CEMİYET Kolleksiyon oOmeraklın olduğu eski- den beri bilinen ünlü film yıldızı Heddy Lamar bu haftanın başında yaptığı basın toplantısında besine) kocasından da ayrıldığını açıkladı. Lamar kocasını, evlenmeden önceki vaatlerini yerine getirmemekle suç- landırıyor. Lamar'ın sabık kocası, o politikacı olmayıp Teksaslı bir petrol kralıdır. Türkiye Milli Talebe Federasyonun- da vazife görmüş gençlerin kur- duğu "Federasyoncular Klübü"nun lokali geçen Çarşamba günü bir kok- teyl partiyle açıldı. Beyoğlu Mis So- kağında bir apartman dairesindeki bu yeni klübün İkbal Öz ve Sevgi Babaoğlu tarafından hazırlanan de- koru gerçekten çok şıktı. Cemal Tol- lu. Halil Dikmen, Ali Çelebi, Ercü- ment Kalmık, Nurullah Berk, Zeki Faik, Namık İsmail ve Cevat Dere- linin tablolarından müteşekkil bir resim sergisi de lokale ayrı bir özel- lik' veriyordu. Açılış kokteylinde es- ki Federasyoncuların hemen hepsi ve şair Behçet Kemal Çağlar, Necla Erat, Doç. Dr. İsmet Giritli, Vedat Eczacıbaşı, Alp Kuran ile sanatçılar ve gazeteciler topluluğu hazır bulu- nuyordu. Günün esprisi Beyoğlu Dev- rim Ocakları Başkanı Ali Kurandan geldi. Ali Karan, Lokalin bodrumda- ki minyatür pavyonunda toplanan gençlere şöyle hitap ediyordu. "Ne o, hücre kasli mi var?" Ankara Gazeteciler Cemiyeti tara- fından düzenlenen 100. yıl Basın Balosu yeniden tehir edildi. Tehir ilânım Zafer Gazetesinde okuyan An- karalı baloseverler bugünlerde gaze- telere sık sık telefon ederek sebeb soruyorlar. Bu arada Gazeteciler Cemiyetine telefon eden bir balosever: "Acaba, diye sordu, balonun tehiri bir kısım basının bugünlerde fazla meşgul olu- şundan mı?" * Almanyada 16 sarayı bulunan Prens Von Johanhes İstanbula geldi. Kruppdan sonra Almariyanın en zen- gini olan bu saraylar kralı Prens kendisiyle konuşan gazetecilere, ilk defa gelmiş olmasına rağmen İstan- bulu çok sevdiğini söylemiş. İngiltere Kraliyet ailesinin Buck- ingham sarayından daha büyük sa- raylara sahip olan Almanyanın ya- kışıklı jönprömiye prensi boğazın ye- şil sularına baka baka bir zamanlar peşinden çok koştuğu Kraliçe Sürey- AKİS, 27 NİSAN 1960 yanın yeşil gözlerini hatırlamış ola- cak ki "Bu şehir bana dünyada başka hiç bir şehrin tesir edemiyeceği ka- dar tesir etti demiştir." Ah bu yeşil- ler... * Geçen Oo haftanın içinde, ufak tefek sevimli, sevimli olduğu kadar da kıvrak bir kadın İstanbul Emniyet müdürlüğünün kapılarını aşındırdı. Bu kıvrak kadının adı Özcan Tek gül- dü. Tekgülün Emniyet Müdürlüğüne bu derece sık girip çıkmasının sebe- bi, sahnede anadan üryan dans et- mek için müsaade istemesiydi. Ne varki kıvrak dansöz Özcan Tekgül soluğu, dans ettiği pavyonun sahne- sinde değil, Zührevi Hastalıklar Has- tahanesinde alıverdi. Her ne hikmet- se Emniyet Müdürlüğü, çılgın dan- sözün, talebini yerin getirmemişti. Özcan Tekgül Eğlenceli omacera Şimdi Özcan Tekgül, gazeteci dost- larına, Zührevi Hastalıklar hastaha- nesindeki maceralarım nakletmekte ve her şeye rağmen soyunma müca- delesine devam o edeceğini iddia et- mektedir. Merak edilen, maruf dan- sözün muayeneye sevk sebebidir, Tekgül hakkım arayacaktır. TİYATRO İstanbul Telif eser ayı Ankarada Devlet Tiyatrosunun, te- lif esere lüzumu kadar önem ver- mediğindin şikâyetler (edilirken İs- tanbul Şehir Tiyatrosu omevsim S0- nunda iki sahnesini, birden telif ese- re ayırdı. Bunlardan biri Necati Cu- malının "Mine"si, öbürü de Haldun Tanerin "Fazilet (oEczahanesi"dir. Şehir Tiyatrosu bundan önce iki telif eser daha çıkarmıştı: Çetin Altanın "Tahtaravalli"siyle Cevat Fehmi Başkutun "Öbür Gelişte"si., bu mevsim dört telif esere repertu- varında yer vermiş oluyor. Buna Şehir Tiyatrosu hesabına sevinmek lâzımdır, çünkü ilk tiyatro yazarlarımızı oyetiştirmiş Olan bu sanat ocağı, son yıllarda telif esere fazla (oyer vermiyor, çıkardığı yerli eser sim ikiyi üçü geçmiyordu. 54 mevsiminden bu yana sahnelerine bir defa üç, dört defa iki, bir defa da sadece bir telif piyes Oo koyabilmişti ve işin garibi, o zamanlar buna is- yan değil, itiraz da değil hayret eden bile olmamıştı. Bu mevsim yedi yıl- danberi telif eser (sayısı dörde çık- mış oluyor. Bu Şehir Tiyatrosunda telif eser tutumunun değişmiş oldu- gunu göstermesi bakımından üzerin- de durulmaya değer bir gelişmedir. Demek ki Şehir Tiyatrosu da artık Tiyatromuzun ancak yerli eserle şah- siyetini bulabileceğini bunun için yerli eseri teşvik etmek gerektiğini anlamış, tahsisattı bir tiyatro olarak bunun biraz da vazifesi olduğunu kavramıştır. Üzerinde durulmaya değer bir başka noktada, Muhsin Ertuğrul tekrar iş başına getirildiğindenberl kendini hissettiren bu zihniyet de- gişikliğinin şekil bakımından arzet- tiği manzaradır. Söylenenlere bakı- lırsa Şehir Tiyatrosunun bu mevsim oynadığı telif eserlerin hemen hepsi Devlet Tiyatrosuna verilip de reper- tuvara alınmamış piyesler, yahut bir başka ifadeyle, Devlet Tiyatrosunun bu mevsim repertuvarına kabul et- mediği telif eserlerin hemen, hepsi Şehir Tiyatrosunun sahneye koyup oynadığı o piyeslerdir. Bu söylentiler doğru ise ye bu davranışta, halkın parasıyla işleyen iki tahsisatlı tiyat- rodan birinin oynadığı yerli eseri öbürünün oynamaması, yahut birbi- rinin oynamadığını öbürünün oyna- ması gibi, sağduyuyu inciten kir ta- kım mülahazalar rol oynuyorsa üzün- 29