pek meşhurdu da, umruğ ye- memiş olanlar* kendilerini yüzlerin. nan sanığın ayağa kalkması gerekti- ğini bildirdi. oklama yapıldı. tabii Celal Bayara, 2 numaralısı Ad- nan Menderese aitti, içlerinde son derece mânalı soyadları taşıyanlar mevcuttu. Bir tanesine Kelleci deni- liyordu. Bir diğerinin ismi Çilekeşti. Bir tanesi kadındı. Sanıklar takdim merasimi «ırasında ayağa kalktılar. Birinci sıra omensuplarından sâdece Erdelhun hâkimler heyetini başıyla, askerce oselamladı. Daha arkadaki sıralarda oturan askerler ve polisler de aynı şekilde davrandılar. Ferit Sözen -ziyadesiyle yicileri ayrı selâmladı. dar nâzik ve hayırhah görünüyordu ki ne zaman mikrofon başına gelse, selâm dağıtmaktan geri kalmadı. Kararnamenin okunmasına (o başlan- dığında saatler 10.18'i gösteriyordu. Başol, bir yandan nurken diğer taraftan alâkalı sanık” ların sorgularının yapılmasına geçti. Kararname kuru bir kararname değildi. Yüksek Soruşturma Kurulu hadiselerin mahiyetine doğru bir teşhis koyarak hukukun yanına ede* biyatı da oturtmuştu. Meselenin ma- hiyeti anlatılıyor, iktidarın protes- tolara yol açan tutumuna kısaca te- mas ediliyor (o -Anayasanın ihlaliyle alakalı dosyanın münderecatına fas- la el uzatmaksızın- ve 88 Nisan sa- bahı İstanbul Üniversitesinin bah- çesinde olup bitenlerle vak'aya giri- liyordu. Gençlerin heyecanı, polisle- rin davranışları, Rektör ve arkadaş- larına karşı girişilen hareket, Beya- zıt meydanındaki muharebe, talebe- lerin zaferi, askerlerin sevinç uyan- dıran müdahalesi hep aynı renkli cümlelerle dile getiriliyordu. Karar- namenin okunması ilerledikçe ve bil- hassa bâzı pasajlarda, bir çok dinle- yici gözlerinin yaşlandığını hissetti- ler. Boğazlarına sanki birer yum- ruk takıldığım farkettiler, Bayır, bunlar sanık aileleri değildi. Bunlar, o sanıkların zulüm günlerini hatır- lamış bulunan basit, sâde vatandaş- lardı. Kararnameyi okuyan İstanbul radyosu spikeri İhtilâlin marşı olan Plevne marşının yani güftesini hisli bir sesle tekrarladığında salondaki heyecan fon haddine varmışta. Din- leyici sıralarından salonda oturan sanıklara inen nazarlar artık sâde- ce derin bir hırs ve nefretle doluydu. Tıpkı 555 K günü Ankaradaki Ata- AKİS, 6 ŞUBAT 1961 Kulağa Küpe Mukadderat Menderesin erle uğraş D.P. nin, muhal yılların- , Jüli 2. adam Mı oldu. plâkalı arabayı verdiler. Sonra azdı, kendini tstanbu- fütn 2. fatihi ilân o ettirdi. İM tane meşhur metres edindi. İki şehri başkent diye kullanmaya başladi. Vs. V5. Yassıadada : i doğ kaderi, galiba 2 mak “Altına 0002 sanık a ama bir Büyük ikinci oolmak- olmayı Şimdi, bağa gibi en sonda çat diye çatlayıveriyor!” türk Bulvarında karşılarına çıkan Menderese karşı duydukları hislere benzer hisler, bu basit ve sâde vatan- daşların yüreklerine dolmuştu. Per- şembe sabahının o saatlerinde Yassı- adadakl Duruşma Salonunda hazır bulunanlar, âdeta elle tutulur şekil- de bir gerçekle karşıkarşıya bulun- duklarım hissettiler: 27 Mayıs saba- hı Bayarla oMenderese ve onlardan yana bulunanlara karşı nefretle dolu olanlar, bu nefretlerinden hiç bir şey o kaybetmemişlerdir. günden bu yana, zaman zaman kalplerinin "acıma" denilen beşere has uyuştu- rucu hisle (o yumuşadığım farketmiş bulunan bu gibiler, 28 Nisan ile 27 Mayıs arasındaki günleri kendileri- ne yeniden yaşatan İlk hâdisede Menderes ve hempalarına karsı de- ğişmiş hiç bir şeyin bulunmadığını hemen anladılar. O Zeki Şahinleri vs Bumin Yamanoğlularıyla, o Mehmet Balları ve Namık Argüçleriyle, atla- rını halkın üstüne süren süvarileri vs gaz bombalarını o merhametsizce fırlatan polisleriyle (o 1060 ilkbaharı- nın korkunç iktidarı gözlerin önün- de canlanıverdi YASSIADA DURUŞMALARI Bir dinleyici: Allahtan, bugün çok üniver- Sirel çağırılmamış. Yoksa, şu karar- e okunurken bunlar pek âlâ linç edilebilirlerdi.." diye mırıldanmak- tan kendini alamadı. Hakikaten, sa- lonun orasına burasına serpiştirilmiş ME ve Yamanoğulları, Şahinle- , Balları bütün dinleyicilerden daha iyi tanıyan bir takım genç adamlar, kardeşlerimiz". "Sa- derken tırnaklarını a- na geçiriyor, dudaklarım ka- natırcasına ısırıyorlardı. Böylece, bitirdiğimiz o haftanın sonlarındaki bir gün, sabahtan iti- baren 28 Nisanın dan perde perde "vatan sat a- ma asıl vatan sathına, Dömiokratlar rın hiç tanımadıkları ve her şeye ra- zı olur sandıklan insanların oturdu- gu topraklara yayıldı. Madalyonun arkası Ama, İhtilâle yol açan hâdiselere ait hesaplaşmanın başlaması en ziyade, milletin karşı tarafına geç- meye cüret etmiş adamların âdi bi- rer sokak külhanbeyi (o derecesinde bile mertlik duygusuna, asil cephe- ye sahip olmadıklarını gösterdi. Bü- tün efeliklerinin, ancak ellerinde kuv vet var veya kuvvetli taraftan ya- nadırlar zannından doğduğu, bunun altında hiç, ama hiç bir inancın bu- lunmadığı, duruşmalar boyunca, Ze- ki Şahinin büyük şöhrete namzet sözlerinden başka şekillerde de orta- ya çıktı. D.P. iktidarını ve adamla- rını bir tek şeyin Tarih Önünde ebe- diyen damgalayacağı anlaşıldı : Kü- çüklük! Bu alâmeti farika Mendere- sin dudaklarından döküldü, Bakan- larının dudaklarından döküldü, "Te- lefon Oo Paşaları"nın (o dudaklarından döküldü, polislerinin dudaklarından döküldü, hattâ Bayar bile, hayattan ümidi kalmış değil, kalmamış oldu- gundan dolayı muhafaza (edebildiği bir vekar gölgesine rağmen, bu kü- çüklükten kendini kurtaramadı. O gün, mikrofon başına ilk gelen sanık, beklenileceği (o gibi Menderes oldu. Örfi İdareyi, Kabinenin bir ya- zık emri bulunmamasına rağmen i- lân edivermiştl!. Gerçi bir kalem kâ- tibinden daha fasla şahsiyet sahibi bulunmayan Bakanları (o kendisine böyle bir açık bono vermemiş değil- lerdi. Ama nihayet, devlet mefhumu ayaklar altına alınmıştı. Düşük Baş- bakan ıkındı, ulandı, ağzında bir ta- kım laflar geveledi, en sonda, Baş- kan Başol kendisini sıkıştırınca bü- tün dinleyicilerin kahkahalarıyla karşılanan meşhur cümlesini bir de- fa daha tekrarlamaktan çekinmedi: "— O tarafını hatırlamıyorum, reis Oo beyefendi!" 7