YURTTA OLUP BİTENLER koluna şevkle asıldı- ve Meclisten ko- şar adım çıkan milletvekillerinin i- çeri girip oturmasını bekledi. Gelen- ler oh çekme bahsinde şoförden baş- de nöbet beklemişler, dokuz gün do- kuz .gece istirahatlerinden, uykula- rından olmuşlardı. Yorgunluk istis- nasız hepsinin müşterek — vasfıydı. Yorgun D. P. 11 çehrelerde gorulen memnuniyet, sadece 110 saati asan Bütçe müzakerelerinin bitmesinden ileri gelmiyordu. Diğer bir sebep te, müessif kazadan daha da buyuye— rek kurtulan lıderlerını yeniden baş- larında görmenin verdiği emniyetti. Bütçe maratonu boyunca liderin yok- luğu her an hissedilmişti. Taarruz inisiyatifini kaptıran D. P. li hatip- ler, arada sırada bozguna kadar va- ran ümitsiz bir müdafaaya çekilmiş- lerdi. Talihsizlik ilk günlerden başla- mış ve öyle devam etmişti. Başbaka- nın yokluğu ile kaptansız kalan ge- miye, bir sürü namzet arasından bir kaptan vekili bulunamanıış, fırtına- yı karşılayacak bir rota. çizileme- mişti. Bu mevkie kendi kendine ha- zırlanan Samet Ağaoğlu, —Suphi Baykamdan, daha, kürsüye çıkama- dan pek şiddetli bir darbe, yemiş, bu darbenin' tesirinden, — müzâkerelerin son gününe kadar kurtulamamıştı. Nitekim Bütçenin tümü üzerinde yaptığı son konuşmada, tekzip hak- kından "bahsederken, muhalefet- sı- ralarından yükselen' "İspat hakkı, İspat hakkı" kelimelerine D. P. li ler ses"çıkaramamış, hattâ bir kıs- mı bu kelimeleri jestleri ve mimik- leriyle zımni bir iştirak içinde kar- Şem'i Ergin Mutlak lider şılamışlardı. Geminin idaresinde da- ha az açık veren öteki ikinci, cü kaptanlar ise, bocalamak Ağaoğlu gibi dışarıdan bir darbeye de lüzum göstermemişlerdi. — Kendi konuşmaları, buna kafi sebep teşkil etmişti. Meselâ orduyu inşaat işle- rinde kullanma bahsinde Osmanlı- lardan misaller veren ve o devirde doğmuş teamüllerin mer'i kanunları iptal edebileceği tezini müdafaa e- den mık Gedikin sözlerinden, en fazla C. H. P. liler hoşlanmışlar, ha- tibi kürsüden inerken, gülüşmeler a- rasında uzun uzun alkışlamışlardı. Aynı şekilde alkışlananlardan biri de Lütfi Kırdar olmuştu. Kırdarın ilâç konusundaki — beyanları ve bilhassa üslübu, bazılarım hislendirmiş, fakat ekserıyete hoşça vakit i Mutedil bakanlardan Merin de sert, sert olduğu da doyu- rucu bir konuşma yapan Bülent E- cevit karşısındaki yazılı kâğıtlardan okuduğu- klişelenmiş müdafaa cüm- Mum Dibine Işık Vermez D 1ş1şler1 Bakanı Fatin Rüş- Zorlu Mecliste Kıbrıs anlaşmasının Ada — Türklerine sağladığı faydaları izah eder- ken şu nokta üzerinde ısrarla ve İftiharla durdu Adada kurulacak olan Hâ- kimler Şürası, siyasi kuvvetin her türlü tesirinden müstakil olacak ve hâkimlerin tâyini bu şüra —tarafından yapılacaktı. Dışişleri Bakanının saygılı dinleyicileri, — elbette "Ya biz- de?" diye sormadılar, ama Zor- lunun ne diye Kıbrıstaki hâkim teminatı ile ovunmege kalkıştı- ğını iyice anladı leleri, asıl üslübuna pek yabancı düş- müş, bu aykırılık konuşmasını büs- bütün enteresanlaştırmıştı. — Akerin, kürsüde müdafaa ettiği aynı fikri, bir ara koridorda katıldığı muhalif - li muvafıklı sohbette tekrarladığını işitenler, koridordaki üslüpla kürsü- deki uslup arasındaki muazzam far— kı pek iyi firkettiler. Basın - Bakanlıgı Vekili, Kemal Satıra, "An— ladığıma göre, siz basma fazla prim veriyorsunuz. — İktidara geçersenız bizim yaptığımız şeyleri — yapmağa mecbur kalmayacak mısınız ?" diye samimiyetle soruyor. . Başkanın yoklugunun— D. P. gemısını dümensiz bırakacağım hissedenlerden biri de herhalde Say yın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ol- malıydı. Cumhurbaşkanının — Bütçe müzakereleri sırasında sık sık Mec- lise" gelmesi; bilhassa — ehemmiyetli celseleri kaçırmaması bu şekilde tef- sir edildi ve D. P. li hatiplerin ko- Abdullah Aker Üslüp farkı rıdordan hızla geçerken arkadaşla- rına "Reisicumhur çağırmış, onu görmeye gidiyorum" demeleri kimse- nin gözünden kaçmadı. Meselâ son gün bile. irticalen yaptığı ikinci ko- nuşmasında tahrik edici bir — ifade tarzı tutturan Dışişleri Bakanı Zor- lunun -irticali konuşmaları daima barut gibidir- yukarıdan — gelen 'bir pusula alınca, sozlerını bağlayıp kur— süden inmesi bu ımdan dikka çekici bir hadıseydı Ama ne de ol— sa mücadeleyi fiilen idare etmekle uzaktan gemiyi yürütmeye çalışmak arasında büyük bir fark vardı. sebeple uzaklardan gelen direktifleri netice üzerinde -müessir olmadı ve- D. P. liler Bütçe muzakerelermden itirafı güç bir mağlübiyet hissesiyle ayrıldılar aptan gelınce D P. nin umumi tabiyesi, mües- sif kazanın yarattığı havadan da faydalanarak, Bütçeyi aşağı yukarı bir bahar havası içinde geçirmekti. Bu maksatla Muhalefete usül bakı- mından ufak tefek tâvizler de veri- lebilirdi. Tatbiki istenilen bu tabi- yeye uygun bir takım — teşebbüsler yapılmadı değil. Meselâ başlangıçta. Mâliye Bakanının Bütçe nutkundaki sert kısımları karaladığına dair ha- berler ucurulmaşı, Grup sözcülerine verilen konuşma haklanın 20 daki- kadan aşağıya ihdirilmâyee'eği vaa- dinin yapılması, konuşmalardan bâ- zılarının — mülayi tutulması gibi.. Fakat' bütün" bu teşebbusler yarım ve neticesiz kaldı. P.' nin herbiri kendini bir ba gören müdafileri, işleri çorbaya çevirmekte gecikme- diler. Kimin ne yapmak istediği, ki- min hangi yolu tuttuğu anlaşılma- AKİS 7 MART 1959