dükleri Mehmet?" dedi "Ne olsun beyfendi, dedim, seninkiler akşam havuzun içine girip oynadılar. Vekil dediğin böy- le mi olur? Havuzu da yeni yapmıştık, bütün mermerle- ri bozuldu." Başını salladı, "Bilirim Mehmet, bilirim" dedi. O akşam havuzun içinde oynıyanlar arasında Ke- ntel Zeytinoğlu, Hasan Polatkan, Emin Kalafat da vardı. "Ankara Palas, Ankara Palas olalı 1950 den bu ya- na gördüklerinin hiç birine, hiç bir devirde şahit olma- mıştır. Biz otuz yn kimlere hizmet etmedik ki! Kim- leri görmedik ki! Onlar bir başka türlü adamlardı. Yol yordam bilirlerdi. Büyüdüklerini bilirlerdi 1950 den son- ra gelenler öyle miydi ya? Hacıağalar gibi yiyip içtiler, eğlendiler. 1950 den Önce Ankara Palasın gecelik hası latı 800 lirayı ancak bulurdu. Son ii ll onbin lira hasılat olağan sayılıyordu. Pavyon damanları, kodamanların adamlarıyla dolardı. rı otnracak yer bulamazdı. vardı. Nerede bir kurulu masa görse, hemen gidip oraya çöker, bir kuruş masraf etmezdi. vi Agâh Erozana hepimiz şaşar kalırdık. Bu adam bu kadar şeyi nasıl yi- yor diye. Önce altışardan iki porsiyon sahanda yumurta yerdi. Sonra çift porsiyon etli yemek, arada iki şişe ay- ran, ardından sekiz ızgara köfte.. Boynuna peçeteyi ta- kıp oturdu mu ne var ne yok siler süpürürdü. Bir insan midesine bu kadar çok, bu kadar karışık yemeklerin na- sıl sığdığına hala aklım ermez. nin porsiyonlar neden bizimkinden çok?" derler, takılır- lardı da Erozan "Benim porsiyonların parası çift ödenir" diye cevap verirdi. Ama, Ur gün olsun çift porsiyon pa- rası vermedi ' "Bayar adı gelmezdi buraya. Gelsin de ne yapsın? Onan Çankayası vardı. Menderes sık sık gelirdi. Yanın- da daima Mükerrem Sarol ile Samet Ağaoğlu bulunur- du. Bir buçuk kadeh rakı içerdi Mezesi fıstık işi, beyaz peynir, kaşar peyniri idi Sonra bir türlü yemeği yer, üzerine de elma kompostosu içerdi. "Maliye Bakanı Hasan Polatkana aramızda Havyaz Kralı derdik. Çünkü bir oturdu mu durmadan havyar yerdi Onun bu havyar sevgisine akıl erdirmek güçtü | Bakan olmadan önce de, evinde böyle bol bol havyar mı yerdi? Bilemem. Bizde yediği havyarların parası nere- den çıkardı? Orasını da Allah bilir. "Son zamanlarda verilen ziyafetlerde Ankara Palas sivilpolislerle dolardı. Enson Nehrunun şerefine bir Zi- İkibin kişi ziyafete, çağırılmıştı ama 400 kişi ancak geldi. Kendi adamları sandıkları kimseler bile ziyafete gelmedi. Nehrunun şerefine verilen ziyafet çok sönük geçti. iciye Vekâle- tinin depolarından Ankara P Fransız şampanya - ları ile viski taşınırdı. va ma nn hep viski içerlerdi. Arkasından da şampan Hemen hepsinin bir yabancı kadınla sıkı fik “arkadaşlığı vardı. Durmadan para yedirirlerdi bu kadınlara. Menderes bir Nehrunun ziyafetinde. Canının adamakıllı sıkıldığı bel- liydi. Zorla gülüyor, neş'eli görünmeğe çalışıyordu. AKİS, 30 HAZİRAN 1960 Mehmet Çınar Ç Gören göz, işiten kulak "Bundan üç ay kadar önce Ağaoğlu "Mehmet ana hangi ocağa kayıtlısın ?" diye bana takılmıştı. Zaten bütün mebuslar sorarlardı bunu. Çünkü son seçimlerde Ankara Palastaki sandıkta seçimleri 225 e karşı 227 oy- la Halk Partisi kazanmıştı. Bunu bir türlü hazmedemez- lerdi. Halbuki 1950 de Demokrat Parti 800 oy, Halk Par- tisi ise ancak 15 oy alabilmişti. "Bizim meslek zor meslek. Biz bir çok adamın içini dışını biliriz. Sonunun ne olacağım kestiririz. Çünkü mesleğimiz icabı, bütün hareketlerini yakından görürüz. Emin olun, biz garsonlar, bunların gidişatını hiç mi hiç beğenmiyorduk. Olanı biteni görüyor, biliyorduk. Bu gi- dişin sonu olmıyacağı gün gibi aşikardı. Bir onlar göre- mediler. Ummadıkları başlarına dn İyi de oldu. Mil- leteacımıyanınsonu budur ndan sonra geleceklere de, bunların akıbeti bir ders olur da, memleket bir daha böyle kara günler görmez inşallah."