YURTTA OLUP BİTENLER yıldız şehre hakim rengini vermiş- Gazetecıler Kıbrısda, hayatların- da nadir gord ükleri bir hararetle, karşılandılar. Sön zamanlarda mem- leketimizdeki meydan mitinglerinde nasipleri sadece coplar olan gazete- ciler, bu — sefer — omuzlardaydılar. Kıbrısda Türkiyeden gelen her şey omuzlar üzerinde taşınıyordu. navatan sevgisi, meslek 1tıbarıyle kuru gözlü olması gereken gazeteci- lerin dahi, gözünü yaşartmakta ge- cikmedi. Içlerinde, sevinç ve heye- candan ağlayanlar vardı. Kalabalık, gazeteciler ve talebe temsilcileri ile beraber, Fazıl Kü- çüğün evine doğru yollandı. Misafir- lerin bindikleri otomobillerin teker- lekleri yerden kesilmişti. Davul zur- nalar bu heyecanlı yürüyüşe ayrı bir milli çeşni veriyordu Küçük, e- vinin balkonuna çıkarak, — halka bir hitabede bulunmak — zorunda k Idı. "Türk Milletine bağlılığını ve onun polıtıkasına olan sarsılmaz ni" bir kere daha tekrarladı. meselesi er Menderesin dediği şe- kilde hâl edılecektı İşte miting ari- fesinde Kıbrıstaki hava buydu. Asılsız şaiyalar B ir kaç gün evvel, Ada Türkle- rinin bu en buyuk mitingine mü- sade edilmeyeceği şayiaları — ortaya, çıkmıştı. Böyle bir şey, — Ankarada- ki İngiliz Elçılıgının Türklerin mü- saade almadan yaptıkları gayri ka- nuni on tane gösteri — yürüyüşüne bile ses çıkartmadıgım iftiharla ga- zetelere bildirdiği bir anda son de- rece mevsımsız olacakt t, Türk lıderlerınden miting- te herhangı bir hâdisenin çı ıkması ih- timaline karşı teminat istemiş ve vuku bulacak hâdiselerden kendi- lerini mesul tutacağına — söylemiştir. Bu elbette ki lüzumsuz, fakat âdet olmuş bir idareci gayretkeşlıgıdır Ankaradaki Ingılız Elçılıgının de i- tiraf ettiği gi evve 'gösteri yü- rüyüşleri sukunetle dagılmış tır. Eğer Kıbrısda sekiz Türkün ha- yatına mal olan hâdiseler vuku bul- duysa bunun sebebi -müsamahakâr bir görüşle- Ingılız askerlerinin be- cerıksızlıgıdır Vali Foot, Rumların taşkınlıklarını önleyebilir ve asayiş kuvvetlerinin — soğukkanlı — hareket etmesini temin edebilirse, mitingin heyecanlı fakat olgun bir — şekilde geçeceği muhakkaktır. Bu sebeple Sir Hugh'un rumlara ve askerlerine tamim yapması daha isabetli bir ha- reket olacaktı. Mitingde Fazıl Küçük ve diğer hatipler, taksimden başka hiç bir tezin asla kabul edılmıyecegını bir kere daha belirttiler. "İtimat köp- rüsü" nü bir türlü kuramayan Va- li Foot, biraz hırpalandı. Onbinlerce Turkun ne istediğini çok iyi bildi- ğinden ve bu istediği şeyin taksim olduğundan hiç şüphe yoktu. Acaba hakikatlerden çok, fikirlere inanan liberal Sir Hugh da, nihayet bu ka- naate varmış mıydı? Yoksa Adaya ilk geldiği günlerde taşıdığı taksım istiyorlar, ama taksimin ne oldu; nu bilmiyorlar" fıkrını hâlâ muha— faza ediyor muydu? a nasıl olsa şimdilik, nisbe- ten sakindir. Ufa tefek bombala— rın patlamasına rağmen, ciddi bir kıpırdanma yoktur. Teh— ditkâr beyannameler neşretmekten öteye gitmiyor veya gidemiyor. A- da Türkleri de heyecanlı olmalarına rağmen haklarını kuvvetle arama yoluna girmemişlerdir. Görünüşe gö- re sadece kâğıt üzerinde mevcut o- lan Volkan, beyannameler neşret- mekten başka bir şey yapmıyor. O halde Muhafazakâr Hükümetin, muhayyelesini harekete getırmege zorlayan acele bir sebeb yoktur. Üç taraf anlaşamadığı müddetçe, bu iş böyle sürüp gidebilir. Batı memle- Dr. Fazıl Küçük "Bir gün gelecek.."” ketlerinde, hâdiseleri evvelden önle- me yerine, hâdiselere tabi olma si- yaseti âdet hâline gelmiştir. Belki de böylece, gelecek Ingıhz seçimle- rine varılabilir bu çarpaşık meselenin hallını Lancas- hire mahalli seçimlerinden sonra ar- tık galibiyetinden şüphe — edilmeyen İşçi Partisi düşünecektir. Hakikaten, halen İngilterede 1960'ı beklemeden her an seçiciler yapılabilir ve bu se- çimlerden Muhafazakârların — galip çıkması Zzayıf bir ihtimaldir. Self- Determination prensibini resmen ta- nıyan İşçi Partisinin iş başına gel- mesi ise, taksim tezinin mağlübiyeti demektir. Yani zaman, Türk tezinin lebine çalışmıyor. Türk hariciyesi, hareketsiz Muhafazakâr — Hükümeti harekete getirmek için bütün enerji- sini kullanmak zorundadır. Üniversite Sokrat yaşıyor (Kapaktaki — Profesör) Uzun boylu, gözlüklü, çıplak başlı d masasının üzerinde duran fotoğraflara baktı. Oda gayet geniş, son derece süslü tavan ve duvarlı, maroken koltuklarla döşenmiş, gü- neşli bir odaydı. Üzeri kitaplarla kaplı masanın arkasında Atatürkün büyük bir resmi duruyordu. Yanda iki telefon vardı ve ikisi de, hemen durmadan çalıyordu. Fotoğraüara bakan adam tanıdığı simaları not et- ti, bunları çağırttı. Çağrılanlar istic- vap olunacaktı. Hukuk Fakultesı De- kanı Prof Hıfzı Timur "Üniversite Hâdiseleri"nin tahkikatım — yapıyor du. Elindeki fotoğraflar kendisine İstanbul emniyet Müdürlüğü tarafın- dan, tabii son derece "kibar bir alâ- ka"nın icabı olarak temin edilmişti. İstanbul Emniyet Mudurlugunun fo- toğrafçıları, kanun "Rektör çagırma— dan polisler Üniversite içine giremez' dediği halde geçen haftaki salı günü üniversiteye gelmişler ve Prof. Hü seyin Nail Kubalı lehinde gösteri ya- pan talebeleri, -her halde hususi aile albümleri için degıl— tesbit etmişlerdi. Prof. Hıfzı Timur ayrıca, gazete- lerde çıkan fotoğrafları da toplamış ve ateşli talebelerinin -bunlar işi, ken- disini istifaya davete adar götür- müşlerdi- teşhisini böylece yapmıştı. Tabii, gönüllü şahitler de gönüllü yardımcı olmuşlardı. Hâdiseyi duyanlar, 505 senelik İstanbul Üniversitesinin Aartık mo- dern metodlar kullandığı neticesine vardılar. Senato, tıpkı D. P. Yüksek Haysiyet Divanı gibi gece yarıları evlere adamlar sevkedip müdafaana- meler talep ediyor, sanıklara ültima- tom yollu mühletler yeriyor, faanameler gelmese de yeni bir takım suçlar ihdas edip yıldırım cezaları kesiyordu. Dekanlar ise, İstanbulun hafızalarda daima yaşayacak son Sı- kı Yönetim Komutanı Orgeneral Ak- nozun fotoğraflardan 6/7 Eylül me- sullerini tesbit etme tarzını benimsi- yerek bu tarzı daha da mükemmelleş- tırmeye çalışıyorlardı Ama bir şey olmuy i efkâr, bu metod- ların Unıversıte tarafından kullanıl- masını tasvip etmiyordu. Bitmeyen tebrikler Hakikaten geçen haftanın ortasın- da, yani bayram tebrik ve telgraf- larının müvezzi ayaklarına kara su- lar indirmeğe başlamasından da ön- ce, Suadiye Postahanesinin — posta müvezzii Hayri İrtem ile — telgraf müvezzii Harbi Apaydın tıpkı bun- dan bir kaç ay evvel olduğu gibi Çınardibi Noter sokaktaki eve taşın- mağa başladılar. Hemen her gidiş- de bu eve bir kaç telgraf goturu— yorlardı. Çınardibindeki Ün versitenin “Belâlı Profesör"ü Huse— yin Nail Kubalının evi idi. Mektup ve telgraflar ise, Kubalı hakkında enatoca alınan karardan dolayı du- AKİS 26 NİSAN 1958