gene de, iki derdin mevcudiyeti orta- ya çıkmıştı: Tokluk ve pahalılık. Umumi kanaat şuydu: — Hacim ıtıbarıyle yokluk, dah üyük bir kütleyi mııtazarrır etmektedir. İşti- ra gücünün artmış bulunduğu haki- kattir, fakat ıstıhsalın istihlâke ayak uyduramaması, hele iktisadi politika- nın plansızlık ve derbederliği ne- ticesi hayati bir çok maddede sı- kıntı baş göstermiştir. Mıllı Ko runma Kanunu ve diğer jandar- ma tedbirleri sıkıntıyı onleyecek yerde arttırmış, fiat tesbitlerindeki başıbozukluk istihsale tesir etmiş- tir. Piyasa tatmin olunmamakta, dııyurulmamaktadır Et ve Balık Ku- gribi müesseselerin asli gayele- rınden uzaklaşmaları ve İiberal tica- retin yerini gün geçtik daha sıkı bir merkezıyetçılıgın alması ticarete suni usuller sokmakta, neticede darlık mütemadiyen mesafe katet- mektedir. Tokluğun yanında pahalılık belki hacim itibariyle daha küçük, ama tesir bakımından çok kuvvetli bir zümrenin memnunsuzluğunu doğur- maktadır. Bir memleketin belkemiği sayılması gereken orta sınıf tarif- siz sıkıntılar içindedir ve iki yaka- sı biraraya gelmemektedir. Hayatı ucuzlatmaya çalışmak mutlaka lâ- zımdır. Aksi halde, Önümüzdeki se- çımlerde D.P. için hiç bir koz mev- cut değildir. Hatta önümüzdeki se- çimlere kadar gitmek şart sayılmaz. Nihayet yapılması mecburi olan Be- lediye seçimlerinde Belediye seçim- lerinin hakiki hâkimi bulunan orta ınıf D.P. ye mükemmel bir ders vermeye hazırlanmaktadır. Hizipler meselesi akat "Yukarı" da ve Genel İdare kurulunda yapılan konuşmalarda 1957 seçimleri mevzuunda bir nikbin havanın estiği gorulmuştur Pek çok davetli D.P. nin — mağlübiyetlerini hizipleşmeyle izah etmiştir. Bunun tipik misali diye —Ankara gösteril- mektedir. Aynı şekilde Maraşta, Ha- layda, Elâzığda, Gümüşhanede, Or- duda D.P. nin yenilmesi mahalli teş- kilâtın iyi çalışmamasına baglanmak— bir tak ayıpların telâfi edilebi- leceği ileri surulmek edir. Çare ola- ra " na dö- nüş tavsiye olunmaktadır. Fakat bir rejim buhranının mevcudiyeti inkâr- da musir kalındıkça bu "1946 ruhu" nun partiye yeniden nasıl hakim kı- hnabileceğine hiç kimsenin aklı yat- mamaktadır. Meseleler, bazı kimsele- rin tahmininin hilâfına kompleks bir bütün teşkil etmektedir. Bu bütün ele alınmadıkça, "hizipleşmeye ma ni olursun, imar reketlerını de yurda teşmıl edersin, mahsul iyi o- lup pıyasaya bıraz da ithal — malı sürdün mü rtler halledılır" dıye düşündükçe cıddı netice almak ka- bil olmayacaktır. Büyük Kongre muamması Bu — haftanın ortasında, bayram ta- tilinin sona erip yük Meclisin yeniden çalışmaya hazırlandıgı sı- AKİS 26 NİSAN 1958 Bir Ramazan Geçirdik ütiın muslumanlar için mübarek olan bir ayı geride bırakmış bulu- nuyor! Bu ayı kutlama tarzımızdan dolayı iftihara, maalesef hak kazanmadık Dinle alakalı mevzular ilci şekilde müba!l laga edilir. Hiç bilmemezlikten gelirsin, hürmetsizlik olur; mahremiyet ve kudsiyet bırakmayacak şekilde gurul üye boğarsın, gene hurmetsızlık olur. Bu sefer bir kısmımız mübarek Ramazanı, bir takım aşırdıklarımız yü- zünden ulviyetiyle munasıp düşmeyen tarzda geçirdik Ibadet Allah ile kul arasında kaldığı müddetçe güzeldir. Buna rağmı dım yayınlara radyolarda yer verilmesi tecviz edilmiyecek bir hareket değildir. Hattâ memleketimizin şartları bakımından faydalı- dır, doğrudur. Ama otuz gün müddetle, her akşam ur'anlı, ezanlı ve neyli bir program tatbik ettin mi hareketın güzelliği de faydası da, dogrulugu da uçar gider. Radyo idaresi böyle bir yol tutmamalıydı. - Kaldı ki dini yayın buna inhisar etmemiştir. Lüzumundan fazla sık nakledılen Mevlıtler, mıkrofonlara akseden bazı yakışıksız sesler, ca- milere ibadetten çok vakit eçırmek için gittikleri anlaşılan kımsel e- rin güya vecd ifade eden naraları bir devlet radyosunun prensıplerını zedelemiştir. Dini yayınlar çok dıkkat ıster, itina ister. Yaptıklarımızı yapacak yerde meselâ dir gecesini gerektiği gıbı kutlayabılsey— k daha iyi ederdık Sık tekrarın tekrarlanan şeyin ehemmiyeti- ni azalttıgı hiç kimsenin meçhulü değildir. Hele bizim gibi, nihayet lâ- iklik inkılâbını hâlâ göz bebeği gibi tutması gereken memleketlerde lâikliğe uygun olmayan bir tavır takınmış görünmemek İktidarların başlıca gayesi olmalıdır. Milletlerine sıkıntı çektiren iktidarlar her yerde, bu sıkıntıları dini istismar suretiyle hissettirmemeye çalışmış- lardır. Her yerde, ziyadesiyle dindar görünmüşlerdir. Dinden medet ummuşlardır. Ama hiç bir yerde, kütleleri uzun mııddet mütevekkil kılamamışlardır. Boşuna gayretleri, en sonda bizatihi dine zarar ver- miştir Belki de bu hava içinde bir çoğumuz, ibadet yeri olan camileri ya- lancı dolmalar ve irmik helvalarıyla gidilen piknik yerleri saydık ve oralarda, fütursuz, paketlerimizi açıp iftar sofraları kurduk. Bunun, o mukaddes mahallere bir hürmetsizlik olduğunu alâkalılar mutlaka soylemelıydıler Halbuki bazı alâkalıların yalnız, kadınların camilere giremiyecekleri, saç açık geçmenin/günah olduğu ve ipek çorap giyen- lerin cehenneme gidecekleri, yolundaki ikazları gazetelere aksetti. Gö- nül istiyor ki bu sözlerin sahipleri savcılıklar tarafından gerektiği gi- bi takip edilsin ve ibret sayılacak şekilde cezalansın. Radyonun müba- lâğalı neşriyatından irtica cesaret bulmasın. Ramazanın bittiği şu sırada bu ikazları yapmak, yerıne getırılme— si mutlaka lâzım bir vazifedir. Bu İkazlar yapılmalı ki önümüzdeki Ramazanlar mübarek ayın kutsiyetine uygun bir tarzda kutlanabılsın