daha, yani turizmden döviz kazanma hayalleri, geçen hafta hâdiseler tara- fından acı bir tekzibe uğradı. Paskal- ya tatili dolayısıyle İstanbula 1398 turist geldi. eniz memle- ketlerine nazaran bu rakkam tabii ki devede kulaktı. Eh, karınca kaderin- ce buna da şukur denebilirdi. lelim bu altın yumurtlayan tavuklar ancak 1891 liralık döviz bıraktılar. Bu turist kuru üzerinden hesap edilirse adam başına çeyrek dolardan azdı! Bu iş böyle giderse Başbakanın yuz milyonlar getireceğini söylediği "en velüt" güzelleştirme yatırımlarının amortısmanı bile asırlar alacaktır. tın yumurtlaması lâzım — gelen tavuğun kısırlaşmasına hiç te hayret edilmemelidir. Lübnan, Atina ve Na- poli de ölü fiatına deste deste banknot almak mümkün olduğu müddetçe bu böyle devam edecektir. Hiçbir turist deblokaj kurundan da olsa, dövizini Türkiyede bozdurmaya polis tedbirleri bile buna mâni olamaz. Olsa olsa nadir gelen turistlerin de ayağım kesmeye yarar. Turizmin döviz getirmesi için paranın iç ve dış fiatı Aarasında bir muvazene tesis etmekten başka ma- alesef çıkar yol yoktur. Turizmin ge- lişmesi hiç şüphe yok fıkra muharrir- lerinin her vesileyle yazdıkları şartın yerine getirilmesine bağlıdır. Ama tu rist dövizinin memlekete girmesinin tek şartı, sağlam bir paraya sahip ol- maktır. Züğürdün çenesi ltın yumurtlaması , lâzım gelen turizmin hayal kırıcı bılançosunun yanında, gazeteler, geçen hafta mu- azzam bir döviz hazinesinin Türkiye- ye girmek için yeşil ışığın yanmasını beklediğini bildirdiler. Amerikalı ser- maye sahipleri, memleketimizde hu- susi teşebbüse 250 - 300 milyon dolar kadar yardım yapmak niyetindeydi. Yardım, asgari yirmi sene vadeli ve ehven faizli olacaktı. İş adamlarını toplayan meşhur Rotary Klübü ara- buluculuk yapmaktaydı. Herşey olup bitmişti, iş sadece hükümetin gerek- li garantiyi teminine kalmıştı... Bu 300 milyonluk hususi yardım lâfı, son aylarda zaman zaman ga- zetelerde boy gösteriyordu. Gelgelelim bu duaya âmin diyebilmek 1çın ya 300 milyon doların ne olduğunu bil- mek, ya Amerikan hususi teşebbusu— nü Kral Suud kadar cömert sanmak lâzımdır. Yıllardır hususi teşebbüsü çekmek için az mı gayret sarfedilmiş- tir? Meşhur Randall'ın tavsiyesi üze- rine dünyanın en liberal yabancı ser- maye kanunu bile tereddütsüz çıkar- tılmıştır. Ama netice ne olmuştur? Topu topu otuzyedi milyon dolar Türkiyeye girmiştir. Halbuki o zaman yüz milyonların akması bekleniyordu. Kasım Gülek'in mahcup bir genç kıza benzettiği hususi sermaye, işte bu de- rece çekingendir. Dünyanın en sağ- lam garantileri de verilse, — hususi teşebbüsten bir çırpıda, em de yirmi sene vâdeyle kredi temin et- mek, eşyanın tabiatına aykırıdır, Kos- Mehmetçik Vitamini az ama, imanı tam koca Sam Amca bile en kıymetli müttefikinin, yıllardır istediği üç yüz milyon doları bir türlü vermeye ya- naşmıyor. Bu durumda, kendi kara gözlerinden ötesini görmiyen kâr pe- şindeki hususı teşebbüsten ne bekle- nebilir Sinek ufaktır ama Fuarının kapılarının açıl- şu günlerde, bizim emektar İzmir Fuarının 1956 dan beri sürüp giden transfer hıkayesını hatırlama- mak imkânsızdır. Fuarda mal satan ecnebi firmalara olan döviz borcu hâ- lâ ödenmemiştir. Gerçi bu borç de- vede kulak kabilindendir. Firmaların alacağı 300 ile 3000 dolar arasında değişmektedir. Yalnız, bu ufak alacak- lar iki yüzden fazla firmayı ilgilen- dirmektedir. Ecnebi firmalar bu ka- dar ufak miktarların bir buçuk yıldır ödenmemesine bir türlü akıl erdire- miyorlar. Türkiyenin iktisadi güçlük- ler içinde bulunduğunu herkes gibi onlar da biliyorlar. Ama bu guçlukle— rin üçyüz dolar gibi, üzerinde lâf e dilmiyecek borçların ödenmesine mâ- ni olabileceğini tabii ki tasavvur bile edememektedir. Diğer bir dert, bir Alman firma- sının, transferi geciken alacağı için faiz talebiyle, geçen hafta İstanbul Ticaret Mahkemesinin kapısını çal- masıydı. Ticaret hayatında her geçen gün para olduğuna göre, her türlü gecikme için faiz ödenmesi son dere- ce normaldir. Gelgelelim bu durum- da bulunan firmalar bir hayli kala- balıktır. Alman firması dâvayı kaza- nırsa, diğerleri de aynı yola başvura- caklardı. Dovızsız ikten kıvranıldığı bir sırada borç kapıları açılacaktır. Döviz sıkıntısının yarattığı dert . fikrine iştirak ettiler. İKTİSADİ VE MALİ SAHADA ler saymakla bitmiyecek kadar ço- ğalmıştır. Diğer kötü bir haber ge- çen hafta İngiltereden geldi. Trans- fer yapılmaması yüzünden tamir mas- raflarını ödiyemiyen Meserret Şilebi- ne, Barlow limanında haciz konmuş- tur. Daha geçenlerde Amerikada sa- tılığa çıkarılan C. Sadıkoğlu şilebi, Türk Ticaret Bankasının müdahalesi ve Maliye Bakanının en son dakikada- ki cömertliği sayesinde güçlükle kur- tarılmıştır. Anlaşılan bu hikâyeler döviz sıkıntısı ve anarşisi mevcut ol- dukça binbir gece masalları gibi sü- rüp gidecektir. Ya bir de Sam Amca olmasaydı... Beslenme Biraz da vitamin olsa eçen haftanın sonuna doğru An- karada Askeri — Kuvvetler Bes- lenmesi hakkında — milletlerarası bir konferans çalışmalarını bitirdi. Ame- rika ve Bağdat Paktının dört müs- lüman üyesinin katıldığı konferans- ta üç gün Türkiye, İran ve Pakistan askerlerinin — beslenmesi — incelendi. Sağlık işleri için Amerikan Savun- ma Bakanlığında sekreter yardımcı- sı olan Dr. Frank B. Berry'nin sü- rükleyip götürdüğü konuşmaların so- nunda, üç memleket askerlerının iyi beslendiği neticesine — varı Dr. Berry, büyük bır anla- anlayışla Ortadoğu ve Amerika stan- dartları arasında mukayese yapmak arzusunu yenebildi. Bu ilk güçlük atla- tıldıktan sonra, kalori bakımından, üç Bağdat memleketi ordusunun i iyi bes- lendiğini kabul etmek kolaylaştı. Nı— hayet ekmek, zeytinyağı, vs. kalo si yüksek' gıdalardır Sıra Vıtamıne gelince durum biraz değişti. Vitamin dünyasından gelen Dr. Berry bütün iyi niyetlerine rağmen, vitamin için tam not vermedi. Bu sahada "ufak düzeltmeler" e yer vardı. * A ve C vitaminleri — arttırılmalıydı. — Diğer meslektaşları da, Amerikalı doktorun Konferans ü- yeleri elbette maliyeci değillerdi. İşin mali cephesi onları ilgilendirmezdir Vazifeleri A, B, ve C vitaminlerini artırmak için, tayınlarda yaş meyve ve sebze miktarının — çoğaltılmasını tavsiye etmekten ibaretti. in mali cephesiyle, Amerikan yardımından şikâyet eden ve Kongre zabıtlarına geçen bir konuşma vesile- siyle, sevimli — Washington sefirimiz Suat Hayri Ürgüplü meşgul olmuştur. Sefir, — Amerikalı iş adamlarına bir Turk askerine yatması, yemesi, gi- yinmesi dahil yılda yuzotuzaltı dolar harcandığını söylemiştir. Halbuki A- merikan askerinin yıllık masrafı beş- bin beşyüz doları bulmaktadır. De- mek ki bir Amerikan askerine harca- nan parayla kırktan fazla Türk aske- rinin bakımı mümkündür. Senatonun bir toplantısında sayın Senatörlere bu hakikatler anlatılmıştır. Yüzötuz al- tı doların içine tabii ki B, ye C vi- taminlerini sığdırmaya imkan yok- tur!