâye içinde yan- sıtılmaya çalışılan sözde sosyal olay- lar havada ER "Tramvay ve Za ' Kazan, o yeniden pa olabilmek ve başarısını yenileyebilmek için ün- lü yazarların gölgesine sığınmak gereğini duymuştur. İyi oyuncular- dan kurulu bir ekip -Vivien Leigh, Marlon Brando, Kim Hunter ve Karl Malden- ve iyi bir yazarın -Tennes- see Williams- ürünü olan "A Street- car Named Desire-İhtiras Tramva- yı" ile John Steinbeek'in yazdığı Mar- lon Brando, Anthony Ouinn ve Jean Peters'in baş rollerinde oynadıkları "Viva Zapata" hep bu gereklilikten doğma filmlerdir. Her iki filmde ger- çekten Kazan'ın seyirci gözünde sar- AKİS - Reklâm — 116 silmiş olan itibarını yeni baştan yük- seltmiş ve adını "iyi rejisör"e çıkart- mıştır. "İhtiras Tramvayı", gerçek- ten de yapı ve anlatım olarak usta işi bir filmdir ve asıl gücünüen az Kazan kadar Leigh, Brando, Hunter, Malden ve Williams'dan da almak- tadır. "Viva Zapata"ya gelince, seyirci yönünden oyalayıcı bir filmdir ama, hem Steinbeck, hem Kazan, tarihi gerçekleri ters kepçe etmişler, orta- ya ihtilâlci Zapatayı anlatan bir film yerine, düpedüz bir westem filmi koymuşlardır. Kazan bu konuda "Za- pata hakkında bizi en çok çeken yön, tek bir dramatik hareket olmuştur: Zafer ânında iktidara sırt çevirmesi! Ordusuyla başkente girdiğinde dik- tatör olabilirdi. Bunun yerine, açık- lamaya bile lüzum görmeden köyüne döndü. İktidarı reddeden bu hareke- ti hikâyemizin düğüm noktası ve Za- patanın karakterinin anahtarı oldu" demesi karşısında bir tarihçi ' şun- ları söylemektedir: "Zapatanın Mexi- co City'den çekilmesi hakkındaki Ka- zan'ın açıklaması çok gülünçtür. Za- pata halka karşı asla böyle bir iha- nette bulunmadı. Etrafını kuşatan güçlü ordular arasında sıkışıp kalmış tı. Kendisini kuşatan ordular on kat daha üstündü: Son defa sarayı ter- kettiğinde top sesleri Mesrico City'yi sarsmaktaydı." Filmin bir başka özelliği de, Za- patanın seyirciye cahil ve dar düşün- celi biri olarak tanıtılmasıdır. o Hal- olarak tarihe Ouinn'in oynadığı Zapatanın kardeşi ise, gerçekte hiç de filmdeki gibi sarhoş ve yan hayvan bir Meksika- lı değildir. "On the Waterfront -Rıhtımlar; Üzerinde" de Kazan'ın başlangıç yıl- larının tersine olarak, gerçeklere sırt çevirdiğinin en elle tutulur delilidir. Filmde hiç bir açıklama yoktur, alı- şılagelmiş bir "iyi adam- kötü adam- lar" ve genç kız hikâyesi, sözde sos- yal bir problemi de birinci plâna çı- kararak anlatılmaktadır. Sendikacı- lık, klişe ölçüler içinde gengsterlik filmlerine uydurulmuş, kötüadamı -Lee J. Cobb- döven iyi adam -Marlon Brando- Öcünü aldıktan sonra sevgi- lisine -Eva Marie Saint- kavuşmuş, böylece her iş de kendiliğinden hal- ledilivermiştir. Kazan, son filmleri olan "Fast of Eden-Cennet Yolu"n- da Habil-Kabil hikâyesini günümüze uygulayıp Freud'cu bir gözle incele- me çabası gütmekte, "Baby Doll - Taş Bebek" ve "A Faceinthe Crowd -Kalabalıkta Bir Yüz" filmleri ise Kazan'ın eski Kazan olmaktan gün- güne uzaklaştığını belgelemektedir. AKİS, 21 AĞUSTOS 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: