Duruşmaların Anatomisi I D Yassıadadaki omeşhur Duruşma Salonunda, uzun za- dan beri kafalarda bulunan bir kelime nihayet dudaklardan -en hukuki kisvesi altında dahi olsa- çık- tı. Bir takım yol kesici için. Başsavcı Egesel idam ce- zası istedi. Bahis konusu hâdise, Menderes tarafından şımartılmış, hattâ vazifelendirilmesi bir avuç Demokrat çapulcunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki üye- sini Çanakkaleye çıkartimama teşebbüsleridir. İki mil- letvekill iki hırsız gibi geminin ancak dönüşünde ve kimsenin bulunmadığı saatte karaya ayak basabilmiş- ler, fakat o sefer de Geyikliye gidişleri aynı usullerle men edilmiştir. Durulmaların safahatı bizzat Adnan Menderesin o tertibi hazırladığını gösterdiğinden, hak- kında idam cezası talep edilen suçluların başında dü- şük -ama, kelimenin her manasıyla düşük- Başbakan gelmektedir. Halbuki Menderes ve arkadaşları -daha doğrusu hempası- Yüksek Soruşturma Kurulu tarafın- dan bu meseledeki davranışları dolayısıyla idam değil, ağır hapis cezası talep edilerek Yüksek Adalet Divanı Önüne gönderilmişlerdi. Egeselin kanaati bu suçun ida- mı, yâni Türk C. Kanununun 149/1 maddesinin tatbi- kini gerektirdiğidir. Divan başsavcılığı, daha evvel Topkapı dâvasında belirttiği (otezde ısrar etmekte ve devlet marifetiyle işlenen bu çeşit yol kesme vakaları- nı doğrudan doğruya Anayasanın ihlâli saymaktadır. Divanın hâkimler heyeti Topkapı ile alâkalı talebi -dâ- vanın, meşhur I numaralı dosyadaki Anayasanın ihlâ- li davasıyla birleştirilmesi talebi- oreddetmişti. Şimdi, sanıklar müdafaalarım yaptıktan sonra Geyikli konu- sunda nasıl bir karara varılacağı görülecektir. Hâdisenin yeni olan tarafı, Yassıada duruşmala- rının bâzı gafil sanıkların, onların hayalperest bir ta- kım avukatlarının sandıkları gibi bir oyun olmadığı gerçeğini şamar gibi bu suratlara indirmiş bulunma- sıdır. Yassıadada sâdece hukukun Oo sâdece kanunun dediğinin olması, Yüksek Divanın bir İhtilâl Mahke- mesi gibi davranmaması hatalı tefsirlere yol açmıştır. Bütün politika hayatları boyunca ancak kaba kuvve- ti kuvvet sanan, kaba kuvvet gösterisine kalkışmama- nın zaaf addedildiğine inanan kafalar, gördükleri mu- ameleden dolayı yanlış zehaplara kapılmışlardır. Elle- rinde hiç bir kuvvet yokken, millet arkalarında değil karşılarındayken, suçluları değil suçsuzları asmak için sıra sıra darağaçları kurabileceklerini tehdit maka- mında haykıranlar Egeselin kendileri hakkında hangi cezayı -hukuk ve kanun yoluyla istediğini anladıkla- rında ayılmışlardır. Bir hukuki mantık silsilesi içinde hareket eden Divan Başsavcılığının Geyik- liye eş vak'alar olan Topkapı ve Kayseri hâdiseleri me- sulleri için de 146/1 maddesinin tatbikini istemesi hiç kimseyi oşaşırmayacaktır. o Şaşırimamalıdır da... Bu haftanın ikinci yarısında başlayacak olan "İstanbul ve Ankara Hâdiseleri" ile onu takip edeceği anlaşılan "Anayasanın İhlâli" dâvalarında ise baş sanıklar za- ten Yüksek Soruşturma Kurulu tarafından idam tale- biyle Divana sevkedilmişlerdir. Böylece, duruşmaların dönüm noktasına gelinmiş olmaktadır. Başol ve ar- kadaşları hakkın, hukukun, adaletin sesini duyuracak- lar, onun ne dediğini belirteceklerdir. Milli menfaatin 22 A MM! icabının ne olduğuna ise M.B.K. nin 28 üyesi, kendileri- ne bu hususta milletin yürekten re güven duygusu içinde verdiği selâhiyete dayanarak tesbit edecekler- dir. Kuyrukların ve taraftarlarına kuvvet şurubu sun- mak isteyen bâzı azılıların bir süredir yurtta "Asa- mazlar!" havasını yaratmak istedikleri hiç kimsenin meçhulü değildir. Yüksek Divanın bugüne kadar var- dığı kararlar başta Menderes, bir takım düşüklerin ve avukatlarının savunduğu Oo "Bunlar siyasi tasarruflar- dır, bunların Türk C. Kanununda karşılığı yoktur, ik- tidarlar düşmek suretiyle böyle tasarrufların kefareti- ni öderler, onan için salıverin bizi" tezine -bir deli saç- ması!- hukuken ve kanunen iltifat etmeye imkân bu- lunmadığını göstermiştir. Bu ekip, iktidarı vermemek için Anayasayı ayaklar altına almaya, vatandaşlarının üzerine ateş açtırtmaya kadar gidecek, fakat kuvveti yetmediğinden süngü zoruyla koltuğunu bırakacak, sonra milletinin karşısına çıkıp: "Ne yapalım, bu bir siyasi tasarruftu. İşte düştük. Mesele tamam!" diye- cek. Buna, dünyanın bir tarafında gülmemek imkân- sızdır. Buna, dünyanın her tarafında gülünür. Sıra sı- ra darağaçları mı kurulsun? Böyle bir zaruretin mem- nunluk uyandırıcı tek tarafı yoktur. Arzu edilmemesi do tabiidir. Ama haklarında idam cezası verilecek kim- selerin darağacında sallanmalarını temin etmenin en emin yolu bu "Asamazlar!" propagandasına devam et- mek. bir kader birliği havasını o sanık sıralarında de- vam ettirmeye çabalamak, gerçekleri Divan önünde gizlemek ve yüksek sayıda suçluyu bir paratoner say- maktır. Zira bu tutum, milli menfaatin Divanın karâr- larının aynen tatbikini gerektirdiği kanaatini Türk milletine ve onun adına bu menfaatin ne olduğunu tes- bit edecek M.BK. ne verirse hiç kimse sürprizden bah- setmemelidir. Aynı şekilde bir takım müdahalelerin de Türk milletince hiç sevimli karşılanmayacağı, bilâ- kis 180 derece ters neticeler verebileceği hatırdan çı- karılmamalıdır. Yassıadanın tarihi Duruşma Salonun- da ilk defa olarak idam lâfının hukuk diliyle telâffuz edildiği haftanın sonunda, bu gerçeklerin hatırlatılma- sında şüphesiz fayda vardır. İhtilâlin yumuşak yüzü, İhtilâlin kaşlarının çatıl- masına ihtiyaç olmamasının neticesidir. Milletçe arzu- landığı için son çâre olarak başvurulan İhtilalin gördü- ğü inanılmaz destek bir avuç gafil tarafından dahi ze- delenmediğinden, yurtta sükün ve sükunet muhafaza edildiğinden dolayıdır ki hiç bir aşırdık lüzumu ortaya çıkmamıştır. Kıskıvrak yakalanıp Harbiyeye götürülen çete milletin tamı tarafından mukadder akıbetine ter- kedilmiştir. "Asamazlar!" edebiyatı gülünç bir palav- radır. o Tarafsızlığı hususunda bizzat suçluların bir şüphe izharına vesile vermeyecek derecede âdil dav- ranan Divan şu veya bu adamın cezasının idam oldu- gunu hükme bağlayacak, M.B.K. bunun infazının milli menfaat icabı olduğunu bildirecek ve o adamlar asıla- mayacak! Buna sananlar memleketin ve milletin ger- çek nabzının nasıl attığım hiç bilmeyenlerdir. O halde, milli menfaatin darağaçlarını icap ettire- ceği bir durumun o tarihte mevcut olmamasına dua etmek ve o yolda çalışmak tek hayırlı iş değil midir? AKİS, 30 OCAK 1961