Bir Mülakat Bir AKİS'e geçen hafta beş imzalı bir mektup geldi. Bu beş imzanın sahipleri Ankaradaki . Yıldırım Beyazıt Kız Talebe Yurdunun sakinlerinden beş genç kızdır. Mektupların- da şöyle diyorlardı: "Mecmuanızı büyük bir merak ve zevkle okumaktayız. Son iki sa- yısında neşredilmekte olan yazı serisi bizleri üzmekte, etraftan da aynı şeyi duymak- iayız. Gönül Yazar, Sevim Çağlayan gibi kimselerin sözlerini neşretmekle mecmuanı- em ciddiyetini bozmaktasınız. Zaten ne olduğu bilinen sakıt iktidar için bunları yaz- manıza ne lüzum var!" AKİS'e son iki hafta içinde bu neviden pek çok mektup geldi. AKİS, Gönül Yazar ve Sevim Çağlayanın bir zamanlar beraber düşüp kalktikları “Büyük devlet adamları" hakkındaki intibalarının ne olduğunun bilinmesinde bugün için de, yarın için de bir fayda görüyor. Bu, bugünkü ve yarınki iktidar sahiplerine küpe vazifesi görecektir. İnsanlar saflanat yalama kiminle düşüp kalkarlarsa yıkı- dıklarında, anlaşılıyor ki, onlar konuşuyor. Yarabbi, devletin en yüksek mevkilerine getirilmiş kimseler ne çeşit münasebetler kurmuşlar, kimlerin gözü önünde cümbüş tertiplemişler/ Unutmamak lazımdır ki bunlar hep evli, birer aileye sahip insanlardır. Bugün konuşan Gönül Yazarların, Sevim Çağlayanların etekleri altında, Lüks Nermin- lerin evlerinde gönül eğlendirenler kendi şereflerini, ailelerinin şerefini, memleketin i beraber yiyip bitirmişlerdir. Bunların ortaya çıkmasında bir ibret levhası bu- lunduğu inkar olunabilir mit Bu, yarın aynı yolu tutma heveslilerini ikaz etmez mit Yassıadaya gitme ve rezil olma! Bunu kim artık göze alır? Bu yüzdendir ki AKİS bu hafta ömrünün 31 yılını garsonlukla geçirmiş Mehmet Çınarla yaptığı bir mülakatı okuyucularına sunuyor. Bu mülakat için Mehmet Çına- rın seçilmesi elbette sebepsiz değildir. Mehmet Çınar meslek İmmun 31 yılını da An- kara Palasta geçirmiştir. Ankara Palas, Cumhuriyetin ilânından bu yana ve her de- virde, her türlü politik kulis faaliyetlerine sahne olmuş, devlet ve hükümet adamları- nm, Heri gelen İktidar mensuplarının eğlence hayatında mühim yer işgal etmiştir. Bil- hassa son on yıl içinde Ankara Palasta resmi veya hususi olup bitenlerin bilinmeyen taraflarını Öğrenmek, meraka değer bir konudur. Bu "bilinmeyen taraf yl e arsonun ehli olan ve işin içinde bulunan bir kimseden dinlemek elbette mevki bir biz iki kardeş 1929 yılında Ankaraya geldik. O Ankarada İş bulmak güçtü. Ankaraya geldikten bir müddet sonra Ankara Palasta ikimiz de garsonluk bulduk, girdik. 1929 dan 1933 e kadar Ankara Palasta, 1933 den 1943 e kadar Anadolu Klübünde, 1943 den son- ra da bugüne kadar gene Ankara Palasta çalıştım. Ha- len de çalışıyorum. 1950 den sonra beni Şef Garsonluk- tan garsonluğa indirdiler. İmkan bulsalardı işden de çı- karacaklardı ama hizmet müddetim uzundu. Verecek- leri tazminat oldukça yüksekti. Bana tazminat vermek- tense, garson olarak çalıştırmağı tercih ettiler. "Eski devirlerde Ankara Palasta bir Cumhuriyet Balosu yapılırdı. Arada bir de Kızılay Balosu olurdu. 1960 den sonra ocak, bucak, dernek derken haftanın üç günü balo verilmeğe başlandı. Para ve içki su gibi aktı. Ee günlerde işten başımızı kaşıyacak vakit bulamıyor- duk. Ama biz garsonlar bile gidişlerini beğenmiyorduk. İçimizden bir çoğu, borada iyi para aldıkları halde, ayrı- lıp başka yerlerde iş aldılar "Bana bildiklerimi soruyorsunuz. Hangi birini anla- tayım. Hepsini bir bir anlatsam, kağıtta mürekkep yet- mez. Aklıma geliveren bir ikisini anlatıvereyim. Biri Demokrat Parti iktidara yeni gelmişti. O günlerde birim patronlar bahçeye bir mermer kavuz yaptırmağa karat verdiler. Ustalar günlerce çalıştı, havuzu tamamladılar. Bir akşam zengin bir tüccar demokratlara bir ziyafet verdi. Havuzdaki mermerler daha yeni kurumağa baş- lamıştı. Davetliler masaya oturup içmeğe koyuldular, İçtikçe YE açıldıkça içtiler. Bir neş'e, bir kahkaha ki sorma giti Yerlerinde duramaz oldular. Bahçe az gelmiş gibi bayüzan içine girip, caza ayak uydurarak a zıplamağa başladılar. Biz de o güne kadar An- kara Palasta görülmemiş bu eğlenceyi, bir köşeden ses- SİZCE seyremik. Hayretten ağzımız açık kaldı. Ne diyebi- lirdik ki? Saatler ilerledikçe topluluğun çılgınlığı da ar- tıyordu. Ziyafettekiler, yandaki masalardan birinde ko- cası ile oturan bir hanımı -ismi lâzım değil- havuzda oy- natmak için hep bir ağızdan tempo tutmağa başladılar. Kadın, demek dünden hazırmış, havuzun içine girip bir güzel şıkır şıkır oynadı. Kocası da,öbürleriyle birlikte el çırpıyordu "Ertesi günü Adnan Menderes geldi. Ben kendisine servis yaparken, gözünün birini kırpıp «Ne var, ne yok AKİS, 30 HAZİRAN 1960