KİTAPLAR Yollar Boyunca (Hikâyeler, yol notları ve düşün- celer. Yazan: Hilmi Özgen. Kapak: Ethem Çalışkan, Mars Matbaası, kara, 1961, 134 sayfa, 3 lira) ilmi Özgen adı, yazar olarak da, sanatçı olarak da pek bilinen bir ad değil. Sanat dergilerini yakından izlemeyenler, biraz da hafızaları za- yıf olanlar, Hilmi Özgeni tanımazlar. Halbuki Hilmi Özgen, yıllardır hikaye çalışmaları yapan bir yazardır. "Se- çilmiş Hikayeler Dergisi"nin çıktığı yıllarda, bu dergide epeyce hikayesi yayınlanmıştı. Şu var ki sanatla, e- debiyatla yakın ilgi kuran okurların yazarın adını bilmemesinde, suç daha çok yazarındır. Bugüne kadar Hilmi Özgenin bir sanatçı gücü ve verimiy- le çalıştığı söylenemez. Bu alandaki çalışmaları daha çok "yorgunluk din- lendirmek" gibi bir çalışma. Yâni, sa natı kendili için birinci iş değil, bir işi olarak ele aldığı anlaşı- lıyor. Zaten kendisi de işin bu yanını anlamış olacak ki dağarcığında bu- lunanları bir kitap hâlinde yayınla- mak ihtiyacını duymuş. Ama kitabın düzenlenmesinde de o "amatörlük- ten kurtulamamış. Kitabına, adına "hikâye" dediği bir bölük yazısını, "görgü ve bilgisini, arttırmak" gerek- çesiyle gittiği (Avrupadan notlarını, makalelerini, bazı kitaplar üzerine yazdığı yazıları almış. Gerçi, bunla- rı bölümlere de ayırmış ayırmasına ama, elinizdeki kitabın ne kitabı ol- duğunu, bu bölümlere rağmen kestir- mek pek kolay olmuyor. Yollar oBoyuncanın ilk bölümün de yazar ilçesinin kişilerinden, olay- larından -çoğunlukla seçim öncesi o- laylarından- o bahsediyor. Bunlardan ikisi 1960, biri 1948, beşi 1954 tarihi- ni taşıyor. Böylece sekiz "hikâye" de yazarın bir bakıma gelişimini izle- mek mümkün olabilmektedir. Ama görüyoruz ki, 1848 de yazdığı hi- kaye ile, 1840 daki hikâyesi arasın- da, hikâyelerin yapısı yönünden faz- la gelişme yok. Hilmi Özgen, 1948 den kalma hikâye anlayışım aradan geçen 12 yıla rağmen, sıkı sıkıya mu hafaza ediyor. Küçük hikâyenin Tür- kiyede, bu yıllar arasındaki macera- sından hiç de haberli değil. Erdal Öz- lerin, Onat Kutlarların, Adnan Öz- yalçınerlerin hikâye yazdıklarının, Mu zaffer Buyrukçuların, Tarık Dursun K. ların, Nezihe Meriçlerin durmadan kendilerini yenilemeğe çalıştıklarının, herhalde farkına varmamış. Hikâye- yi, iadece "bir olayı anlatmak" şek- linde anlamanın çok gerilerde kal- mış, artık itibar görmiyen bir hikâ- 28 ye anlayışı olduğunu Hilmi Özgenin bilmesi gerekirdi. Gerek birinci bö- lümdeki, gerek ikinci bölümdeki hi- kayeler ki bu bölümde oOmemurluk i anlatıyor- aslında birer sayılamaz. Üstelik, bir çok gerçeklere dokunmasına, önemli yurt ve memleket meselelerini yer yer isa- betle teşhis etmesine, bazı parçalar- da başarılı hiciv örnekleri vermesine ve bütün bunların dışında yazdıkları- nı rahatça okutabilmesine rağmen, bu yazıların hiç biri gerçek bir "hi- kâye" tanımlamasına dahil edilebile- cek gibi değil. Hilmi Özgeni bir göz- lemci olarak kabul etmemiz müm- kün. Elinde bol, çeşitli, her biri iyi değerlendirildiği takdirde gerçekten önemli birer esere malzeme olabile- cek ham maddesi var. Ama, bizim önümüze "hikâye" adı altında bu ham malzemeyi döküveriyor. Bu mal- zemeyi, asta bir elle işlemek, hele ta- sarrufla kullanmak, sonra da okura sunmak gerek. Oo Sanatımızın aldığı yol, bugünün eserleri, böyle titiz bir çalışmayı gerektiriyor. Yollar Boyuncanın, üzerinde il- giyle durulabilecek (o başlıca bölümü "Yol Notları". Bu bölümde "Akdeniz, Roma, Braunchweig, Brüksel, Parla ve Yurt Gezileri" anlatılıyor. Bu bö- lümdeki notlardan "Alman Gerçeği" adım taşıyan kısım daha önce Dost dergisinde yayınlanmış ve ilgi gör- müştü. Bu notları da bir kere daha okuyunca, Hilmi Özgenin vardığı bâ- zı kesin yargılar üzerinde durmak ihtiyacı (okendiliğinden O hissediliyor. Yazar Almanlar için diyor ki: "Bu kadar çok birbirine benziyen, düşün- celeri, davranışları, (o herşeyleri aynı olan bu insanları bir adamın yedekte sürüklemesine artık hiç şaşmıyorum. Hitlerin hakkı varmış. Güzel nutuk- la, sürükleyici hitabetle, kan kokusu duyurmadan bu insan sürülerini ka- ranlık bir sonuca sürüklemek o ka- dar kolay ki.. Şimdi bile şaşkın ba- kışlarından, kararsız odavranışların- dan o kadar belli ki yani bir Führer aşk, başka nedir? Anlıyorum şimdi, ne- den şair ve sanatçı çıkmıyor bu di- yarlardan. Şiir büyük bir yalandan başka nedir ki?" , Bir de şöyle bir cümledeki yargı: "İngiliz, Amerikan Coni'leri yakılmış, rı ciddiye almak Almanları şairsiz ve sanatçısız say- mak! Hilmi Özgen, "Bir Kaç Söz"ünün başında "bizim kasabamızda baldu- dak dedikleri tatlı konuşan, güzel anlatan adamlar pek çoktur." diyor. Kendisi de, belli ki, bu "baldudak" lardan biri. Tatlı konuşuyor, yar yer güzel anlatıyor, ama "Yollar Bo- yunca" bir sanat eseri değil. Fikirle- ri yönünden de hayli tartışılır. Ama dediklerinin hepsini "doğru" sayma- mak sortiyle bir "baldudak" sohbeti için "Yollar Boyunca" okunabilir. AKİS, 30 OCAK 1961