lanmıştı ve çalışmıyordu. İnönü ile Menderesin bir arada birkaç resmi- ni daha çekmek istiyordu. Kasım Gü- lek, Eisenhower'in bir nüktesini tek- rarlıyarak gazete fotografçılarının arzularına mutlaka riayet edilm gereken diktatörler olduğunu hatır— latınca İnönti ve Menderes yeniden resim çektirdiler. Sonra iki Genel Başkan el sıkışarak ayrıldılar. Şeref salonunda, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ev sahibi durumunday- dı ve İnönü ile hemen hemen karşı karşıya idiler. Fakat Cumhurbaşka- nı, Muhalefet liderini görmemiş gibi davranıyordu Tabii İnönü de ayni şekilde hareket etti ve -bazı gazete— lerde yazılanların -aksine- o gün bir nönü mülakatı Vuku bul madı. Menderes uçaktan iniyor Göz yaşartan an İnönü, Menderesle — görüştükten sonra, yanında bulunan Dr. Namık Gedike "Artık ben gideyim." dedi ve salondan çıktı. Şerif Fenmen. Baş- akan adına İnönüyü — otomobiline kadar uğurladı. Menderes halk arasında B aşbakan da Şeref salonunda faz- la kalmadı. Merkez Kumandam generalin bir erin elinden kaptığı tü- feği savurarak açtığı yoldan ilerli- yerek İstasyonun önüne çıktı ve hal- kın arasına karıştı. Menderesin gö- rülmesiyle birlikte bir — tezahürat başlıyor, hazırlanan kurbanlar yere yıkılıp kesiliyordu. Menderes kendi- sine yapılan bu tezahüratı seyrettik- ten ve halk arasında bir müddet kal- dıktan sonra Bayarla — birlikte bir açık otomobile binerek İstasyondan Çankayaya doğru hareket etti. Fakat ilerlemek bir türlü mümkün olmu- yordu. Halk, istasrondan Ulus mey- danına çıkan yolun iki tarafında el- lerinde dövizler yazılı flamalar. Ön- 12 kurbanları büyük bir maharetle ke- "'Tehlikeli Alâkalar”" renkler ve zevkler münakaşa edilmez derler. İhtimal ki bütün bun- ların üstünde, münakaşa kaldırmayan bir başka husus daha var- dır: İtikatlar. Hıç kimsenin inançlarına, hele manevi sahadaki inanç- larına karışmak aklı başında hiç kimsenin fikrinden geçmemek gerekir, Zaten bunun bir faydası da yoktur; zira hakiki bir itikadın başkaları tarafından girişilen mantık denemeleri, neticesinde değiştiği şimdiye kadar ne işitilmiştir, ne de gorulmuştur Ama eğer bahis mevzuu olan, şahıs Türkiye Başbakanıysa elbette itikatlar değil, fakat bunların te- zahür tarzi üzerinde bir kaç söz, söylemek faydasız sayılamaz. aşbakan Adnan Menderes, anlaşılıyor ki Eyüpü Ziyaret etmekten hoşlanıyor. Bu ziyaretin kendısine bir kalb huzuru, manevi bir ferahlık verdiğini tahmin kehanet degıldır Insanların Tanrıyla başbaşa kal- maları çok Z. n kaçınılmaz bir zarurettir. Ne mutlu o insanlara ki bu başbaşadan kalblerıne hakıkı iyiliğin ışıkları vurmuş olarak çıkar- lar ve bütün hareketlerinde o ışığın izleri kendini belli eder. Başbakan Adnan Menderes Londra dönüşünde de Eyüpe gitti. Bu ziyaretin bir de şükran borcunun ifadesi mânâsını taşıdığını herkes biliyor. Başbakan, başka bir çok kimsenin hayatına mal olan uçak ka- zasında kendisini manevi bir kuvvetin koruduğuna inanmış olarak kur- banlar kestirdi, hocalarla görüştü, camii ve bu arada türbeyi de ziyaret etti. Bunun için seçilen gün; cuma oldu. Orada bu işler yapdırken, bat- ta cami dahilinde poz verilerek çektirilen fotoğraflar ertesi gün gaze- telerin büyük başlıklarının altını süsledi. Acaba tabii karşılanması ge- reken bir itikadın bu tabii tezahürü daha az "spektaküler" tarzda ola- maz mıydı ve bilhassa D.P. propagandacılarının ağzından "Müslüman Başbakan" teranesi bu seferlik alınamaz mıydı? Zira, bırakınız ki bu, kazada ölenlerin hatıralarını rahatsız etmiştir, üstelik insanın aklına şöyle bir sual getirmiştir: Bazı kimseleri korumaya muktedir kuvvet kazanın vukuunu önleseydi daha iyi olmaz mıydı? İnsan bir kere ma— nevi kuvvet'lerin niyetlerini keşif gayretine kapıldı mı, alınmaz ve müspeti kadar menfisi de bol bir sürü ihtimal kendım bellı ediverir. Fakat asıl, hareketin ziyadesiyle gösterişli yapılmasının rejimimi- zin bazı esas noktalarına verebileceği zarar meselenin mühim tarafını teşkil etmektedir. Gönül ne kadar isterdi ki Cumhuriyet Hükümetinin başkanı Londradan doğruca Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Anka- raya gelsin ve ancak ondan sonra, tamamiyle hususi mahiyette, iti- kadlarının icabını İstanbula, Eyupe gidip yerine getirsin. Muhakkak ki Atatürk böyle yapardı, İnönü böyle yapardı. İçinde bulunduğumu şartlar, doğrusu istenilirse, bunu gerektirirdi. Zira heyecanlı Başbakanın samimi olduğunda zerrece şüphe bulun- mayan hareketinin her tefsiri aynı derece samimi kalamamıştır. Hele Cumhuriyet Hükümetinin başkanının, caminin yanında bir türbeyi de fazla gürültülü şekilde ziyareti, akisleri ve kendisine verilecek mana bakımından hayırlı olmamıştır. Türbelerde yatanlarda, içimizden bazı kuvvetler tevehhüm etsek de buna dışarıya vurmakta üstümüzde bir de Başbakanlık hilâtı taşıyorsak çok dikkatli davranmak zorundayız- dır. Atatürk inkilâplarının böyle şahsi itikadların bunlara bazı kimse- ler "batıl itikad" demektedirler- üstünde tutulması lüzumu bugün her zamankinden daha mühimdir. Politikaya din karıştırmanın, şükürler olsun, zannedildiğinden çok daha az verimli bulunduğu son seçimlerde ortaya çıkmışsa da o işin profesyonelleri henüz ümitlerini tamamen kaybetmiş değillerdir. an Menderesin türbe ziyaret etmek elbette hakkıdır. Hiç kimse- nin inançlarına karışılamıyacağı gibi Adnan Menderesin inançlarına da ancak hürmet gerekir. Sadece onun Başbakan sıfatını taşımasıdır ki, fazileti hususi ve kapalı olmak bulunan bir takım hareketlerin faz- la gürültülü bir şekılde ifası, inkılaplar mevzuunda — hassa kimselere biraz endışe vermektedi halde böyle mevzularda dikkatli olmak herkes için, her bakım- dan sadece faydalıdır. terinde kurbanlar bekliyorlardı. Ma- "Anavatanı Atatürk, Kıbrısı vi tulumlarının üzerine beyaz mu- —Menderes fethetti". şamba önlükleri takılı, beyaz bone- "Kıbrıs Fatihi, gazan — mübarek Et ve Balık Kurumu —kasapları olsun Kıbrısı mıllete sen, seni millete siyorlar ve akan kandan bir parça Menderesin otomobiline sürülüyordu. Menderes bu arada hem tezahürata mukabele ediyor. hem de flamalar üzerindeki şu dövizleri okuyordu: Allah bağışladı" "Kıb Fatıhı Gazisi — Yavuz Menderes Allah seni Türk milleti- ne' bagışladı Sağ ol. Şehitlerin, ruhu şâd olsu AKİS, 7 MART 1959