Haftanın İçinden Fareli Köyün Kavalcıları Geçenlerde, Yassıadadaki Duruşma Salonunum AKİS'e ayrılan köşesinden, dinleyicilerin ayakları dibine sı- ralanmış tahta sandalyalar üzerine yığılmış insan ka- labalığına baktım. Perişan, korkak ve âciz bir görünüş- leri vardı. İçlerinde tanıdıklarım, bildiklerim çoktu. Hele ön sırada oturanların büyük kısmıyla konuşmuş- luğum mevcuttu. Küçük çapta insanların, eski tabirle ikbalde ve nikbette ne derece değiştiklerinin sanki can- lı bir tablosunu çizmek için oraya toplanmışlardı. En ziyade azgın hale geldikleri, kudretlerini tamamile tü- ketmiş oldukları halde kendilerini her şeye muktedir sandıkları kanlı günlerin hesabını verirlerken ibret levhalarının da en manalısını teşkil ediyorlardı. Sonra, Bölükbaşıların ve Alicanların, onların ya- nında bir takım "Meçhul Şöhret"lerin giriştikleri yarış hatırıma geldi. "Demokrat avı"nın en ziyade kızıştığı bir hafta içinde "28 Nisan ile 27 Mayıs arasında cereyan eden hadiseler"in dosyasının açılması, bir iyi tesadüf ol- muştur. Bu iki tarih arasında Menderesin yanında, D.P. nin içinde kalmış, herkes sokaklarda hürriyet için sa- vaşırken bir "mutlu azınlık" teşkil ederek en azından günlük hayatini yaşamakta devam etmiş insanların bu- gün ve yarın memleketin siyaset hayatide ne getirebi- leceklerini merakla düşünmemek kabil mi? D.P. ye o verenlerden, 1950 seçimlerinde değil, 1957 seçimlerinde P. ye oy verenlerden bahsetmiyorum. Bütün siyasi kanaatlar mukaddestir ve bir memlekette görüşlerin seri mal otomobillerin çizgilerini taşıması bahis konusu olamaz. Bir iktidarın sadece rejim meselesindeki tutu- munun seçimlerde göz önünde tutulması da beklene- mez. Memleketin çeşitli bölgelerinde çeşitli (sebepler altında çeşitli temayüllerin bulunması son derece tabii- dir. D. P. ye, bu parti temiz idealleri savunurken girmiş, fakat sonradan onunla bütün alâkasını kesmiş, bir kay- dı bulunduğunu dahi hatırından çıkararak hesabı gö- rülen o "28 Nisan İle 27 Mayıs arasında cereyan eden hâdiseler"i herkes gibi takbih etmiş olanlara da bir şey denemez. Ama, şu perişan, korkak ve âciz insanları ya onlardan da perişan, korkak ve âciz olduklarından, ya da "mutlu azınlık" içindeki yerlerini kaybetmemek için sonuna kadar lider bilmiş, onların dümen suyunda fırıldaklar çevirmiş, kendi çaplarında onlara destek sunmuş kimselerin tamah edilecek neleri bulunduğu an- laşılır gibi değildir. Menderesten başka gayeler taşıdığı- nı bildirenlerin, Menderesin saflarına 1954'lerden, 1957'- lerden, hattâ 1959'lardan sonra taşınmış olanlara kucak açtıklarım görmek, insanı hakikaten hayal sukutuna uğratıyor. "Amme vicdanında mahkümiyet" bunların ahularında ebedi bir kara damga olarak kalacaktır. mdi, bu kara damgalılarla İkinci Cumhuriyetin siyaset yelkenlerine rüzgâr doldurmaya çalışmak! İn- sanın aklına, ister istemez, "Rüzgâr eken, fırtına biçer" sözü geliyor. Ama, oy kaygısıyla girişilen hesapların gülünç tarafı Yassıadadaki Duruşma Salonunun bir kö- şesinden aşağıya doğru bakılınca öylesine açık şekilde görülüyor ki.. Her gerçek ortaya çıktıktan sonra "Men- deresin eski adımlan"nın kütleleri gene sürükleyebile- ceklerini sanmak için ne derece gaflete kapılmak lâ- AKİS, 6 ŞUBAT 1961 Metin TOKER zımdır, bilinemez. Bir yeni seçim kampanyasında e es- ki adamlar göğüslerine taktıkları rozetlere bir veya iki harf eklemiş olarak çıkacaklar, bambaşka sebeplerden dolayı ve gerçek kendilerine değişik gösterildiği için "Demokrat oy" kullanmış olanları peşlerinde sürükle- yecekler! Bu, milleti hakikaten hiç tanımamak, kâğıt üzerindeki hayalleri sosyal hayata aktarmaya çalış- mak demektir. Hele hayalhanelerde bizzat yaratılan bir "C. H. P. düşmanlığı" efsanesine bel bağlayarak eski "Demokrat oy"ların derlenebileceğini sananlar, pazarlık konusu ve eşittik iddiası vesilesi osayanların 1957 seçim ii akabindeki durumlarına düşmeye mahkümdurlar. Bir millete fildişi kuleler içinden teşhis konulmaya kalkıldı mı, arzular gerçeklerin niyetine alındı mıbu mahkümiyet mukadder olur. Fildişi kule sakinleri içinde bir takım C. H. P.lilerin de bulunmadı- ğı sanılmamalıdır. Onların da evhamları, kendilerine korkulukları tabancalı adam gösteren endişeleri tama- mile suni, üstelik tehlikeli bir havanın e. rol oynamıştır. 28 Nisan ile 27 Mayıs arasında. D. P. devlete dahi dayanarak ayakta kalamayacağı e çıkmıştır. Bu tarihten önce beliren gerçek ise D. P. nin, bir siyasi teşekkül olarak bütün itibarını yemiş bulun. duğu, ilk seçimlerde -hattâ kabarıkça bir hile payı dahi kabul edilerek- iktidarı kaybedeceğiydi. Zaten, sayın İnönünün Kayseri seyahatinden sonra Menderesin aldı- ğı bütün tertipler, o Tahkikat Komisyonları ve Örfi İda* reler, bir D. P. iktidarının ancak zor yoluyla devam ede- bileceğine dair konulan teşhisin tabii icaplarıdır. Teş- histeki hatâ, D. P. nin zor yoluyla dahi iktidarda ham, lamayacağının görülmemiş olmasıdır. Şimdi, D. P. Din "lade-i ltibar" ettiğini sanabilmek için pek hayalperest olmak lâzımdır. Bele "Demokrat oy" sahiplerini sosyal kanunlarla ve memleket şartlarıyla hiç alâkası bulunmayan, bir kelime peşinde ve bir ta- kım değnekçilerin idaresinde her an sevkedilebilecek bir sürü sanmak hayalperestlik de değildir. Bu, ayda yaşamanın ta kendisidir. "Demokrat avı", D. P. nin kapatılmasındaki tarif- siz mahzurları şu anda artık herkesin gözleri önüne sermiştir. D. P.. kapatılmasaydı* "Demokrat oy"lann sahipleri kendilerine en mükemmel, en itibarlı liderleri arayacaklar ve bunu, aralarında bulup çıkaracaklardı. Parti* belki böylece sosyal kanunlara uygun şekilde "basübadelmevf'e kavuşacak, aksi halde* yerini tabii doğumla meydana çıkacak başka partilere gene sosyal kanunların sınırı içinde terkederek ufalanacak, ufala- nacak, kaybolacaktı. Bugün ise* aksine, liderler ve lider adayları en kötü, en itibarsız "Demokrat oy"ların pe- şinde koşuyorlar. Sunilik, yaratılan vasatın icabı, po- litika hayatımıza hakim oluyor. Cemiyetin bünyevi me- seleleri kâğıt üzerinde o halledilemediğinden dolayıdır ki parti kurma gayretleri Fransız vodvillerind hatırla- tıyor. Her şey gösteriyor ki memleketin gerçek çehresi ilk umumi seçimlerde herkesi uyandıracak ve siyasi hayat ondan sonra normal mecrası içinde gelişecektir. Bu da, seçimlerin bir an önce yapılmasının yeni zaru- retini teşkil ediyor.