Haftanın İçinden Bir Sakil Meydanın Hikâyesi eyazıt meydanım gördünüz mü? Bu meydanı geçen- lerde bir gün, Üniversitenin önünden tarifsiz hüzün içinde seyrettim. Gözlerim o eski havuzu, ortasındaki fiskiyeyi, serinlik veren suları, beyaz taşları, güver- cinleri nasıl aradı.. Bunların hepsi, hepsi kazmaların altında kaybolmuş. Yerlerini ise, esine ancak Kafka'nın kitaplarında rastlanan sakalette bir acaip manzara al- mış. Etraftaki binaların bir kısmı yüksekte» bir kısmı alçakta. İki tarihi abide, Medrese ve Cami moloz yığı- nıyla kaplı. Gidiş ve dönüş yolu olmak üzere iki beto- narme cadde meydanı ortasından katediyor. Bunların arasında, gene gidiş ve dönüş, tramvay rayları var. Tramvaylar çimenlerin üstünden geçiyor. Caddelerle raylara birbirini kesmesinden — karmakarışık şekiller vücuda gelmiş ve bunlar zoraki yeşil saha haline so- kulmuş. Ordu caddesinin bittiği ve Beyazıt meydanı- nın başladığı yerde bütün nakil vasıtaları tökezliyor. Zira arada beş santimlik bir seviye farkı kalmış. Zaten meydan 25 derece kadar meyilli. Yeşil sahacıklar be- tonarme yollardan gayet ıntızamsız, tek hat dikenli tellerle ayrılmış. Dikenli teller eğri büğrü kazıklara tutturulmuş. Üniversite ile öndeki yol arasına kemer şeklinde bir ikinci yol sokulmuş. Yolun meydana ba- kan cephesi kale burcu şeklinde. Bu şekli meydana getiren duvarların üzerine irili ufaklı, gayrımuntazam taşlar konulmuş. Burcun tepesinde bir çukur var. İçi çöp dolu. Rektörlük binası cadde sevıyesınden iki met- re yüksekte. Marmara sineması bloku ise iki buçuk metre. Eczacı fakültesi de öyle. Caddeden bloklara çıkabılmek için tahta ve topraktan merdivenler ya- pılmış. Sanki bir şakacı peri bir gece elindeki degnek— le meydanın orasına burasına dokunnıuş ve gönül eğ- lendirmiş. Zaten evvelâ indirilen seviye, sonra tekrar yükseltilmiş. Manzarayı, hakikaten üzülerek seyretme- enin imkânı yok. Milyonlarca lira sarfedilmiş. Evet, milyonlarca.. Onbınlerce insan yazdan kısa,kıştan ya- za toz ve çamur deryası içinden geçmeye mecbur bı- rakılmış. Ayaklar batmış, bacaklar batmış. Aylarca trafik sekteye uğratılmış ve halk aktarma yapmış. Koca koca makinalar sayısız günler çalışmışlar Son- ra? Sonra ortaya çıkan bu sakil meydandır Meydana bakarken aklıma hep, Sayın Adnan Men- deres geldi. Aynı manzarayı, şüphesiz o da seyretmiş- tir. Onun yüreğinde hıssettıgı ezıklıgı tahmin etmeye çalıştım. Tahmin edem: m bilir nasıl Üzülmüş, nasıl kızmıştır. Ama uznntu ve kızgınlık.. Bunlar, fev- ri hislerdir. Acaba İktidarın sayın başı Beyazıt mey- danının gözler önüne koyduğu ibret dersinden fayda- lanmış mıdır? Mühim olan budur. Zira Beyazıt meydanı, gözler önüne bir - ibret dersi koyuyor. İşte bir iş ki, temelinde iyiniyetin yattığın- dan hiç kimse şüphe edemez Bu iyiniyet, bizzat sa- yın Başbakanın iyiniyetidir. İstemiş ki tarihi meydan büyüsün güzelleşsin. İstemiş ki etraftaki âbideler da- ha muhteşem şekilde bırıncı plana çıksın. Bunun için ne para esirgenmiş, ne ne de güç. Kollar sı- vanmış çalışmaya başlanmış Bızzat sayın Adnan Men- deres direktifler vermiş. Etrafındakiler bu dırektıflerın hepsını yerine getirmekle kendilerini vazifeli saymışlar. "Şurası şöyle, burası böyle olsun" demiş. Hemen bas- lar sallanmış. Bir parmağın gösterdiği çirkinliklerin izalesi için koca koca binalar yerle bir edilmiş. Arzııy göre plânlar çızılmış, maketler hazırlanmış. Bir a yapılan beğenilmemiş indirme — ölçüsünün kaçırıldıgı görülmüş. Bunun üzerine bindirme ameliyesi başlamış. AKİS, 26 NİSAN 1958 Metin TOKER Mütehassıs geçinen kimseler sayın Başbakanın etrafın da peydahlanmış. Her şeyin düzeleceği, meydanın ha- rikulade bir meydan olacağı hususunda temınat verıl- miş. Sayın Adnan Menderes gururla, emniyet içinde çalışma sahasını terketmiş. Tenkit eden çıktığı zaman kızmış, tenkit edenleri insafsızca paylamış. Muhalefe- ti, Istanbulun imarını istememekle suçlandırmaktan da geri kalmam Ben Adnan Menderesin, işte bütün bunlardan son- ra bugünkü Beyazıt meydanına bakarken ne hissetti- ğini gözlerimin önünde canlandırmaya çalıştım. Zira Sayın Başbakan bu kadar çirkinliğin nasıl olup ta bir araya geldiğini düşünmemezlik edememiştir. İyiniyetle başlanan bir işin niçin böyle bir fiyaskoyla, başarısız- lıkla netıcelendıgını duşunmemezlık edememiştir. Her- şeye "münasiptir efendim" diyen bir etrafın devlet adamlarına asla hayrı dokunmadığını düşünmemezlik edememiştir. Beyazıt meydanını genişletiniz, genişletiniz, genişleti- iz ve vatan sathı haline getiriniz. Bugün çektiğimiz sıkıntıların, bugün içine düştüğümüz ve artık en ha- raretli partizanların reddetmediği acı durumun sebebi- ni bulursunuz. İnsan iyiniyetle fakat tecrübeye, bilgi- ye ve tenkide sırt çevirerek, herşeyin en iyisini kendi- sinin bildiği kanaatiyle yola çıkıyor, kudreti elinde tut- tuğundan ilk adımları kolaylıkla atıyor, sonra bir gün geliyor, eserine bakıyor: Heyhat! Hayalindeki manza- ranın tamamiyle aksi bir manzara gözlerinin önünde 'yatmaktadır. 1950 yılında sayın Menderesin ve arka- daşlarının hakikaten daha mamur, daha müreffeh bir vatan yaratmak gayesiyle kollarını sıvadıklarından hiç kimsenin- şüphe etmeye hakkı yoktur. Hepimiz aynı şeyi istemiyor muyduk ve eski İktıdara bunu başara- madığından dolayı kızmıyor muydu a, aradan geçen sekiz senenin sonunda anlamış bulunuyoruz ki ıyınıyet arzuların tahakkuku için kâfi elmiyor. Bir tek insanın takati bütün müşkülleri halle yetmiyor ve her şeyi en iyi bilmek mazhariyeti bir tek insanda toplanmıyor. Başarısızlığı kabul etmek kolay değildir. Ama ba- şarısızlıktan kurtulmak için işe bunu kabulle başla- maktan başka çare de şimdiye kadar bulunmamıştır. Vatan sathı, bir tepeye çıkınca görülmüyorsa da Be- yazıt meydanım Üniversite Rektörlük binasının geniş pencerelerinden seyretmek pek âlâ kabildir. Otesı, bir küçük muhavyele gayretidir. Bütün Görülmemiş Kal- kınma edebiyatının dışında, metod aynı kaldığından- vatan sathı bir çok bakımdan talihsiz meydana ziyade- siyle benzemektedir. Tıpkı talihsiz meydan gibi o derdine çare olacak insanı, iktidarı beklemektedir. Bu insanın gene sayın Menderes, bu İktidarın gene D. P. İktidarı olmasının hiç bir mahzuru yoktur. Mesele, şahıs veya parti meselesi olmaktan öylesine uzaktır ki Beyazıt, meydanını çirkinlikten — kurtarınız, vatan sathına biriken yokluk, darlık, sıkıntı, pahalılık bıılutla— rını ortadan kaldırınız Beyazıt meydanının niçin böyle çirkin hal aldığına ciddi teşhis konursa, devanın yarısı bulunmuş olur. Mütemadiyen baş sallayan, şahsi fikrini söylemekten çekinen, ideal arkadaşlarının yerine bir Demokrasinin en kuvvetli tarafı olan şahsiyet sahibi mesaı arkadaşları getırılırse hem omuzlardaki yük ha- fifler', hem hata, payı asgariye indirilmiş bulunur. Bı- rakınız söylesinler, bırakınız tenkit etsinler.. Bir Be- yazıt meydanının yüreğe ektiği üzüntü tohumu, bütün o söylenenlere katlanmaktan daha vahimdir.