Bir Mülakat "Radyoda ismi okunan" lardan Radyolarda okunan "Muhalefet Partilerinden istifalar" ve "Başbakan Menderese çekilen tapınma telgrafları" 1960 Türkiyesinin büyük eğlencelerinden biridir. Bu istifalar ve bu telgraflar mizah muharrirle- rinin karikatüristlerin başlıca sermayesini teşkil etmektedir. Bunun se- bebi, radyonun bunları haber diye değil, propaganda olsun diye ver- mesidir. Zira haber düşüncesi akıllarda bulunsaydı, elbette ki iktidar saflarından ayrılan vatandaşların hikâyeleri de mikrofon başından nak- ledilirdi. Üstelik isimleri okunanlardan bazılarının hayali şahıslar olma- sı işin tuhaflığını arttırmaktadır. Biz, radyoda, ismi okunan -ve hayali olmayan- bir şahsı AKİSte konuşturmak istedik. İstedik ki AKİS okuyucuları, hareketlerini rad- yodan dinledikleri bir zatın mucip sebeplerini de bilsinler. Bu mucip sebepleri Doktor Cazip Sümer -başbakana telgrafı geçen hafta içinde okunmuştur- bana dar ve loş muayenehanesinde anlattı. Dr. Cazip Sümerin mucip sebeplerini dinledikten sonra kendisine bir tek sual sordum. Dedim ki: "Bir insanın partisinden istifası nihayet akşam sinemaya gitmesi kadar tabii bir hakkıdır ve şahsi bir meselesidir. Zan- netmiyo grafla bildirmek adetiniz olsun. orum ki sinemaya gittiğiniz haberini Başbakan Menderese tel- 'e C. den ayrılacağınızı, hemde telgrafla, hükümet başkanına bildirmek lüzumunu neden duy- dunuz?” Okuyucularımız bu sualin de cevabını bulacaklardır. CH.P. den istifa etmemde en büyük amil idarecile- rinde müşahede ettiğim samimiyetsizlik olmuştur. Napoleon muharebesiz zaptettiği kalenin kuman- danına: — Şehri neden müdafaa etmediniz? diye sormuş kumandan: — Evvelâ birinci sebep: başlayınca Napoleon: — Kâfi diye haykırmış. Başka sebep istemez. Bu bakımdan, samimiyetsizlik zannederim istifam için kâfi bir sebeptir. Zira dâvanın samimiyetine inan- mayan, başkasını dâvaya inandıramaz. Samimiyetsiz- liklere misal mi istiyorsunuz. En başta iktisadi mesele- leri ele alalım: Plan ve programdan, israftan, döviz tasarrufundan bahseden C. H. P. maalesef arzu edilen bu düzeni parti içinde, en üstün parti kademelerine dahi tatbik ettire- memiştir. İşte bedelsiz otomobil ithalleri, işte geçen yıl- ki bol dövizli Avrupa seyahatlarına birçok C.H.P. mil- letvekilinin de katılmaları keyfiyeti.. İktisadi işlerde plan ve program isteyen C.H.P. Genel Merkez bütçe- sini dahi istikrara kavuşturamamıştır. Gene 1950 den önceki devr-i saadette olduğu gibi sağa sola lüzumsuz yardım ve bağışlardan çekinilmezken, en kritik zaman- da dahi teşkilâtın bir cip temini arzusunun karşılana- madığını çok defa müşahede etmişimdir. Barutumuz yoktu diye Samımıyetsız iğin diğer bir misali: .P. maalesef daha muhalefette iken kendisini partızanlıga kaptırmış durumdadır. Bugünkü iktidarın en zayıf noktası olan ve memleket evlâtlarına ıstırap veren partizan idaredir. Parti idarecileri her yerde Par- tizan idarey hücum etmelerine rağmen bu ifadelerin- de samimi değillerdir. Bu hakikati kendi mesleki teşek- KURTULALTUĞ kulumdekı bir seçim dolayısıyla anlamış bulunuyorum: artide, yüksek kademelerde olduğu kadar, teşki- lâtta da Vazıfe almış, çalışmış bir üye idim. Bütün arzum aziz vatanımızda partizan olmayan, vatandaşa eşit muamele eden, çalışana hakkını veren, çalışmaya- nı doğru yola sevkedecek müesseseleri bulunan ideal idarenin kurulması idi. Bu inançla senelerce partiye hizmet ettim. Genel Merkez temsilciliğini kabul ederek Muğlanın meşhur virajlı, uçurumlu bozuk yollarında bütün imkanlarını kendi bütçemden karşılamak sure- tiyle çalıştım. Bir yıl da Yozgat'ta parti müfettişliğini bütün masraflarını bizzat karşılıyarak ifa ettim. Ge- çen yıl Ankara Tabib Odası seçimlerinde idare Heyetine seçildim. Bu mesleki teşekküle seçildiğim arkadaşlarla beraber siyaset ve partizanlığı Odaya sokmamağa azimli idik. Fakat maalesef, beraber seçildiğimiz C.H. P. li bir mebus arkadaş bu kararımızı zedeler mahiyet- te hareketlerde bulunduğa için kendisine rey vermedim. Her zaman ve her yerde prensiplerin ihlâli pahasına da- hi olsa kendini göstermek hevesinde olan bu arka- daşım İdare hey'etinde ekalliyette kalınca şahsıma kar- şı duyduğu iğbirarı parti kademelerine aksettirerek aley himde geniş propagandaya girişti. Bilhassa tıp mesleği gibi hiçbir mezhep parti ve hatta milliyet farkı gözet- meden çalışılması icabeden bir ulvi mesleğin en yük- sek mercii olan Tabip Odalarına partizanlığı karıştır- manın doğru olmıyacağı aşikârdır. Fakat bu fikrim hakkında gerek Genel Merkezdeki ve gerekse parti kademelerindeki idareciler arasında bir anlayış göre- medim. Şimdi şuna inanıyorum ki, C.H.P. İdarecileri bugünkü zihniyetlerini terketmedikçe onların seçim kazanmaları ile iş başına gelecek idare partizanlıkta bugünkü idareye rahmet okutacaktır. AKİS, 13 OCAK 1960