Haftanın İçinden ” Versin Kcerata' Türkiyede vergi nisbeti yüksek olacaktır. Bu kat'i bir zarurettir ve bunun böyle olacağını herkes bilmeli- dir. Gelecek bütün iktidarlar, eğer memleket ve millet için çalışacaklarsa, vergi nisbetini alçaltmayacaklar, imkân bulurlarsa yükselteceklerdir. Zira Türkiye için bir tek gerçek kalkınma yolu vardır: Yatırım yapmak! Yatırım yapmak için ilk şart ise, elbette ki yatıracak bir şeye sahip bulunmaktır. Keçiyi evvelâ kazığa bağlayıp ondan sonra Allaha emanet etme tavsiyesi çok eski bir atasözümüzdür. Tıpkı onun gibi, dış yar- dım ve kredi imkânımız ne olursa olsun, yatırımın cüs- seli kısmını kendi devletimiz yapacaktır. Bunun için de vergi almak, vergi almak, vergi almak lâzımdır. Bil- hassa büyük kazançların pek yüksek nisbette vergiye tâbi tutulması, cemiyetin iki büyük zümresi arasında Menderesin o meşum iktisat politikası yüzünden açıl- mış korkunç uçurumun bir an önce kapanmasına da yardım edecek, sosyal adalet idealini yaklaştıracaktır. Ancak, ilkokullarda dahi öğretilen pek basit bir aritmetik esası şudur: Sıfırın yüzde altmışı da sıfırdır, sekseni de, doksanı da.. Büyük kazançlardan yüksek nisbette alınan verginin devlet hazinesine bir şeyler sağlaması için büyük kazancın mevcudiyeti şartların birincisidir. Büyük kazanç, normal iktisatlarda büyük sermaye demektir. Türkiye, iş sahasında mutlaka ser- maye terakümüne ihtiyaç gösteren bir memlekettir. Menderesin sihirbazlık saydığı, Kristof Kolombun yu- murtasına benzettiği usül her hırsız rejimin tatbik et» tiği pek basit bir dalavereden ibaretti. Kredi musluk- ları alabildiğine açıldı ve nepotizm iktidarın baş pren- sibi oldu mu, sermayesiz büyük kazançlar mantar gibi yerden biter ve hattâ gözleri bile kamaştırır. Ama bu, alttaki küp çekilir çekilmez kopacak bir gümbürtüyü hazırlamaktan başka şey değildir. Nitekim, tesis ve ham madde masrafından işletme sermayesine her şeyi borç olan, buna mukabil iş hacmi yılda on milyonlarca lirayı bulup bundan bir kaç milyon kar vuran "dev mü- esseseler korkunç bir tarakayla oyıkılmışlar, piyasa- daki krizin başlıca müsebbibi haline gelmişlerdir. Siya- mal ve temeller üzerine süratle oturtmazsak çabalarımızın boşa gittiğini pek kısa zamanda görmemiz mukadder- dir. Vergiler konusunda son girişilen hareketlerin bu istikamette atılmış adımlar olduğunu söylemek maale- sef imkansızdır. Hattâ bunların, arzulananın tam 180 derece aksi neticeler vereceğini söylemek de bir keha- net sayılmamalıdır. Yeni sistem -buna sistem adı dahi verilir mi ? - hazineye daha fazla gelir sağlamayacağı gibi batılı manasıyla sosyal adaleti de gerçekleştirme- mekte, bir çok sahada adaletsizliği azaltacak yerde arttırmakta ve nihayet kanunların çıkış şekil itibariy- le korkunç bir karışıklık yaratmaktadır. Bir vergi sistemi iş yapmanın tehlikesini iş yap- manın menfaatinden yükseğe çıkarırsa normal yollar- la çalışacak olanlar iş yapmamayı tercih ederler. Bir vergi sistemi iş sahiplerine işlerini büyültme imkânını vermezse hiç kimse işini büyültemez, hiç kimse yatı- rım yapamaz. Amerika, İngiltere veya Almanya gibi, AKİS, 30 OCAK 1961 »? Metin TOKER vergi nisbetleri (oyükseltilirken misâl diye (gösterilen memleketlerde madalyonun öteki yüzünde ne bulundu- gu hiç kaale alınmazsa dal buduyorum diye ellerine balta alanlar gövdeyi tahrip ediveririer. Yatlı, özel uçaklı, Cadillac, Bentley veya Mercedes filolarına sa- hip, oturdukları malikânelerde uşaklı, ahçılı, hizmetçi- li, dadılı bir ömür süren zenginler vergi kaçakçıları de- gil, ciddi iş adamlarıdır. İnsan kazancıyla en yüksek kon fora, lüksü temin edebilmelidir ki kazanma arzusu içinde doğsun. Bundan başka, kazancın bir kısmı işin geliş- mesine ayrılırsa, yani yatırım yapılırsa o kısım, ver- giden muaf tutulmuştur. Özel sektörde yatırımın baş- ka yolu yoktur ki.. Bugün bir şirket bizde 500 bin lira kazanırsa aşağı yukarı yüzde 70'ini vergi olarak öde- yecektir. Bu, 350 bin lira demektir. Şirketin üç ortağı varsa ve bunlar ayda dört bin lirayla seçmiyorlarsa şirket, yarım milyon lira kazandığı halde senede işini geliştirebilmek için sadece altı bin liraya malik olacak- tır. Altı bin lira! Bu, altı yüz dolar demektir. Altı yüz dolarlık yatırımla sanayi kuracağız! Üstelik, bu ka- zancı sağlayan adama ayda dört yüz dolarlık hayat hakkı tanıyacağız! Sisteme, teşvik edici bir sistem de- menin imkânsızlığı bu pek basit misalle ortaya çık- maktadır. Matrahlar hesaplanırken enflâsyon parası yerine bunun bir kuvvetli dövizle karşılığı bir göz önüne getirilseydi ve enflâsyon parasının satın alma gücü dü- şünülseydi rakkamlardaki sıfır bolluğu baş döndürmez, "yüksek kazanç"tan kastedilen husus sosyal adaletin batılı manasına daha uygun düşerdi. Vergi, elbette ki bir iktisadın kırmızı kan damarı- çirileceğine dair sayın Maliye uyandırıcı bir haberdir. Vergi sistemi gözden geçirilir- ken sadece bir takım mükellefin, işinin mahiyeti icabı bütün yükü sırtlaması, buna mukabil bir kısım haki- katen yüksek kazancın kaçmakta devam etmesi de şüphesiz önlenmeye çalışılacaktır. Ama bu tetkikler kısa zamanda neticelendirilebilecek çalışmalar değil- dir. O zamana kadar, bilhassa yeni yürürlüğe konulan çok aksak, haksız tarafı bol, hele gayrimenkullerle alâkalı hükümleri dolayısıyla az gelirli geniş bir züm- reyi mahvedecek sistemin aşikâr zararları zaten hasta iktisadımızın tedavisini tarifsiz derecede müşkülleşti- recektir. Her türlü kazanca düşmanlık faydalı bir his de- ğildir. Mesele kazançlardan memleketin en iyi nasıl faydalanabileceğini tesbit etmektir. Yirminci ikinci yarısına, iktisatta büyük sermaye devri demek kabildir. Bu büyük sermaye artık şirketler yoluyla sağlanıyor. Hisse senedi, bugün gerçek yatırım, hattâ tasarruf vasıtasıdır. Vatandaş iş hayatına o yoldan gi- riyor. Herkesin gittiği Mersin bu iken, bizim tam ter- sine istikamet tutmamız memleketin en gerçek ihtiya- cı olan yüksek nisbetli vergiden beklenen faydayı sı- fıra indirmek, yâni bindiğimiz dalı kesmek demektir. Örneği batıdan alıp batılı olmayan hislerle bunu tat- bike kalkışmak ortaya, yapanın bile beğenmediği meş- hur karhelvasından başka şey çıkarmaz.