YASSIADA DURUŞMALARI Bumin Reis beyfendinin sorduğu, sâde- ce, 28 Nisan günü ilân edilen örfi İdarenin yazılı bir Bakanlar Kurulu kararına dayanıp Oo dayanmadığıydı. Herkes, bu derece mühim bir hususu dahi "Hatırlamıyorum"la geçiştir- meye çalışan bu Başbakandaki me- suliyet hissi derecesi karşısında ağ- zını bir karış açmaktan kurtulama- dı. Onu, mikrofonda polis kumanda- nı "Gestapo Zeki" takip etti. Sonra, aralarında adının okunması hiç sem- patik sayılmayacak bir uğultuya yol açan Bumin Yamanoğiu da bulunan Sekiz polis, Başkan tarafından sual- lere mâruz bırakıldılar. Orada ev- vela birbirlerini, sonra eski efendile- rini suçlandırdılar ve nasıl masum birer melek olduklarını ispata çalış- tılar. Hele insan azmanı Bumin Ya- manoglu ve Mehmet Bal -beraberce adam döverlerken çekilmiş resimle- ri vardır- birbirlerini yalancılıkla suçlandırınca dinleyicilerdeki nefret duygusu büsbütün arttı. Menderesin emriyle ve Bayann gölgesinde, dü- şük iktidarın muhaliflerine dünyayı zindan eden bu polisler, bütün Türk zabıtasını (o şaibe altında (bırakmış olduklarından dolayı da sıkılmıyor- lardı Umumi nefret Fakat sorgular sırasında Zeki oŞa- hinin anlattığı bir hâdise, pek çok memur için ibret teşkil edecek mana taşıdı. Zeki Şahin 28 Nisan hâdiseleri sırasında, kırılan bir cam- la ahundan yaralanmıştı. Bir rapor almak için sonra, hastahane hasta- hane dolaşmıştı. "— Adımı söyleyince, hiç biz doktor bana rapor verrmek isteme- di. Ee, adımız çıkmış bir kere. Ne yaptıysam fayda etmedi. En sonda 10 ile Mehmet Bal 28 Nisanda ve 2 Şubatta "Kiralık kaatilier" Darülacezenin hastahanesine gittim* Oradan da, ala ala beş günlük bir ra- por alabildim. Halbuki, yara tam kırk günde kapandı. Zeki Şahin ismi sanki lanetlenmişti.." Hakikaten, bu hisler Yassıadada- ki iki günlük duruşmalar boyunca da kendini belli etti. o Anlaşılıyordu ki hem İsayı, hem Musayı memnun etmek kabil olmuyor, zalimlerin ya- nında, safında mevki alanlar millet tarafından boykot ediliyorlardı. Tıp- kı o polisler gibi, omuzuna Mendere- sin takacağı bir yıldız için yapmadı- ğını bırakmayan o"Telefon Paşası" Babıalide bir yaralı İhtilalin kefareti Kemal Binatlı da -nitekim, hiç usül- den değilken 1960'ın Mayıs ayında Tümgeneral oyapılmıştır- mikrofona geldiğinde osâdece istihkar hissine yol açtı. Fahri Özdileke güvenme- yen efendileri tarafından Istanbula gönderilip helikopterle şehir üstün- de uçan ve torbayla birlik komutan- larına emirler atan, tankların genç- lere karşı kullanılmasını bildiren Rüştü Erdelhun da aynı hisler için- de dinlendi. Ama bunların hepsinden beteri, Ankaradaki Ateş emrini biz- zat verdiğini itiraf zorunda kalan Namık Argüçün durumuydu. Baş- kan Başol dayanamadı ve "Gaddar- ca bir şey, bu! Talebe milletin göz- bebeğidir.." demekten kendini ala- madı. Bu sırada yüzleri kızarması gerekenler Bayarla Menderesti. Ama, Başkan Başol iki ahbap ça- vuşları en ziyade 28 Nisan günü çe- kilen fotoğrafları seyre mecbur bı- rakmak suretiyle terletti. Bayar ve Menderes, ötekilerin merakla tedkik ettikleri resimlere ellerini sürmek- ten dehşetle kaçınıyorlardı. Haklan da yok değildi. Resimlerden biri Be- yazıt Meydanı şehitlerinden Turan Emeksizin kanlı vücudunu otopsi masasında gösteriyordu. simler, döven, coplayan, kurşunu sıkan, gençlerin üzerine at- larla saldıran polislere aitti. Başol: — Neden bakmıyorsunuz? Yok- sa bakmak istemiyor musunuz? Ba- kın, bakın!" deyince iki ahbap ça- vuşlar istemeye istemeye fotoğrafla- rı aldılar. Dinleyiciler levhayı ibretle seyrediyorlardı. Duruşmalar oOboyunca (o Bayarla Menderesin asıl uzun izahlarına, bi- tirdiğimiz haftanın sonundaki gün- ler sıra gelmedi. İlk gün O İstanbul AKİS, 6 ŞUBAT 1961