İKTİSADİ VE MALİ Dış Ticaret İlmin sesi Geçen haftanın ortasında bir gün saat 15de — Ankaradaki Siyasal Bilgiler Fakültesinin Konferans salo- nunda toplananlar, ellerinde olmak- sızın bundan bir kaç yıl evveli ha- tırladılar. Bundan bir kaç yıl evvel, Prof. Turhan Feyzioğlunun dekan- liğı sırasında gene böyle toplanılır, gene böyle münakaşalı oturumlar ya- pılırdı.. Sonradan bu âdet ortadan kalkmıştı. Fakültenin Fikir Klübü, malüim hâdiseleri takiben bir ölü dev- reye girmişti. O gün, uzun bir fasıla- dan sonra, ilk "Tartışmalı Açık Otu- rum" yapılıyordu. Mevzu, Türkiye- nin Müşterek Pazara katılıp katıl- maması idi. Açık oturuma katılanlar, C. H Araştırma Bürosu Muduru ve Istanbul İktisat Fak. sinin eski İk- tisat Doçenti Osman Okyar, S$. B. F. İkt. Doçentlerinden Besim Üstünel, S. . Sosyal İktisat Profesörü Ca- hit Talas ile Fakülteyi Feyzioğluyla birlikte terkeden eski İktisat Asista- nı, şimdiki raştırma Büro- su üyesi Coşkun Kırca idi. Açık o- turuma İktisat Profesörü Sadun Aren başkanlık ediyordu. Büyük salon tık- lım tıklım dolmuştu. Maliye Enstitü- sünün bulunduğu birinci katı zemin katındaki konferans salonuna bağla- yan karanlık merdiveni inerken, iki eski Üniversite üyesinin zihninde tür- lü hatıralar canlandı. Acaba Fakülte eski Fakülte miydi? Fakat, Konfe- rans Salonunun kapısından içeri gi- rip talebelerin arasından — geçerek kürsüye doğru ilerlerken kopan al- kışlar, Fakültenin yine de eski Fa- külte olduğunu — gösteriyordu. Klübünün, meselenin önemini düşü- nerek davet ettiği Maliye ve Çalış- ma Bakanlıklarının temsilcileriyle Ticaret Odaları Birliğinin bir temsil- cisi de Ön sırada ülte mensupla- rıyla bir arada yer almışlardı. Amp- lifikatör -her zamanki gibi- bozuktu boyuna parazit — yapıyordu. Fakat, -yine her zamanki gibi- ne kürsüde- kiler, ne de salondakiler mikrofonla ilgileniyorlardı. Salondakiler öğren- mek ve sormak istiyorlardı. Kürsüde- kilerin ise, soyleyeceklerı şeyler var- dı. Önemli olan da buyı Çeşitli fikirler I lk konuşmayı Osman Okyar yap- tı ve Müşterek Pazar Andlaşma- sının anahatlarını ve bu Andlaşmaya göre Altılar — ekonomisinin alacağı manzarayı izah etti. İkinci konuşma, Coşkun Kırca tarafından yapıldı. Kırca, ilk önce, Türkiyenin Müşte- rek Pazara girmesi veya girmemesi diye bir meselenin bahis mevzuu ol- madığını, bütün meselenin Müşterek Pazara girmemizin hangi şartlarla olması gerektiğinin tesbiti olduğunu belirtti ve bu şartların ne olduğunu açıkladı. Konuşmasının son kısmın- AKİS, 16 ARALIK 1959 da Kırca, Türkiyenin Batı medeniye- tine yönelmiş olmasının, onun Müşte- rek Pazara katılmasını gerektirme- yeceğini, bu meselenin ideolojik bir mesele olmadığını ve Altıların Batı Camiasını ve medeniyetini temsil id- diasında olamayacaklarını izah ede- rek, Müşterek Pazara girip girme- memizin, herşeyden önce, iktisadi menfaat esasına göre — halledilmesi gerektiği neticesine vardı. Uç ncü konuşmayı yapan Doç. Besim Üstünel, Müşterek Pazara ka- tılmamızdan bazı faydalar doğabile- ceğini belirtti. Bu faydalar şunlar- dı: Yardım imkânları — sağlanması, daha geniş bir pazar içinde sınai te- sislerimizin daha rasyonel çalışması ve ihraç mallarımızın sürümünde karşılaşabılecegımız güçlüklerin ön- mesi. Anca stünel, temel tesis- lerin az olması ve tenkıt seviyenin düşüklüğü gibi, gelişmemiş memle- ketlere has bünyevi sebeplerle sana- yimizin hayli uzun bir müddet güm- rük himayesi altında gelişmesi gere- keceğini, uzun bir süre sağlanmadan Müşterek Pazara girmenin mahzur- larının faydalarından büyük olacağı- nı belirtti Daha sonra konuşan Prof. Dr. Cahit Talas, Müşterek Pazar memle- ketlerinde cari olan iş hukuku esas- larının bizim tarafımızdan da kabulü gerekeceğini anlattı. Gerçi, sendika hürriyetinin tam olarak tesisine veya grev hakkının kabulüne üye devlet- leri zorlayan hükümler Roma And- laşmasında mevcut değildi. Ancak, gayesi entegrasyon olan bir camiaya katılınca, bu camia içersinde sosyal münasebetlerin esasını teşkil eden temel kaidelerin bizim tarafımızdan benimsenmesi gerekeceği de aşikâr- dı. Günün en ilgi çekici konuşması- nı Prof. Sadun Aren yaptı. Mülkiye koridorlarında yüzlerce talebenin üs- tünde rastlanan cinsten, kalın, kah- verengi, geniş çizgili elbısesıyle genç profesör, hafif, tatlı bir ses ve iddia- sız bir edayla hakikatleri dile geti- riyordu. Arene göre, Müşterek Paza- ra girerken, üzerinde büyük dikkat- le durmamız gereken nokta, kalkın- mamız için ilerde ihtiyacımız olacak politika — vasıtalarının elden çıkarıl- maması idi. Gelişmemiş bir memleket serbest piyasa mekanizmasına ken- disini bırakarak kalkınamazdı. Hal- JİNEKOLOG - OPERATÖR Dr. NİHAL SİLİER Kadın Hastalıkları - Doğum ütehassısı Muayenehane : Samanpazarı Billur Han, Kat 2, No. 32 Tel: 19031 SAHADA buki, Altılarla bir gümrük birliği teşkıl etmemiz demek, sınai mamül- lerimiz bakımından — serbest piyasa mekanizmasını olduğu gibi kabullen- memiz demekti. Altılar piyasası ıçın— de, gümrük vergileri, onların yerini tutan dahili vergiler, ithal ve ihraç kontenjanları — ve lisansları, — döviz kontrolü, Devlet sübvansiyonları, ser- maye plasman mahallinin tesbiti gibi politika vasıtalarına başvurmak, prensip itibariyle yasaktı. Halbuki, modern iktisat teorisi, gelışmemış bir memleketin kalkınmak için ya- plânları tatbik — edebilmek maksadıyla bu vasıtalara başvurma- sını gerekli kılıyordu. Demek ki kal- kınmamız ileri bir safhasına gelince- ye kadar lüzumlu olabilecek hayli uzun bir süre için bunlardan vazgeç- memize imkân yoktu. Bu imkân bize tanınırsa, o zaman Müşterek Pazara girmemiz elbette ki Türkiye için fay- dalı olurdu. Yok, eğer bu imkân Türkiyeye tanınmazsa, ; sıl Güney İtalya Kuzey İtalyayla bir- leştiği zaman kurulan gümrük birli- ği Güney bölgesinin fakirleşmesine sebep olmuşsa, Türkiye için de aynı akıbet mukadder olacaktı. Türk sı- naimamullerinin Altıların, sınatma- mulleriyle bu şartlar altında rekabet edebilmesi ancak devamlı devalüas- yonlarla mümkün olacaktı. Devalü- asyon demek ise, aynı malı satın al- mak için daha fazla mal — vermeğe razı olmak demekti. Bu da fakirleş- meği hızlandıran bir sebep olacaktı. Yunan Rekabeti S iyasal Bilgiler Fakültesindeki a- çık oturumda bu çok ilgi çekici konuşmalardan birkaç gün önce, Brükselde Müşterek Pazar çevrele— riyle müzakerelerde bulunan Türk hey'eti Ankaraya avdet etmişti. Dış- işleri Bakanlığı Milletlerarası Eko— nomik İşler Dairesi Reisi Semih verin başkanlık ettiği heyet, Muşte— rek Pazar çevreleriyle nihai müza- kereler yapmamıştı. Şimdiye kadar yapılan bütün müzakereler -diploma- tik tabiriyle- "istikşafi", yâni hazır- layıcı müzakerelerdi. Bu hazırlık mü- zakerelerinden çıkacak olan formül aha sonra hükümetinin ve Müşterek Pazar Bakanlar Konseyi- nin tetkikine arz edilecek ve asıl mü- zakereler ondan sonra başlayacaktı. k Hey'etinin Brukselde kar- şılaştığı en büyük zorluk, sevgili komşumuz Yunanıstandan gel i! Yu— nanistan, bizim gibi az gelişmiş bir memleket olmanın doğurduğu müş- i menfaatleri ri rekabet avantajları sağlamak için bizim açıkça aleyhimizde olan tek- lifler ileri sürmekten çekinmiyordu. Halbuki, Yunanistanın bu tarzda ha- reketi, netıcede her iki memleketin birden Muşterek Pazara karşı pa- zarlık kudretini azaltıyordu. Yunanistanın teklifleri şunlardı: 17