Tİ Y A İstanbul Postacının arıları Şehir Tiyatrosunun Dram bölümün- de biri hikâyeden, biri romandan çıkarılmış iki piyes oynanıyor. Bun lardan birincisi -saat 6 temsillerinde oynananı-, Avusturyalı -hikâye, ro- man ve senaryo yazarı- Johannes Ma- rio Simmel'in "Mektep Arkadaşı" isimli 2 bölüm, 12 tabloluk piyesi. "Mektep Arkadaşı", Viyanalı ya- zarın "ilk piyes"idir ve gene kendi imzasını tanıyan bir eski "hikâye"den çıkarılmıştır. Eserin bu iki özelliğini, önceden bilgi sahibi oolmıyanlar da temsili seyrederken kolayca farke- debilirler: o Teferruata ait birtakım fazlalıklar, sonlara odoğru hissini veren, ilgiyi de bir hayli gev- şeten uzunluklar... Buna rağmen ese- rin Almanyada bir mükâfat kazan- ması, birçok sahnelerde oynanıp bü- yük rağbet görmesi, Avusturyada, "Anchluss" sırasında ve İkinci Dün- ya Savaşından sonra geçen bir vaka- yı işlemesinden, o "terreur" devrini canlandırmasından ileri gelmektedir. "Mektep Arkadaşı", ilham kayna- ğı, vakası, fikir ve duygu tarafıyla, seyirciye "Anna Frank'ı hatırlatıyor. Tabii, daha dağınık, daha da zayıf bir teknik içinde. Yazar, vaktiyle yazdığı bir hikâyeyi yıllar sonra tek- rar okumuş, konu kendisini yeniden sarmış, bundan bir piyes çıkarmak istemiştir. Hikâyeyi, zamanında, ol- muş bir vakadan almış olduğunu tes- bit edince, kahramanım aramış, bul- muştur. Bu, gençliğinde Mareşal Go- ering'le aynı mektepte okumak tali- hine veya talihsizliğine uğramış, te- miz yürekli bir postacının mâcerası- dır. Başına gelenleri filozofça anlat- maktadır: "..Maaşımın biraz arttırılması için ilgililere başvurmuştum. Yı dan yaptığım bu müracaat sonunda, bana deli damgasını vurdular. Niha- yet boşuna uğraştığımı anladım ve birçok kimseyi tedirgin ettikten son- ra mücadeleden vazgeçtim. Artık ba- na haksızlık yapıldığını da sanmıyo- rum. Suçlulukta banim da payım var- dı. Memleketimizi felâkete sürükle- yenlere ses çıkarmamakla bu felâke- te ben de katılmış sayılırdım... "1940 da, yerimden olmıyayım di- ye, Nazi Partisine girmiştim, yoksa aslım faslım bilerek değil. Maksadım, emekli olunca şöyle bir tabiat köşe- sine çekilip arıcılık yapmaktı. An yetiştirmek yegâne idealimdi. Ama bambaşka oldu. Vaktiyle sünepelik ve korkaklıktan girdiğim Naat Par- tisi memleketi felâkete sürükleyince, AKİS, 30 OCAK 1961 TR O eski partici diye, ben de az bir para ile emekliye sevkedildim. An yetiş- tirmek şöyle dursun, ekmeğimi zor temin ediyorum." Gerçekleşen hayal Viyanalı (o postacının başına gelenler, bu dünyada, birçok memleketler- de, birçok kimselerin -hem de posta- cıdan daha önemli daha aydın kimse- lerin- başına da gelmiştir. Hiç olmaz- sa o zavallı suçluluğunu idrak ve iti- raf edecek kadar sağduyu sahibidir. Yazarın anlattıklarına göre, bunun mükâfatım görmekte de gecikme- miştir. Kendisinden bir piyes kahra- manı yaratmıya karar veren Johan- nes Mario Simmel ona, piyesinin ge- tireceği telif hakkından yüzde yirmi- sini seve seve vermeği vaadediyor. Va adini yerine getiriyor da... "Mektep Arkadaşı"nın gördüğü rağbet, sağla- dığı büyük hasılat sayesinde, yüzde yirmiler ihtiyar postacının kurduğu hayalleri gerçekleştiriyor, onu niha yet anlarına kavuşturuyor. Çünkü bu ihtiyar postacı, kendini suçlu gör- mesine, dediği gibi, "yerinden, işin- den olmamak için" Nazi Partisine girmiş olmasına rağmen, 1944 Viya- nasında kızının mektep arkadaşı olan bir Yahudi gencini evinde saklamak, kendi mektep arkadaşı Goering'e de mektup yazarak yapılan haksızlık- lardan şikâyet etmek cesaretini gös- termiş, hapse atılmış, oradan ancak bir deli raporuyla -Goering'le mek- tep arkadaşlığının tek faydası- yaka- sını kurtarabilmiş, harp boyunca işi- ne yarayan bu deli raporunu, harp sonrası yıllarında bozdurabilmek için çırpınıp durmuş, nihayet kanunun açık bıraktığı bir kapıdan sızmak ve üç aylık bir mahkümiyeti göze almak suretiyle, son demlerinde, buna mu- vaffak olabilmiş, bu sefer de -vaktiy- le hayatını kurtardığı Yahudi gen- ciyle evlenmiş olan- kısayla beraber Amerikaya gidebilmek hakkını kay- betmiştir. Görülüyor ki ihtiyar postacı arı- larına kavuşmayı, biraz miştir. Sahnedeki oyun "Mektep Arkadaşı", senaryo tekni- ği içinde uzayıp giden 12 tablo- suyla sahneye konulması pek kolay olmıyan bir eserdir. Müfit Kiper, Turgut Atalayın havayı veren dekor- ları içinde, döner sahneden faydala- narak bu güçlüğü yenmiştir. Postacı Fuchs'un evi, Bava bakanlığı sekre- terlik odası, hapishane, muayeneha- ne tabloları zevkle, ilgiyle tâkibedil- mektedir. Ama Almanyanın ve Na- zizmin mağlübiyetiyle biten harpten sonraki devreye ait tablolar uzadık- ça uçuyor. Nazizmi benimsemiş veya ona "kapılmış" kimselerden herbiri- nin âkibetini göstermek ister gibi, Fuchs babanın peşisıra seyirciyi de kapı kapı dolaştıran yazarı, dekora- tör de, rejisör de mazur gösteremi- yorlar... Eserin kahramanım tabii, rahat ve sevimli bir okompozisyonla yaşa- tan Müfit Kiper, temsilin şevkle sey- redilmesini sağlayan unsurların ba- şında geliyor. Onun yanısıra Dr. Prof, Strohbach'ta Reşit Baran, Dr. Lerch' te Kemal Tözem, Yüzbaşı Sander'de Toron Karacaoğlu, Yüzbaşı Kühn'de Aslan Altın, Bayan Wenzel'de Suna Pekuysal güzel tipler çiziyorlar. Bu melek, başka "Melek" Aynı sahnede, akşam temsillerin- de oynanan ve bir romandan sahneye aktarılmış olan bir eser daha var. Thomas Wolfun olduk- ça dağınık, fikir değerinden çok tas- vir ve tahlil değeri ağır basan "Bu Melek Satılık Değil" romanım Ketti Frangs piyes haline getirmiştir. Ge- tirmiştir ama, bu çeşit romanların sahne eseri haline getirilirken çoğu zaman uğradıkları âkibetten onu kurtaramamıştır. Psikolojik hazırlık lardan yoksun, bu yüzden bir görüşte, bir dinleyişte kavranması güç, dram yapısı, karakterleri, birçok sahneler- de, gölgede kalmış, hızla geçip giden bir olaylar şeridi. Yalnız birkaç yer- de kişilerin iç dünyasına, orada oy- nanan ve nadiren dışarıya kadar ak- seden drama tutulmuş çiğ ışıklar— KAVAKLIDERE V E R M U T Şarapçılığın önderi Kavaklıdere Sek ve Dömisek Vermutlarını Yerli yabancı emsaliyle kıyaslayınız. Daima Kavaklıdere V E R M UT 31