tinin kimse Jlehinde olmayacağını bilhassa tebarüz ettirmişler Ye alâ- kalıları İngiltereyle teşriki mesaiye davet etmişlerdir. Politikanın ötesi H aftanın ortasında, gevşemişken Kıbrıs davasının görünüşü işte buydu. Bilhassa Tür- kiyede, Amerikanın ve NATO müt- tefiklerinin tutumları da göz Önünde bulundurularak "geçimsiz memle- ket" sıfatının Yunanistana bırakıl- ması ve bir çıkar yolun aranması temayülü kuvvetleniyordu. Milli has- sasiyetin delili olarak mitingler de- Fakat diplomatik se- viyede kapıların açık tutulmasına bilhassa itina gösteriliyordu. Tabii '"Taksim ne demekmiş? Biz Adanın tamamını isteriz" diyen Osman Bö- sinirler biraz yerden diplomat olduğu halde her nedense bahis mevzuu — metodlara fazla ısınmıştır. Bilhassa D.P. Gru- -bir iki defa gördüğünden- hemen mey- dan toplantısı havası içinde konuş- makta, hakikatlerin sık sık — yanın- dan geçmekte, her halde muhatapla- rının meseleleri iyi bilmedikleri ka- naatinde olduğundan garip mantık oyunlarıyla alkış toplamaya alış- makta, kendisini ve politikasını ten- kit edenlere fütursuzca “erypto" damgasını vurmakta, bir MecCarthy edasına bürünmektedir. Tabii bun- lar, diplomatik temaslarda netice veren usuller değildir ve dış politi- kamızın pek k hüsranı bu yüzden doğmuştur. Hele uzağı görememesi veya görmek istemeyişi, ziyadesiyle kısa vadeleri göz Önünde — tutması, Zorlu - Menderes - Köprülü İki cami lükbaşı gibi muhteşem devlet adam- ları eksik olmuyordu ama, memle- ket mukadderatında ve işlerin ciddi tutumunda böyle sözlerin rolü — bu- lunmadığım herkes kiye, bir "şantaj" vasıtası niyetine kullan- Nitekim, Yunanlıların NATO karargâhında zife gören askerlerini geri çekmesi her tarafta gayet kötü karşılandı. Şimdi Ankarada ikili veya Başbakanlar seviyesindeki ye hazırlanılmaktadır. Bu görüşme- lerde, Adnan Möenderesin yanında gene Fatin Rüştü Zorlu bulunacak- tır. 48 yaşındaki Dışişleri Bakam . iktidarının iç politikada kullan- üçlü, görüşme- arasında beynamaz bugunu atlatalım, rim" zihniyetini handikaplarındandır. Başka bir han- dikapı mesuliyet mevkiinde bulu- nanların her meselede, ama her me- selede gön derece titiz, ellerine veril- miş kudreti ve bilhassa tasarruf ettik- leri imkânları kullanmakta ziyade- siyle dikkatli davranmaları lü- zumunu odasının en belirli köşesi- ne büyük harflerle yazmayı unutma- sıdır. yarına Allah ke- mesi büyük Resmi hayatının dışında Zorlu,' tamamiyle aksine, hiç mütecaviz ol- mayan, nazik, 'kibar, çelebi bir adam hissi Bakanlıkta fena haşladığı memurlarım -Numan be ekolünden yetiştiği için. bakanlığın dışında masasına aileleriyle birlikte alır, masasını onlarla süsler. Umumi yerlerde görünmekten hoşlanır. Dan- YURTTA OLUP BİTENLER sı sever. Tek kızı güzel Sevin Zor- luya — düşkündür. Unesco Alışılmayan sözler ıir saçlı ve bol jestli adam kür- süye çıkıp da konuşmaya başla- yınca, Galatasaray Lisesi Konferans salonunu dolduran delegeler şaşırdı- lar. Kürsüdeki delege, bu toplantıda açılması mutad olmayan ve kazara açılırsa hemen kapatılan mevzulara temas ediyordu. Hâdise geçen hafta- nın sonunda İstanbulda toplanan Unesco Türkiye — Milli Komisyonu- nun yıllık genel toplantısında cere- yan etti. Toplantının ikinci günü kürsüye çıkan — hatip bu toplantıya ilk defa katılan Hukuk Kurumu Baş- sabık doçentlerden Muammer. ydu. Unesco'nun Türkiye Milli Komis- yonunun yıllık toplantısının birinci günü ve ikinci gününün ilk saatleri âdet olduğu üzere hay-ı huy içinde geçmıştı. Delegelerın büyük çoğun- resmi — müesseselerin veya derneklerının, mümessilleri İki . u başka mânalarda anlayıp anlatarak- bir kör döğüşü içinde yuvarlanıp git- mişlerdi. Muammer Aksoyunki hariç, top- lantının en enteresan beyanını Milli Kütüphane Müdürü Sami Özer- dim yapmıştı. Kutuphanecıhge ve kı- Unesco kitap kuponlarının de bir takım pro- fesörlerimiz tarafından- dışardan ki- tap getirtmek için değil naylon eşya getirtmek için — kullanıldığından dert yanmıştı. Ama bu konuşma, hazır bulunan delegeler üzerinde — buza yazılmış bir yazı kadar bile tesirli olmamıştı. Derken toplantının, alkış- lar arasında, Milli Komisyonun bir yıllık "cansiperane — çalışmalar" 1nı tasdik ederek sona ereceği saatlerde kürsüye sabık doçent Muammer Ak- soy çıkmıştı. uammer Aksoy söze İsmail Hakkı Baltacıoğluna cevap vererek başladı. Baltacıoğlu, Şark - Garp meselesinin münaka$ası — sırasında cemiyetimizi göklere çıkaran konuş- malar yapmıştı. Aksoy bir toplulu- ğ ö olduğu nisbette ken- bulunduğunu, halbuki bu toplantıda yapılanın sadece öğünme — olduğunu belirtti. FKendisinin tenkit vazifesi- Meselâ bunlardan 'birincisi u: Bir kanunla resmen iltihak ettiğimiz Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve 15