lemek sâdece hayaldi. İşte, en fazla tenkit çeken Bakan Dr. Namık Gedik mevkini muhafaza ediyordu ve Baş- bakan Adnan Menderes, kabinesinde sadece kendisinin münasip gördüğü değişiklikleri fütursuzca — yapıyordu. u, bir kuvvet denemesinden başka bir şey degıldı Yoksa, bunca şikâye- te rağmen İçişleri Bakanmın yerinde muhafaza edilmesini izah imkânı yoktu. Müşterek toplantıda mevzu ko- laylıkla dağıldı. —Muhalefetin öner- geleri hakkında prensip kararına va- rıldıktan sonra hükümet meseleleri gözden geçirildi. Son değişiklikler o gün ilân edilmişti. Bunlar, üzerinde fikir teatisinde bulunuldu. Karınlar da bir yandan acıkmıştı. Hazırlanmış olan soğuk büfeden servis yapıldı. Viski ve rakı ikram edildi. Böylece görüşmeler geç vakte kadar, hara- retinden bir şey kaybetmeksizin sü- rÜp gitti. Resmi görüş... H arıcıye Köşkündeki toplantıdan iki gün sonra, önergelerden ba- zılarını alakalandıran — meselelerde hükümetin görüşünün ne olduğu doğ- rudan doğruya bir Bakan tarafından açıklandı. Son seçimleri Giresunda hayatının en büyük heyecanını yaşa- yarak son dakikada kazanıveren Ti- caret Bakanı Hayreddin —Erkmen, Karadeniz sahilinde yapılan bir D. P. toplantısında söz Uşak hâdiselerine geldiğinde gözlerini hayretle açarak: Ne taşı?" diye sordu. Ismet Paşanın başına taş mı? Allah, Allah! O koca kalabalıkta, de- mek küçücük bir taş yolunu bulacak ve gidip Muhalefet liderinin kafası- na çarpacaktı" Bakan, alaylı bir şe- kilde "Amma, nişancılık!." diye gül- Sıtkı Yırcalı Çemberin dışındaki siyasi AKİS, 16 ARALIK 1959 Lahana Turşusu E ğer Sevimli İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik şu on gün içinde bir "siyasi kaza" ya uğramaz ve mevkiini muhafaza ederse, mantık öyle icap ettiriyor ki siyasi polis teşkilâtının sivil memurlarına pek yakında — büyük işler düşecektir. Yanında — kalabalık bir doktorlar kafilesiyle Sovyet Rusyaya giden Sağlık Bakanı Dr. Lütfi Kırdar dönecek ve Bakan sıfatıyla en mahrem hükümet işleri hakkında bilgi edınmeye devam edecektir. çok kimse bunun, Sovyet Rusya ziyaretiyle alakasının ne olduğunu düşünebilir. Böyle dü- şünmek, Dr. Gedik tarafından bun- dan bir müddet önce kendi partisi milletvekilleri önünde — savunulan görüşlere nazaran safdilliğin ta kendisidir. Zira, — hatırlardadır, sevimli İçişleri Bakanı Ankara- daki Sovyet Büyük Elçisinin Mu- halefet lideri İsmet İnönüye yap- tıgı aleni bir ziyareti — "fotoğraflarla nu" İftiharla anlatmış ve bundan, ) tesbit İnönünün bazı tehlikeli te- maslarda bulunduğu neticesine vararak kendi basiretini övmüştü. Düşü- ettirmiş — olduğu- nünüz, koca İnönü Sovyetlerın bir elçisini kabul edince Dr. Gedikin şuphelıler Listesi" ne girerse Rusyada günlerce kalıp en ileri komünist liderlerle görüşenler yakalarını nasıl sıyırırlar! İşin eğlenceli tarafı, mantık bir başka şey daha icap ettiriyor. Pü- riten -ve modası çoktan geçmiş- bir politikanın şampiyonluğunu yapan zorlu Dışişleri Bakanımız da, Dr. Kırdara karşı hiddet duymuş olmalı- ır. Öyle ya, Türk hukumetı yıllardır en resmi ağızlardan Sovyet kre- dilerini "barışsever olma ardım" olarak vasıflandırmamış, böyle bir yardımı almak safdıllıgını gösteren memleketleri komünist sızma- larına göz yummakla suçlandırmamış mıdır? Halbuki Dr. Kırdar ve be- raberindeki Türk hekimleri Sovyet Sağlık Bakanının misafiri olacaklar, Sovyet sağlık tesislerindeki son gelişmeleri göreceklerdir. Bahis konu— su olan sadece bir resmi ziyaret değildir, aynı zamanda bir nevi teknik mübadeledir. Üstelik Türk hükümetinin, kendi emrindeki Sümerbankın Sovyet Rusyadan kredi alıp üç mensucat fabrikası kurmasına izin ver- dıgı de bilinmektedir. İki yıl kadar önce ise, Hazinenin büyük bir his- sesine sahip olduğu İş Bankası da Sovyet Rusyadan temin ettiği krediy- le büyük bir cam fabrikası kurmaya başlamıştır. Tabii, iki ihtimal de lâtife hududundan ileri geçmeyecektir. Ne Dr. Gedik "komunızm bulaştı" diye Sağlık Bakanını hususi alakayla takip ettirmeye başlayacak, ne de Fatih Rüştü Zorlu kendi tasvibinden geçen bu ziyareti yaptığı için Dr. Kırdara karşı hiddet duyacaktır. Zaten ha- dise, dünyadaki politik gelişmeye son derece uygundur ve herkes -tabii tedbırını alarak- Kremlin sakinlerini umacı olarak görmekten vaz geçer- ken bizim Soğuk Harbi kendi ölçülerimizle devam ettirmeye kalkışma- mız sadece saçmadır. Ama, -büyüğümüzün sevdiği tâbirle- Allah lillâh aşkına mesul mev- kiler 1şga1 ederken söylediğimiz sözlere biraz daha dikkat etsek, biraz uzağı görmeye çalışsak da dudaklarda tatlı tebessümlerin dogmasına yol açmak gibi bir duruma düşmesek olmaz mı? Acaba bu, pek mi zor? dü. Hayır, hâdise bu değildi. Hâdise, bir başından — ötekine "Muhalefetin tertibi" idi. Hayreddin Erkmen, Uşak valisinin "Vur" emri verdiğine dair yeminli şahitlerin mahkemede, hâkim önünde yaptıkları açıklamadan pek bahsetmemekle beraber -Ticaret Ba- kanı. İçişleri Bakanını sever, zira An- karadaki Yenişehir semtınde iki po- litikacı 1950 den sonra yükselen muh- teşem bir apartmanın müşterek sa- hipleri Aarasındadırlar- her şeyin "Önergeler Mecliste goruşuldugunde ortaya çıkacağını temin e Anlaşılıyordu ki, hiç olmazsa U- şak hâdiseleri ele alındığında kendi partileri milletvekillerine karşı D. P. büyüklerinin savunacakları resmi tez bu olacaktı: "Taş mı? Ne taşı?" Belki "Statüko Muhafızları" zümre- sine mensup daha baskın bazı söz- cüler, "ayy" diyeceklerdi, "İsmet Pa- şa Uşağa mı gitmiş?" Sonra, ilave edeceklerdi: "Ne münasebet: Bu, 7