psikolojik dram. künlüğünden yapılmış bir mengene- nin iki zıt ye keskin ucu arasında sı- Özel Tiyatrolar Lütfi AY Ödenekli tiyatrolarımızla beraber, Devlet yardımına bel bağlamadan sanat alanına atılan özel tiyatrolarımız da çoğalıyor. Dun, yalnız Haldun Dormen topluluğu vardı. Bugün Kenter kardeşlerin Site Tiyat- rosu var, Lâle Oraloğlunun Altı Tiyatrosu var, Agâh Hün ve arkadaş- ları var, Münir Özkulun Bulvar Tiyatrosu var. Yarın de Ankarada, Mahir Canovanın faaliyete geçirmeğe hazırlandığı "Meydan Tiyatro- su" onlara katılacak. Şaka değil, şimdiden altı özel sanat tiyatrosu! Bunlara müzikli, müziksiz vodvil adaptasyonları oynayan ve bir ihtiyaca cevap veren özel halk tiyatroları da dahil değil... Düne kadar Devlet sahnelerinin sayısı altıya yükselememişti. İstanbulda Belediye sahnelerinin sayısı henüz dörttür... özel tiyatroların ne güçlüklerle kurulduklarım, ne kah- ramanca bir mücadele, ne büyük fedakârlıklar pahasına varlıklarını devam ettirebildiklerini yakından bildiğim için, onların durumları üze- rine dikkati çekmeyi vazife biliyorum. Hele Güzel Sanatların, Milli E- gitim Bakanlığınca, topkeyün, ele alınır gibi olduğu, bu konuda fay- dalı toplantılar yapıldığı şu sırada... Bu toplantılardan sonuncusu, geçenlerde, İstanbulda yapıldı. O toplantıda özel sanat tiyatrolarım temsil eden bir Yıldız Kenter vardı. O da provalarından ayırabilecek fazla vakti olmadığı için konuşmala- ra pek katılamadı. Ama dosyada, özel tiyatrolar konusunda, kısa ve öz- lü bir raporu var. İlgililerin önem vermeleri gereken bir rapor. önce şu noktanın iyice belirmesi gerekiyor: Sanatta ksimlaşmış anlayışların dışına çıkabilen, sanat değeri taşıyan denemelere girişmek gücünü kendinde gören özel kişilere, topluluklara Devlet yardım etme- li midir? Elbette etmelidir, derim, çünkü sanatta gerçek ilerlemeye an- cak bu denemelerle vardır. Yalnız bu yardım, değer şartı müstesna, hiçbir kayıt ve şartla sınırlı olmamalıdır, yoksa özel teşebbüsün de öde- nekli Devlet teşebbüsünden ne farkı kalır? Yapılacak yardımın mahi- yetine gelince: Bu konuda, para yardımından çok, başka yardımların faydalı olacağına inanıyorum. I — Bina yardımı: Özel sanat tiyatroları en çok bina ihtiyacı ile kıvranmaktadırlar. Bulabildikleri, temsil (vermeğe elverişli binaların sahipleri, kira olarak, kazançlarına tam payla ortak olmak isterler. Hâ- sılatın yüzde otuzuna, otuzbeşine razı olanlar, tiyatro, sanat hâmisi ge- çinirler. Bu durumda Belediyelere düşen ilk iş, yüzlerce milyon sarfe- derek açtıkları büyük büyük caddelerin üzerine, semt semt, küçük kü- çük, ucuza malolan tiyatro salonları yaptırmak ve bunları, ancak amor- tisman ve bakımlarım sağlıyacak, küçük bir kira karşılığı özel tiyatro- lara vermek olmalıdır. 2 — Vergi muaflığı: Özel sanat tiyatrolarının belini büken ikinci ağır yük, bilet üzerinden alınan Belediye resmidir. Bu vergi, güçlükle, yüzde onbeşe indirilebilmiştir. Hâsılatın yüzde 85 ini kiraya, yüzde 15 ini Belediye resmine, yüzde 10 unu telif hakkına -yeni zamlarla-, en azından yüzde 30 unu da gelir vergisine ayırmak zorunda olan bir özel sanat tiyatrosunun aktörlerine, rejisörlerine, teknisyenlerine, dekora, ilân, broşür, personel masraflarına verecek ne kalıyor elinde? Hâsıla- tın yüzde 20 si! Bir temsil -her zaman üstüste olmaz ya-, 1500 Ura hâ- sılat yapsa, sâdece 300 lirası! Bununla, en azından 15-20 insan, sanat mı yapsınlar, karınlarını mı doyursunlar? Onun için özel tiyatrolara yapılacak en âdi yardımlardan biri de Belediye resmi bakımından tam, Gelir Vergisi bakımından da muayyen bir miktara kadar -meselâ zira- at kazançlarına tanınan hadler içinde-, bir muaflık tanımaktır. Yapılacak daha başka yardımlar da var tabii. Ama bunlar, şimdi- lik en önemli, en âcil olanları. Yoksa bu mevsim sayıları altıya yükse- len özel sanat tiyatrolarının yerlerinde, gelecek mevsim -belki daha da önce- yeller esecektir. Thomas Wolf'un eseri, aslında, bir Para ve içki düş- kışan, ezilen ve kanayan biraile. Pa- ra hırsını evine, çocuklarına düşkün gibi görünen Mrs. Elisa Gant temsil ediyor, içki düşkünlüğünü de, kaba- saba görünüşü altında bir sanatç ruhu taşıyan, mezar taşları yontan kocası Mr. Oliver Gant Bu iki kutup arasında kişiliklerini kaybetmiş ço- cuklar, veremden ölen bir oğul; ya- lınayak başı kabak, pansiyon halinde işletilen evin ayak hizmetlerinde kul- lanılan, öyle iken pansiyonerlerin en genci, en güzeliyle tatlı bir aşk ma- cerası geçiren, sonra da, sevgilisi ta- rafından terkedilince kurtuluşu başı- nı alıp gitmekte bulan bir ikinci oğul, pansiyonun aşçılığından hizmetçiliği- ne kadaren ağır işlerini gören bir evli kız, bir damat, kafayı çekip ef- kârlandıkça zilzurna eve gelen, reza- let çıkaran baba Gant'ın don gömlek evden kapıdışarı ettiği pansiyonerler,. Peki, o "satılık olmıyan melek" de nedir? Bu, baba Gant'ın çıraklık günlerinde, haftalığından arttırıp sa- tın aldığı, iyi bir usta elinden çıkmış bir melek heykelidir. Onu, dünyayı verseler kimseye satmıyor, kendi me- zarı için saklıyor. Buna "herkesin günlünde yatan aralan" da denilebilir. Sahnedeki oyun Bu dramı, kolay kolay yenilip yu- tulmıyacak bir melodram olmak- tan kurtaran Şirin Devrimin ölçülü rejisi olmuştur. Şirin Devrim, "Hır- çın Kız"daki aşırılıklara düşmekten bu sefer kaçınmasını bilmiş, oldukça dağınık, kalabalık kişili ve çok hare- ketli piyesi, canlı bir oyunla sahne- ye koymuştur. Ölçüyü kaçırdığı tak sahne, Gant babanın kafayı çekip pansiyona geldiği, (omüşterileri gece vakti sokağa uğrattığı sahnedir. Bu- rada Feydeau'nun farslarından biri- ni seyrettiğinizi zannedebilirsiniz.. Oyuna gelince: Avni Dilligil, ba- ba Gant'a pittoresk bir çehre, bir tip vermeği başarıyor ve çok başarılı bir yeni kompozisyon gerçekleştirmiş o- luyor. Anne'de Şirin Devrim, işini ve çıkarım bilen bir pansiyonca kadın, ama o kadar... Kendisine evlâtlarını, onların tahsillerini, saadetlerini, hat- tâ günlük ihtiyaçlarını bile unutturan para hırsını, "cimri"liğini pek belir- temiyor. Diğer rollerden küçük oğlanla se- vişen Gençkızda Muallâ Kavur inan- dırıcı ve sıcak bir oyunla başarılı. Partöneri Eugen Gant'da Baki Tu- ranlının da sevindi, tatlı bir oyunu var. Muhakkak ki istidatlı bir genç. Ama acaba o zarif genç kıza nişanlı- sını unutturacak bir erkek tipi midir'? Veremden ölen Oğulda Erdoğan Ge- micioğlu, birçok rollerinde olduğu gi- bi, soğuk ve silik kalıyor. Ruhu ne değil kalıbıyla oynuyor. Sevgilisi Gü- listan Güzeye kompozisyon -!- uğru- na yaptırılan makyaj bir zevksizlik örneği. Melâhat İçli yosma Elisa- beth'e, bu çeşit rollerde her zaman olduğu gibi, isabetli bir çehre kazan- dırıyor. AKİS, 30 OCAK 1961