elle tutulur şekilde hissediliyordu. Bu en iyi hissedenler ise, manzarayı meydandaki D. P. il merkezinin pen- ceresinden gülümseyen — çehrelerle seyreden Demokratlardı. Kongrenin yapıldığı Tayyare sineması ise a baba günüydü. O kadar ki toplantı, içeriye — girilemediğinden — saatlerce tehirden sonra başlayabildi. Fakat seyahatin hakikaten muh- teşem tarafı pazartesi günü cereyan etti. Bursa ile Bilecik arasında Bur- sanın ve Bileciğin bütün köyleri kur- banlarla -çocuk değil, koyun- yolla- ra çıkmışlardı. Kestelde İnönü mu- azzam bir kadınlar kalabalığı tara- fından sevgiyle İnegöl, İ Bursa ilinde Demokratların kalesi diye bi- linen bu yerlerin İnönüye gösterdik- kalesi olma yolundaydı. Postacı kapıyı çalınca.. Inönüyle Bursaya gidenler arasında tecrübe sahibi olanlar bu neticeye Dr. Çataloğlundan bambaşka sebep- lerle vardılar. Bir yerde İnönüye gösterilen alâka ve onu görmek için toplanan kalabalıklar fazla mâna i- fade etmez. C.H.P. nin itibarının en düşük olduğu ve seçmen reyinin C.H.P. den kaçtığı devrelerde İnönü daima büyük toplulukların coşkun tezahüratıyla karşılanmış, uğurlan- mış, kütleler harekete gelmiştir. Bu gösterilerden seçim — mevzuunda bir ısteyenler yüzbinleri İstanbul!" diye takdimindeki taya düşmüşlerdir. İnönüyü alkış- layanlar reylerini İnönünün par- tisine vermemişlerdir. Ama bu defa Bursaya gidenler Marmara bölgesi- nin bu varlıklı parçasına doğudan başlayıp batıya doğru giden iktisadi sıkıntıların pençesini attığını gör- müşlerdir. Bu yıl Bursada 70 milyon kilo şeftali elde edilmiş, bunun sadece 2,5 milyonu ihraç edilebilmiş, diğer- leri, tipkı domates gibi, koza gibi çok ucuza gitmiştir. Bursa, nihayet za- ruri değil, bizce lüks — sayılabilecek mahsul yetiştirildiğinden, lüks sana- yie sahip bulunduğundan, turist adın- daki lüks kuşlara muhtaç olduğundan bütün memlekette hissedilen -ve geç- tiği yerlerdeki seçmen reylerini C.H. P. nin renklerine boyayan- iktisâdi krizin tesiriyle bu yıl sıkıntılara ma- ruz kalmış, D. P. iktidarının iktisad polıtıkasının ne olduğunu fiilen an- lamıştır. 1960'ın mühim hadisesi Doğu, Güney, Kuzey ve Orta Anadoludan sonra Marmara bögesinin geçim dar- lığına düşmüş olması, enflasyon ya- AKİS, 13 OCAK 1960 İnkılâbın sembolü: Şapka Bediüzzamana hediye! zından sonra Bursaya hakikatin kı- şının gelmiş bulunmasıdır. Bu duru- mun bir seçimde D. P. nin şansı üze- rinde yapacağı tesir pek parlak olma- yacaktır. Hatta, o zamana kadar, E- ge ve Trakya kendilerini sıkıntı âfe- tinden kurtarmaya muktedir olabil- seler bile.. Kılıç darbeleri elki de bu hakikatlerdir ki Inonu -Menderes düellosunda İnönünün sükünet içinde döğüşmesini, Mende- resin ise sinirliliğini, hırçınlığını açık şekilde belli etmesine yol İnönünün pazar günü Bursa kongre- sindeki konuşmasının tek kelimeyle- hayranlık uyandırmasının sebebi de bunda aranabilir. O sabah Tayyare sinemasında bir devlet adamı oldu- ğunu sezmek için dehaya ihtiyaç yok- tu. Nutukta "Seçim kazanamadıkla- rı halde iktidarda kalmaya kalkışa- cakların başına dünyanın yıkılacağı ve bu iş için İnönünün kollarını sıva- maya hazır bulunduğu" nevinden göz alıcı teminatların yanında bizde alı- şılmamış bir hususiyet vardı: İnönü, C. H. P.nin memleket meseleleri üze- rinde hayal etmediğini, seçmene Cen- net değil, sıkıntı vaad ettiğini, zira bu bozuk işlerin beraberce çekilecek sıkıntıya katlanılmaksızın halledile- meyeceğini açık açık söyledi, hangi meselelerin uzun vadede, hangileri- nin kısa vadede ortadan kalkacağı- nı kesinlikle saydı. Bir Churchill an- cak böyle konuşabilirdi. İnönünün YURTTA OLUP BİTENLER Bursa konuşması ile Menderesin A- dana konuşması böylece siyasi ede- biyatın iki kutbu halinde ortada be- lirdi. Tıpkı İnönü ile Menderesin iki zıt politikacı tipini temsil ettiği ha- kikatinin artık anlaşılmış bulunma- sı gibi... İnönü, ertesi gün Bilecikteki konuşmasında da din mevzuu gibi politikacıları - dehşete — düşüren — bir mevzuun — samimiyetle, —açıkca — ele alınırsa sadece prestij sağlayacağını, H.P. li, hem D.P. li politikacı- ların hayretten bir karış açılmış göz- leri önünde ispat etti. Bir "Bursa seyahati" İnönünün siyaset sahasındaki madalyalarına derhal bir yenisini ve belki de en şe- reflisini ilave ediverdi. Ankarada telaş Bursada ve Bilecikte bunlar olup bi- terken Ankaradaki İktidar çevre- lerinin bütün akıl ve fikirleri İnönü- nün nutuklarında, İnönünün sözle- rindeydi. Nitekim pazar günü, Tay- yare sinemasındaki nutkun — bitme- sinden sadece iki saat sonra vali Çağ- layangilin odasına girmek fırsatını bulanlar kendisinin İnönünün nutku- nu telefonda okuduğunu gördüler. Hattın öteki tarafında Adnan Men- deres vardı ve Başbakanın sinirliliği Çağlayangilin yüz hatlarından pek âlâ takip edilebiliyordu. Zaten valinin, İnönü tarafından söylenmiş nutkun metnini temin için sarfettiği gayretler tebessüm uyan- dırdı. İnönü yazılı konuşmasını biti- rir bitirmez metin, — teksir edilmek üzere Yeni Antın başyazarı Derviş Taşmana verildi. Yakışıklı Taşman, teksir ettiği nüshaları — gazetecilere verecekti. Fakat biraz sonra Yeni Antın telefonları çalmaya başladı: yeni bir talip vardı. Vali Çağlayan- gil de bir nüsha istiyordu! Taşma a valinin "sadece merakını tatmin için" böyle bir talepte bulunduğu bildiril- di. Gazeteci için yapacak bir tek şey vardı: İnönünün kaldığı eve telefon ederek vaziyeti anlatmak ve oradan alacağı talimata göre hareket etmek. Zira konuşma kendisine, "gazeteci- lere dağıtılmak" Üüzere tevdi olun- muştu. Inonunun evinden metnin “kim isterse ona”" verilmesinde hiç bir mahzur bulunmadığı söylenildi. İnönü, siyaset mücadelesini spor gö- züyle görüyordu. Gizli kapaklı bir şey yoktu. Metnin, asıl hangi mera- kı tatmin için istendiği pekâlâ anla- şılmakla beraber Taşmana gerekli müsaade verildi. akat, müsaade Yeni Ant gazete- sine dolmuş bulunan muhabirler ara- sında kıyameti kopardı. İnönü, siya- 9