MUSİKİ Opera Metropolitan'da bir sürpriz çen hafta ortalarında bir — gece ewyork'un Metropolitan Opera- sında Tristan ve Izold başlamadan sahneye Emprezaryo Rudolf Bing Monday çıktı. Seyırcılerın bakışları ortasında o gü pera sahnesinde ışıtılmemış bir ko- nuşma yaparak "Bayanlar baylar" "Izold rolünü oynayan — Miss Nilson çok iyi, fakat maalesef eli- mizdeki Tristan'lar Miss Nilson ka- dar sıhhatli değiller. Üçünün de sağ- lık durumları bugün temsili başın- dan sonuna kadar tamamlamıya müsait degil." etropolitan — enprezaryosunun konuşmasını dinliyen — seyirciler şa- şırmışlardı. Fakat Rudolf Bing Mon- day konuşmasına devam edip opera idaresinin müşterilerini memnun et- mek için hangi yola başvurduğunu izah ettiği zamanki şaşkınlıkları da- ha az olmadı. Talihsizlikler zinciri Yukarıda naklettiğimiz hâdisenin ce- reyan ettiği günün erken saatle- rinde Metropolitan emprezaryosunun telefonu çalmış hattın öbür ucunda bulunan Ramon Vinay "Bu gece söy- lememe imkân yok, sesim hiç çıkmı- yor" diye itizarda bulunmuştu. Ra- mon Vinay Metropolitan operasının bir numaralı tenora idi. Son hafta- larda zaten pek iyi olmıyan sıhhati o gün daha da bozulmuştu. Emprezaryo Monday'ın içi henüz rahattı. Nasıl olsa Karl Liebl ile Al- bert Da Costa vardı. Fakat bu ra- hatlığı pek fazla sürmedi. Önce Karl Liebl, sonra da Albert Da Costa bir- biri peşisıra kendilerini iyi hisset- mediklerini o geceki temsili oynaya- bilecek durumda olmadıklarını bil- dirdiler. Albert Da Costa zaten has- talıktan yeni kalkmıştı. Fakat Tris- tand ve Iİzold'ın bütün yükünü çeke- bileceği sanılan Liebl'ın de hastalan- ması doğrusu talihsizliklerin en bü- yüğü idi. Çare 'Or. Bır biri peşi sıra gelen aksilikler Metropolitan idarecilerinin azmi- ni kıramadı. Operanın mevcut üç tenorunun birden hastalanması el- bette fevkalade bir haldi. Ama bu New - Yorklu idareciler de doğrusu pek tuhaf adamlardı. Bu durumda dahi perdelerini açmak için inatla, çırpınıyorlardı. Metropolitan operası mesulleriyle, bizim Devlet Operamı- zı idare edenlerin düşünceleri ara- sında muazzam bir fark olduğu mu- AKİS, 13 OCAK 1960 hakkaktı. Zira Amerikada bu hadi- seler cereyan ederken Türkiyede Dev- let Operası "asansör tâmiratı" ma- zeretiyle tam bir hafta Türk seyircisinin ü tı. (Bak: Akis, Metropolitan idarecilerinin her hal- de vazife duyguları da, seyirciye saygıları da bizim Vatan — Cephesi saliklerinden çok — başka türlüydü. En sonunda perdelerını açmak bir kombinezon buldu Bir Tristan'a üç tenoı' re şuydu: Tristan ve Izold'ın her perdesini ayrı bir tenor oy- nıyacaktı. Böylece temsil tehir edil- miyecek, opera idaresi 22 bin dolar zarara girmiyecek, operanın da iti- barı kırılmıyacaktı. Tenorlarla tek- rar konuşuldu. Doktorun muvafaka- ti alındı. Nihayet Bing Monday tem- silden önce sahneye çıkıp operanın üç tenor tarafından — oynanacağını seyircilere bildirdi. Big Monday'ın konuşması alkış- lar ve kahkahalarla karşılandı. Bir opera ve bir tenor dinlemek ve sey- retmek için gelen seyirciler bu ka- dar değişik bir hava ile — karşılaşa- caklarını ummadıklarından adeta üç tenorun hastalanmasına memnun olmuşlardı. O gece Metropolitan'da Tristan ve Izold oynanırken operanın dokto- ru Leo P. Reckford sahnenin ardın- da, yanında çantası, run da hemen müdahale etmek için tetikte bekliyordu. Tenor Vinay'ın se- sini kontrol edip onu sahneye yolla- dıktan sonra diğerleriyle meşgul ol- du. Birinci perde sona erdiği zaman halk Metropolitan operasının kendi- lerine gösterdiği ilgi ve ciddiyetten için on derece memnun kalmıştı. Vinay şiddetle alkışlandı Sahneye bir kaç defa çıkmak zorunda kaldı. — Aynı hararetli tezahürat diğer iki tenora da gösterildi. Sanatkârlar fedakâr- lıklarının mükâfatını almışlardı. Eski şef... obert Lawrence Cumhurbaşkan- lığı orkestrasının şefhgını yaptı- ğı — sıralarda, siki —meselelerine alâka duyan bir çok Ankaralı, bu Amerikalı şefin kendi memleketinde şöhretinin, itibarının başarılarının ne olduğunu merak ediyordu. kında bilinenler az değildi. Ama tat- min edici de sayılmazdı. Lawrence bir zamanlar Amerikada — Phoenix şehri orkestrasının şefliğini yapmış- kestranın devamlı sahadaki tecrübesi arada bir Carne- gie Hall'de -bazan rupa şe- hirlerinde- misafir şeflik yapmaktan ileri gidememişti. Şeflik çalışmaları dışında tenkitçilik de yapıyor ve Metropolitan operasından yapılan radyo yayınlarını ıdare ediyordu. Lawrence Türkiyeden ayrıldığı zaman yeniden Metropolitan yayın- ları işine döneceği, kendi ağzından öğrenilmişti. Ama bu yayınları mad- di bakımdan destekliyen Texaco şir- ketinin bu mevsim için Lawrence'la değil, York Times gazetesinin eski tenkidçilerinden Edward Dow- nes'la anlaştığı sonradan haber alın- dı. Türkiyeden döndükten sonra Lawrence adı New York'ta ancak, Saturday Review — mecmuasında çı- kan birkaç makalesiyle duyuldu. Bu makalelerden biri de bir hâdise ya- ratmıştı. Bruno Walter'in Beethoven senfonileri plâklarının yayınlanması münasebetiyle bir makale yazan Lawrence bu senfonilerin en beğen- diği icralarını sıralarken, hiçbir za- man plâğı yayınlanmamış bir Kuse- vitzky icrasından da söz etmişti. Bu- nun üzerine mecmuaya — mektuplar yağmıya başlamış, Saturday Review yazı işleri müdürü de bir not yayın- lıyarak Mr. Lawrence'ın en beğendi- ği icraları seçerken yalnız plâkları değil, konserleri de hesaba ması gerekeceğini açıklamak zorun- da kalmıştı. Nihayet Talih Kuşu... Robert Lawrence'ı yeniden suyun Fakat temsilden Thomas'ın hastalandığı, konsere ge- lemiyeceği — öğrenildi. Amerikada konser veya temsil tehiri, en son baş- vurulacak çâre olduğuna göre der- hal yeni bir şef bulmak lâzımdı. Ak- la ilk gelen, Berlioz mütehassısı Ro- bert Lawrence oldu. Zaten Lawrence provalar boyunca korepetitör olarak çalışmıştı. Sir Thomas Beecham yerine Ro- bert Lawrence idaresinde temsil, başarıyla idare edildi. gün awrence'ın fotoğrafı Tribuna gazetesinde yer almıştı ve Tribune olsun, New York Times ol- sun, Lawrence'ın bu güç eseri muvaf- fakiyetle idare söz ediyorlardı. kaç yıl önce Bruno Walter'in hasta- lanması sebebiyle onun yerine şef kürsüsüne çıkan Leonard Berntein'ın bu sayede bugünkü parlak şöhretinin temelini atmış olmasını tedai ettir- di. Lawrence'a aynı yolun açık oldu- ğu kanaatini taşıyanlar az değildir. 33