yorlardı. Yalımın bütün o gayretleri boşa gitti. Beyfendi mütebessim, iki kolu havada selamlar dağıtarak sağ tara- fa döndü. Bir kaç saniye öyle kaldı. Tekrar sola döndü ve hemen, birse- yin farkına yarmış gibi şiddetle sağ taraftaki küçük balkona baktı. Bal- kondakiler tebessüm dahi etmeden, ulu bir çınar gibi hareketsizdiler. Beyfendinin haşlan çatıldı. Ellerim aşağı indirdi. - Yalıma dönerek bir şeyler sordu. Yalımın sözleri gürül- tüden anlaşılmamış olacak ki Men- deres sağ taraftaki balkona tekrar | selâm verdi. Balkondakiler gene ha- reketsizdiler. Menderes bayağı sinir- lenmişti. Yalımın telaşı ise Beyfendi- nin öfkesiyle birlikte ve öfkenin mis- liyle artmaktaydı. D. P li milletve- kili Başbakanı geri çevirmeksin bir hamle daha yaptı. Ok yaydan çık- mış, olanlar olmuştu. Menderes sor- du: "— Neden z?.." Balkondakilerin önünde bulunan uzun boylu, gri elbiseli, saçları sey- rek olanı konuşmadan eliyle bir işa- İşaret "bizden alkış bek- mânasına geliyordu. Bey- fendi. tekrar sordu: — Kimsiniz SİZ? Neden alkış- lamıyorsuınuz ?" Cevabı balkondakiler yerine Sa- adettin Yalım verdi. Sesi ağlamak- lıydı. "— Onlar Halk rendi!.." Tam Nazmi e ceği bir sesle ze güceniğiz efendim! Kır- ' dedi. alkışlamıyorsunuz partililer Bey- o sırada gri elbiseli adam, Başbakanın duyabile- Siz gınız size.. Başbakan belki de kırgınlığın se- bebini soracaktı. Belki de C.H. P. lilerle birkaç kelime daha konuşacak- ilerin büyük caddeyi kaplayan dö- vizlerini.. Dövizde iri harflerle "Hâ- kimiyet kayıtsız şartsız Milletindir - Atatürk" yazılıydı. Menderes, oKocaelililere oyirmi ümlelik hitabına başladığında Ya- nı tehlikeyi savuşturmuş bir adam ıhatlıgıyla alnındaki terleri siliyor- u. Yalım derin bir nefes aldıktan Sonra vazifesine devam etti. Müna- aşa sırasında (Beyfendiyi merakla seyreden ve alkış tutmağı unutan D. P.lilere işaretle oalkışlamalarını bildirdi. Toplanan kalabalığın her tarafınaaaynı işareti gönderip me- leyi Hallettikten sonra Başbakanın sik ondan içeri girmesini temin etti otomobile kadar yanından ayrıl- dı. AKİS, 27 o nisan 1960 GENÇLİK Fakülteler Bozulan Hesap Geçen haftanın salı gününe okadar herşey yolunda gidiyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesinin her yıl tekrar- ladığı “İnek Bayramı"nın bütün ha- zırlıkları tamamlanmıştı. İdari şube ile amansız rakibi mali şube hafta başına kadar "ferman"larını yas- makla meşgul olmuşlar, aralarından "minder savaşı"nın "'muharip"lerini seçmişlerdi. Bütün hazırlıklar iyiydi hoştu a- ma geçen haftanın salı günü, hemen hemen bütün düzeni bozdu. O gün saat 17 sıralarında İnönünün Anado- lu Klübünden çıkıp Yenişehir İş Ban- kasına kadar yürümesi, İçişleri Ba- kanlığının bildirişine göre 150-200, po- lislerin mahkemedeki ifadelerine göre 7-8 bin kişilik kalabalık bir gösteri- ye sebep olmuştu. Polislerin alelacele devşirdikleri 22 gençten önemli bir kısmı Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğ- rencisi sıkmıştı. Bu fakültenin öğren- cileri de, öğretim üyeleri de öyle "ra- hat durup, uslu oturan" takımından değildi. e Kaç yıl var ki. başlı başına bir "derd" hâline gelmişlerdi. Şöyle “etliye sütlüye" karışmadan bir kıyı- a otursalar, derslerine çalışsalar olmaz mıydı sanki? Bu durumda fa- külteyi "yola getirmek" için bir ta- kım Çâreler o düşünülmesi de artık "zaruri" oluyordu. Şimdilik düşünü- len çâreler arasında fakültenin "mek- tep" hâline getirilmesi vardı ama bu- nun da kâfi gelip gelmiyeceği şüp- heliydi.İşin aslı aranırsa, bütün bu davranışlar, tutumlar hep o Turhan Feyzioğlunun başının altından çık- mıştı. Dekanlığı zamanında gençlere "nabza göre şerbet veren" kişiler ol- mamalarını tavsiye eden Turhan Feyzioğlu değil miydi? Sorumlulu- gunu bilen medeni cesaret sahibi ay- dın kişi olmalarını isteyen * değil miydi? İşte şimdi nerde "zemine ve zamana uymayan", D.P. başlarını rahatsız ve huzursuz edecek bir ha- reket varsa, orada "mülkiye" liler de mutlaka vardı. nin "mektep" hâline getirilmesi de- gil de, doğrudan doğruya "lâgvı" bi- le düşünülse yeriydi! Davetsiz misafirler Hafta başında "İnek Bayramı" için verilmiş olan izin, Salı günü ce- reyan eden olaylardan sonra bütün bütün geri alınmamıştı ama fakül- tenin bahçe duvarları ile sınırlandı- rılmıştı. Tabii, di. Yeteri kadar sivil ve resmi polis, Doğrusu, fakülte- . yalnız bahçe duvarla-. rı güvenilir bir tedbir sınırı olamaz-. bu sınırın aşılmamasına memur edildi. Bayramın kutlanması sıra- sında, hiç belli olmaz, yeni bir göste- ri yapılabilirdi. Bu çeşit (o gösterileri de, elbette önlemek gerekiyordu. "Suyu baştan kesmek" için, yakala- rına "S.B.F." rozeti takılmış, ilk sı- nıftan son sınıfa kadar hiç bir öğren- cinin tanımadığı, öğretim üyelerinin de bilmedikleri bir takım yeni öğren- ciler, fakülte içinde mantar gibi bi- tivermiş, koridorlarda kol geziyor- lardı. Bu yıl, "İnek Bayramı" işte böyle bir hava içinde (okutlanmağa başlandı "İnek Bayramı" Bayram, idari şubenin "ferrman" asmasıyla başladı. Eller üs- tünde taşınan, "ferman" konferans salonunda okunduktan sonra kanti- ne asıldı. Fakülte içinde, taraf- lar ellerinde çeşitli dövizlerle dolaşı- yorlardı. Bayramın ikinci günü sa- bahı mali şubenin, öğleden sonra si- yasi şubenin "ferman" asma tören- leri yapıldı. Siyasi şubenin fer- manı Çinceden İngilizceye kadar çe- şitli o dillerde hazırlanmıştı. İkinci günün akşamı büyük bir fener alayı yapmak âdetti. Ama bu yılki yasak tedbirleri, fener alayının o "davetsiz misafirler" in de iştirakiyle (o fakülte bahçesinin içinde yapılmasını gerek- tirmişti. Üçüncü gün inek dolaştır- ma günüydü. Semiz bir inek özenle süslenmişti. Bu inek, o çalışkanlığın sembolüydü. İneği, son sınıf öğrenci- lerinin en çalışkanı tutar, arkadan bütün fakülte öğrencileri gelirdi. Bayramın en çetin sayan İdari şu- beyle mali şube arasındaki "minder savaşı" oldu. Fakültenin üçüncü kat koridoru, bir idari ye ayrılıyor, ortaya bir sınır çizgisi çiziliyordu. Kitap dolaplarının üstü seyircilerle doluydu. Siyasi şube öğ- rencileri aracılık ve . hakemlikle gö- revliydiler. (o İdari ve mali şube "sa- vaşçı "ları önde en iri, uzun boylu ve güçlüler olmak üzere saf tutuyorlar- dı. Ellerinde, daha önceden ıslatıl- mış torbalara sıkı sıkıya konmuş yastıklar bulunuyordu. Kıyasıya baş- lıyan savaş esir almak ve karşı tara- fın sınıflarım işgal etmekle sona eri- yordu. Gerçi fakülteliler bayramlarını hissedilir bir huzursuzluk içinde kut- lamışlar, neşeleri kaçmıştı ama asıl neşesi kaçanlar "tedbircilerdi ve onlar bir türlü kendilerini huzura ka- vuşturacak "tedbir"i keşfedememenin sıkıntısı İçindeydiler. 25