MUSİKİ Opera "Kız Kaçırma" revüsü D evlet Operası, bir müddettenbe- ri, mevsimin ilk yeni eserını tem- sil edıyor Bu eser Mozartın "Saray- dan Kız Kaçırma "sıdır. Ama bu iş- ten biraz anlayan seyırcıler bir ope- radan çok, tadsız bir revü seyretmek- te olduklarını farketmekte gecikmi- yorlar. Bu intiba bir perdeden öbür perdeye gitgide kuvvetleniyor ve ni- hayet son perde kapanıp da sanatçı- ların, selâma çıkmak için üzerinden atlıyarak sahne önüne sıçradıkları o koca parmaklık, ikinci bir demirper- de gibi, yukarıdan aşağı düştüğü za- li müziği ile daima takdir toplamış, sevilmiş bir opera" Bu "ince ve zarif” operayı reji- sör, seyirciyi ille de güldüreceğim diye bir curcuna haline getirmiş. Na- sıl mı? Başta, eserin önemli kişile- rinden birine sahnede türlü maska- ralıklar ettirerek.. Peki, kim bu kişi? Korsanlar tarafından esir edilmiş güzel Constanze'nin gönlünü, gönül rızasıyla elde etmek ısteyen Selim Paşanın muhafızı Osm Osman için de, gene uzağa gitmi eden prog- ramda neler yazıldığına bir bakalım: "Osmana gelince Mozart onunla mü- zikal bakımdan en kuvvetlı bır dra- matik karakter yaratmıştı Devlet Operasında "Saraydan Kız Kaçırma" Zavallı — Mozarlt!.. man kesin bir kanaat, halini alıyor. ma, bu,”"en kuvvetli, drama- Zavallı Mozart! Saglıgında çek— karakter sahnede bir karnaval tiği anlaşılmamanın acısını ölüm den yüz altmış sekiz sene sonra, ha— lâ çekiyor. Ruhu, nağmelerin ça- lındığı, iklimleri dolaş orsa, temsil akşamları Ankarada bır hayl ürper- mış olacakt Bu Fıyaskonun sebebini, herşey- den önce, eseri sahneye koymuş olan Ertuğrul İlginin, Batıda "İlâhi mü- zisyen", "Dâhi Besteci" diye anılan Mozartı ve eserini pek yanlış anla- mış olmasında aramak isabeder. Hal- buki uzağa gitmeye, kitaplar karış- tırmağa lüzum yoktu. Programdaki bir yazıı . a şöy: le takdım edılıyor "İnce; zarif espri- 28 - yıl Batı sanatında ve müziğin maskarası haline getirilince, Cons- tanze'yi Selim Paşanın sarayından kaçırmak için kelleyi koltuğa alan Belmonte ile zavallı Pedrillo ondan nasıl ve niçin korksunlar, hatta çe- kinsinler? Osman gülünç bir "kor- kuluk" haline getirilince vakanın dramatik unsuru silinip gitmiş, ak- siyon da manâsını kaybetmiştir. Sahnedeki oyun iyelim ki rejisör, Viyana muha- D sarasıyla beraber Türk tesirinin Avrupadaki yayılışını,; XVITI. — Yüz- nde "turguerie" diye bir tarz mevcut ol- duğunu ve bunun bizi tehzil eden bir tarafı olmadığını biliyor. Ama, hiç olmazsa, Mozart'ın "Türk Marşı nın bestecisi olduğunu, birçok eserlerin- de motifleri kullandığını, sah- neye koyduğu "Saraydan Kız Kaçır- ma" da vakayı bir Türk sarayında geçirttiğini, maksadının da Türkler- le alay etmek olmadığını farketmesi lâzım gelirdi. Bununiçin de, gene uzağa gitmeden, programdakı şu ha- tıralârı okuma yeter rdi:" ... "Saray- dan Kız inceliği, safiyeti, hatta kahramanlarının şah- siyetlerinin kuvvetlılıgı ile herhan- gi bir " opera"dan tamamıyle ayrıhr O fılhakıka bır "milli opera", "Bi man operası"dır. Fakat her şeyden önce Türk insanının hoşgö- rürlügünü iyilikseverliğini, — mertli- ğini ifade etmesi bakımından da ay- rıca bir değer taşımaktadır Kaçırma hıslılıgı, Herşey bir yana bırakılsın İnce ve zarif bir Mozart operasının tadsız bir revü halinde sahneye konulmuş olması, solistler partilerini söylerken -hele o canım kuartette-, yalnız se- yircinin kulak ve göz zevkini değil, sanatçıların sahne hareketlerini de bozan, ve yersiz bale özen- tılerı ıçınde gazel okur gibi, bazıla- rının alaturka elbiseler ve komik ha- reketler içinde -kendi seslerinden çok daha "koyu" partileri- pek alaf- ranga bir eda ile söylemeleri, orkest- n bir Mozart operası 1çın insanı rahatsız edecek kadar ağır ve can- sız idaresi, o cicili bicili dekorda bir yama gibi duran Arap harfleriyle çizilmiş Uydurma bir yazının yazı diye gösterilmesi, evet, bütün bunlar yapacag diye, orta oyununun "İbiş"i haline sokmıya ve “Saraydan Kız Kaçırma"yı Türk se- yircisine, kendileriyle alay etmek için ya zıl mış bir eser gibi tanıtmaya, ancak yabancı sahnelerin ve rejisör- lerin kasten reva gördükleri bu hak- sızlığa kendi sahnemizde yer verme- ğe hakkımız var mıdır A.B.D. Plâklara "Oscar" P lakçılıgın da büyük endüstri hali- olduğunun bir belirtisi fılmlere Verılen çeşitten bir "Akade- mi Mükafatı"nın plâklara da veril- meye başlanmasıdır "Akademi Müka- fatı", bu tantanalı tâbir, filmler için olsun, plâklar için olsun mükâfat verme işine girişenlerin sanat ve bi- lim kaygılarıyla hareket ettikleri manâsına gelmemektedir. Müaksat ticaret ve endüstri menfaatlerini bes- liyecek yeni bir kapı açmaktan başka birşey değildir. Nitekim plâk, mükâfat n da, film mükâfatı gibi, ticari çevrelerde ilgi, sanat çevrelerindeyse kayıtsızlıkla karşılanması bunu gös- terir. Plâk mükâfatını veren teşekkü- lün adı "Ses Kaydı Sanat ve Bilimle— ri Milli Akademisi"dir. Geçen yıl ku- rulan ve bundanböyle ancak yıld n AKİS, 16 ARALIK 1959