YURTTA OLUP BİTENLER nin kafasında ilk kıvılcım parladı. Sıralar biraz sonra boş kalacaktı ha.. Halbuki Akpınar, işin başında neler olacağını anlatmıştı da Hiçbir D. P. li bunun tam manasıyla farkı- na varamamıştı. Sözcü, İçişleri Ba- kanlığı bütçesinin, Meclis tahkikat önergeleri neticeleninceye kadar te- hirini ıstıyord beli Gedik İçişleri Bakanlığının kol- tuğunu işgal ederken, İçişleri Bakan- lığının bütçesini müzakere etmek im- kânsızdı. C.H.P. milletvekilleri bu me- suliyete D.P. milletvekilleriyle birlik- te iştirak etmek istemiyorlardı. Do- layısıyla da müzakereleri terkedecek- lerdi Dogrusu istenirse D. P. millet- vekillerinden pek çoğu bu karara se- vinmişlerdi. C. H. P. milletvekilleri- nin yapacağı hareket umumi efkâr- da nasıl karşılanırdı? Bunun tesiri ne olurdu? D. P. milletvekillerinin bunu — umursayacaklarını — zannet- mek, biraz safdillik — olacaktı. Zira milletin reyinin ü kaybettiklerini bilmekteydi. Sevinmelerine bunun için pek çok sebep mevcuttu. İ Bakanlarının bir yükten kurtulması gelmekteydi. Fazıl Yalçının kürsüden inmesi- ni müteakip kapıya doğru bir akın başladı. Önde iri cüssesiyle — Van milletvekili Ferit Melen ilerlemek- teydi. Bazıları D. P. sıralarına dö- nerek : "İçişleri Bakanınız uğurlu ol- sun" diyorlardı. D. P. milletvekille- ri ise cevâp olarak: "Uğurlar olsun.. demekteydiler. Yine bekleriz" rine günün ikinci sürprizi oldu İçiş- leri Bakanı başkanlıktan oturumun saat 21 e kadar tatilini istiyordu. Ne var ki bu gibi hâdiselerde daima hem şişi hem de kebabı yak- mamasını bilen Halil İmre, gene mutad taktiğini kullandı ve talebi reddederek oturuma devam edilece- ğini bildirdi. Şevgili Bakan.. Imrenin oturumu tatil etmemesin- dendir ki İçişleri Bakanının sert cevabı bir gün gecikti. Ertesi gün gazetelerde Gedikin sadece mali mevzular üzerinde söylediği bir kaç kelime görülüyor ama daha ertesi gün — muteber — Zafer — gazetesinin manşetini İçişleri Bakanının şiddet- li sözleri süslüyordu Gedik bir gün- 16 lük rötarla neler demiyordu? Mu- halefet başsızdı. Muhalefeti, liderler değil partizanlar idare ediyordu. Ve en mukaddes — müesseselerimize ya- pılan tecavüzlere D. P. hükümeti ola- rak göz yumulmayacaktı. Menderesin sevgili İçişleri Bakanı -şimdilik- atlatmış sayılır- dı. Ne var ki D. P. grubunda pek çoğu Gedikle alâkalı tahkikat ö- nergeleri konuşulmak için bekliyor- du. Muhtemelen bütçe müzakereleri- nin umumi heyetteki müzakerele- rinden evvel D. P.grubunda konuşu- lacak olan önergeler İçişleri Baka- nının uykularını zaman zaman kaçı- racaktı. Ama beyfendinin sevgili İç- işleri Bakanı için yeni bir formül bulması da zor bir iş değildi... Namık Gedik Keskin sirke... D.P. Hazreti İbrahim 1I1I... ortalarında kısa (;eçen haftanın boylu, seyrek — saçlı, göğsündeki rozetten doktor olduğu anlaşılan bir adam, elindeki viski bardağından bir yudum alarak — karşısındakilere heyecan ve teessürle: "Olmaz böyle şey.. Haklısınız olmaz. Yirminci asrın ikinci yarısın- da bunlar olmamalı" dedi. Ufak tefek doktoru bu derece heyecanlardıran - hadise Menderesin Mersin seyahati sırasında Ali Baya- toğlu adında bir vatandaşın, — oğlu Süleymanı Başbakana kurban etme- ğe kalkışmasıydı. Ali — Bayatoğlu Menderesin Londradaki uçak ka- zasına uğradığı sırada gördüğü bir rüyadan sonra buna karar vermişti. Başbakanın Mersine gelişini duyunca da verdiği kararı tatbike kalkmıştı. Gerçi hiç bir şeyden haberi ol- mayan küçük Süleyman kurtarılmış- tı ama hadisenin umumi efkarda tepkileri büyük — olmuş, bizzat de- mokratlar bile üzülmüşlerdi. Hadiseye Başbakan — Menderes de üzülmüştü. Seyahati sırasında ardarda husule gelen hâdiseler bey- fendinin sinirlerini adamakıllı yor- muştu. Menderes haksız sayılmaz- dı. Adanada kendisini dinlemek, görmek, bağrına basmak için topla- nan halkın Kasım Güleki omuzlara alması olacak iş miydi. Hele Basının bu hadiseyi büyütmesi, göklere çı- karması, pireyi deve yapması ina- nılır şey değildi. Gerçi Gülekin omuz- larda taşınmasını Adananın enerjik belediye reisi Ali Sepici tekzip ede- cek, radyo bu tekzibi bütün gücüyle duyurmağa çalışacaktı ama beyfen- di biliyordu ki tekzip müessesesi i- nandırıcı bir müessese — olmaktan çoktan çıkmıştı. Sizler istisnasınız Efem.. İşte bu sinir bozgunluğudur ki Baş- bakanı Silifkede basının aleyhine atıp tutmağa sevketti. Yalnız üze- rinde durulacak nokta — beyfendinin bu tip tarizleri meydan nutukların- dan çok hususi sohbetlerde yapma- sıydı. Gene öyle oldu. Karayolları binasında Menderes, bölge müdürün- den izahat alıyordu. Bölge müdürü- nün arada sırada sözünü kesen bey- fendinin, baraj ve sulama gibi bu — mevzuda da epey çalıştığı ve bazı rakamları hafızasına nakşet- tiği belliydi. Bir ara sinirlerinin bo- zulduğu iyice belli lan Menderes, uzakta görülen yol kavşağını işaret- le: "— Bunlar, bu adamlar körmü- dür görmüyorlar mı yaptığımız şu eserleri" dedi. İş bununla kalmadı. Muhalefetin bu işlerden anlamadığı- nı Başbakan uzun uzun izah etti. Hele son cümlesi doğrusu pek tı: "— Gazeteciler de kübradan atıyorlar. Kiralanmış ka- lemler var. Yazıyor, yazıyorlar.." Bunları söyleyen Menderes et- rafında toplananlara bir göz atınca, bazı kalemlerın not defterleri üzerin işkembeyi ma yine metod degıştırmege lüzum gormedı ve ilâve etti: abii sız bunlara dahil de- gılsınız çocuklar eyfendinin etrafını alan gazete- ciler nelere dahil olmadıklarını pek anlayamamışlardı. Bildikleri tek şey AKİS, 13 OCAK 1960