bitiren bir öğrenci onlardan yardım itekliyordu. Çünkü babası artık onu okutamıyacağını o söylemişti, Soluk benizli bir erkek, yatacak bir verem hastahanesi ve ilâç istiyordu. Bir- çokları dertlerini omektuplara dök- müşlerdi. Sonra, binada henüz işçi- ler vardı. İdare Heyeti Üyeleri Öğle üzeri beş kat merdiven tırmanıp bi- nanın üstünü o baştanbaşa kaplıyan terasa çıkmak lorunda kaldılar. Damda akan bir yer vardı. Orası iyi tâmir edilmiş miydi? Ama doğrusu öğle güneşinde bile terasa çıkmaya değerdi, manzara o kadar güzeldi. Sipariş Atölyesi Şefi Perihan Bal kaş damın akan kısmına degil, dana aiyade etrafına bakınıyordu. Bir ara: — Şuraya iskemleleri dizeriz. Bu orta yoldan mankenler geçer" di- ye konuştu. Doğrusu, teras defile yapmak için biçilmiş kaftandı!. Moda Parçadan elbiseler Moda kadını israfa götürür diye. kim demiş? Bu yaz, büyük ter- zilerin ortaya attıkları bir moda, ev kadınını sık sık parça bohçasına baş- vurmaya Zzorlıyacaktır. Hakikaten, gerek çocuklar ve gerekse genç kız- lar, hatta bunların anneleri için bu se- ne küçük küçük parçalatın yanyana eklenmesiyle meydana getirilen etek ler, elbiseler ve şallar çok modadır ve pek te tutunmuştur. Parçalar büyük veya küçük olabilir, kare klinde veya uzun olarak kesilebilir. lu, ar* tüt ev kadınının hünerine, tabii biraz da evdeki parçaların sekline bağlıdır. Tek şart, parçalatın aynı cins ku- maştan veya birbirine çok aykırı düşmeyen kumaşlardan olmasıdır. Meselâ poplin ile basma yanyana ge- lebilir ve buna herhangi bir pamuk- maş da eklenebilir ama, kalın kadife ile ipekliyi yanyana getirmek olmaz. Buna mukabil renkletin, dese- nin hiç önemi yoktur. Uydurduktan sonra, kareli kumaşı çizgili veya emprime ile karıştırmak bile iyi ne- tice vermektedir. Bunları düz ve tek renkli parçalarla birleştirmek ve de- senlileri odüzlerin yanına getirmek daha isabetli olur. Çocuklar için çok moda olan bir biçim, düz bir uzun be- denle, bel altından (başlıyan böyle parçalı bir renkli etek modelidir. Be- ci bohçası" tâbir edilen şekilde par- çalıdır. Uzun parçalarınız Varsa bundan kendinize, bele oturmayan çuval bi- çimi veya bele az oturan prenses bi- çimi bir elbise dikininiz. Ne kadar fok renk olursa o kadar makbuldür. Bu model 1961 yazının "gökkuşağı" ır. AKİS, 21 AĞUSTOS 1961 Kadın Gözüyle Yanılmaya Gelmez Jale CANDAN Seçimlere hergün biraz daha yaklaşıyoruz ve başkentte bu konu ar. tık her evin klâsik konuşma konusu olmuştur. İki misafiriniz gelir, hal hatır sorulur sorulmaz derhal malüm girişle seçim münakaşasına girilir. Siyasi münakaşa memleketimizde hakikaten zevkli bir konu haline getirilmiştir. Hemen hepimizin bir amatör siyasi olduğumuzu kabul etmek lâzımdır. Münakaşayı heyecanlı yapar, bazen ateşlenir, bazen sinirleniriz. Hepimizin kendimize has görüşlerimiz vardır. Hepi- miz oturduğumuz yarden memleketi mükemmelen idare edebileceğimi- ze âdeta inanmışızdır. Hoş, buna pek şaşmamak gerekir. Oturduğumuz yerden birçok şeyleri görebildiğimiz halde, idareci olur olmaz hiçbir şe- yi görmemeye başlayanlar bize daima bu cesareti vermişlerdir. Bugün duyduğumuz birçok siyasi beyanlara hop oturup hop kalk- mamak hakikaten mümkün değildir. Bejim dâvamız memleketin baş dâvası olarak kaldıkça, uyanık bir toplum olarak huzura, süküna ka- vuşmamıza da elbette imkân yoktur. İşte bunun içindir ki, meselâ sıcak bir yaz gününde biraz eğlenmek için bir evin serin terasında toplanan ev kadınlarının bile modadan, sosyete dedikodularından, yeni yemek târifelerinden değil de, meselâ bir 14'lerin dönüşü söylentile- rinden bahsetmeleri gayet tabii karşılanmalıdır. Hepimizin nihayet kul- lanılacak tek oyumuz var, fakat bu tek oyun o Önemim artık anlamış ulunuyoruz. Bence siyasi münakaşalarda kaçınılacak tek şey, basit dedikodu faslıdır. Vâkıa, dünyama heryerinde fısıltı dajma rağbet gö- rür, en süratli silahtan daha büyük bir hızla birkaç saatte memleketi kateder ama, bu hiçbir zaman bir eğlence ve fantezi hududunu aşma- malı, siyasi kanaatlerimiz üzerinde rol oynamamalıdır. Siyasi kanaat- lerimizi bu tip dedikodulara dayandırırsak münakaşaların faydadan çok ziyam olacağı aşikârdır. Siyasi kanaatlerimizi artık müspet olay- lara, geçmişten aldığımız derslere ve politikacıların gözle görülür tu- tumlarına göre âyarlamamız şarttır. Siyasi bir şahsiyetin Özel hayan elbette ki bizi ilgilendirir. Mesela Demokrat Parti ileri gelenlerinin özel hayatlarındaki uygunsuzluklar toplum olarak bize ıstırap vermiş ve kendilerinin, daha iktidarlarının ilk günlerinden itibaren yıpranma- sına sebep olmuştur ama, bunun, memlekette her politik şahsa bir ça- mur atmak gibi bir çığır açmasına meydan vermek hakikaten üzücü- dür. Bir siyaset adamının, meselâ mazbut bir aile hayatı yaşaması, iç- kisini, eğlencesini, özel hayatım normal bir vatandaştan çok daha bü- yük bir titizlikle âyarlaması lüzumludur.' Memleket omukadderatını elinde tutan şahısların eşlerinin de dalma efkâr-ı umumiyenin önün- de yaşadıklarını unutmamaları gayet tabiidir. Bunlar bugün en demok- ratik memleketlerde dahi hüküm süren kaidelerdir. Bugün dünyanın I numaralı adamı Kennedy, haftanın birkaç saatini kızı ile başbaşa geçirmek, karısı ve çocuklarıyla mesut olduğunu halka göstermek lüzumunu duymaktadır ve Amerikada erkek gibi pantalon giymesi hoş görülmiyecek tek kadın Mrs. Kennedy'dir. Çünkü o Cumhurbaş- kanı karısı olur olmaz birçok kaidelere boyun eğmek (mecburiyetini duymuştur. Şurada burada gelişigüzel siyaset yapamaz ve pantalon giy- mesi yasaktır. e var ki bugün memleketimizde durum bambaşkadır. Bugün menfi kuvvetler bizim inandığımız herşeyi yıpratmak, lekelemek, yok etmek gayesindedirler. Bunların en kuvvetli silâhları ise "miş. mış"lar- la biten düzme hikâyeler, dedikodu ve iftiradır. Siyasi adamın olsun, idarecinin olsun özel hayatı ancak mesleğine, işine, memlekete zarar verecek müspet olaylar şeklinde karşımıza çıkınca bizi ilgilendirme- lidir. Aksi halde dedikodu ile hakikati ayırdetmeğe ve doğru düşün- meğe imkân kalmaz. Bugün bize lâzım olan şey, Batılı mânada de- mokratik bir rejim ve Atatürk prensiplerinden başka bir ülkücülük tanımıyan bir sağlam ileri gidiştir. Her kim ki samimiyetle bu (o yol- dadır, bizi muhakkak kuvvetle yanında bulmalıdır. Takdir ölçülerimiz- de ikinci, üçüncü dereceli şeylerin, dedikodu ve hikâyelerin rol oyna- masına meydan vermemek durumundayız. Kullanacağımız tek oya sağlam yere kullanmak durumundayız. Bu sefer yanılmaya gelmez. 31