TİYATRO İstanbul Karaca Tiyatro Karaca Tiyatro, iki senedir gerçek tiyatroya doğru y önelme gayretı içinde. Geçen mevsim, ünlü rejisör Müzenidis'in sahneye koyduğu "Cam Kırıkları", bütün başarısına rağmen, tiyatrodan pek anlayan bazı tenkit- çilerin eserin yazarı "Tenesse midir, teneke — midir, yazmaları ve kasa endışesı yuzunden afişten kaldırılınca, bu iyi niyetin teşvikçisi sanatseverler çok üzülmüş- lerdi. Halbuki bu oyun, Karaca Ti- yatro kadrosunun böyle zor bir işin altından kalkabileceğinin misali idi. Eldeki elemanlarla çok daha iyi o- yunlar oynayabileceğine, çok daha iyi neticeler alınabileceğine de bir işaretti. Bu yıl mevsim başında işin, yeni bir hevesle ele alındığı kulaktan ku- lağa yayıldı Dağılan Küçük Sahne- en ur Başaran, Sadettin Erbil, Hayri Esen bu tiyatroya transfer et- mişlerdi. Gece oyunlarından başka, gündüzleri de temsiller verilecek, ge- celeri programlarda daha ka lıteh e- eerler sahneye konacaktı "Mahut Heykel" bu soylentılerı dogrular gıbı oldu Ama hemen peşin- ibali Karakolu" sahnede bir defa daha boy gosterdı Sonra da "Masif İskemle", itl yeniden kırıldı. Karaca Tıyatro eski yolun- da gitmeğe mecburdu. Halk ondan p tarzda eserler görmeğe alışmıştı. Derken gunun birinde Karaca Tiyat- roda meşhur "Hatıra Defteri"nin sah- neye konacağı haberi herkesi şaşırt- Zor bir piyes ve Karaca. Tiyatro... Tıyatro âlemlerinin akıl erdıremedr- ği şey buydu. Böyle şey olmaz, o k Frank'ı oynayamaz di- le Anne Frank rolünün el, hani şu 1954 Türkiye güzeli tarafından oynanacağı da du- yulunca müstehzi gülümsemeler a- çıktan açığa kahkahalar halini aldı. Bu olacak iş değildi. Devlet Tıyatro— sunun büyük basarı ile oynadığı bir piyeste, bütün 1mkansızlıkları yetmi- Gülgün Kutlunun rolü- e ilk defa çıkacak bırı y- nasın, 1şte bu delilikti Ama. ilk akşam oyun bittiği za- ş gıbı man d mek bilmeyen alkışlarla sah- neye çagırılan Cüneyt çer, olma zı olur yapmanın 1mkanım bulmuş— tu İstanbulluları, hayran eden, bizim de ustasının eline geçtiğinde iyi iş- ler çıkaran oyuncularımız varmış di- ye sevindiren bu basarının en büyük payı, şüphesiz ki rejisör Cüneyt Gök- çerindi. Gökçer, on beş gün gibi kı- sa bir zamanda, yep yeni bir "Hatıra Defteri" ile, oymayacakları oyundan çok türlü söylentilerle kendilerine güvenleri kalmamış bir topluluğu ba- şarıya ulaştırarak, değerini bir kere daha ortaya koyuyordu. AKİS, 5 NİSAN 1958 Anne Frank ro lünde Sibel Göksel kendisinden — fazla bırşey beklemiyen- lerin yüzlerini a- garttı Tek aksadı- ği nokta, şımarık çocuk oldugu sal'ı— nelerde düştüğ sahtelikti. Oyunun başarı noktalarından en mühimi Frau Fran ki 'oynayan Gül- riz Türkkandı. Sesi nin - yumuşaklığı, rahat oyunu, rolü- ü çok iyi anlamış olmasıyla belli bir sınırın Ötesine çıkı- yor, tiyatronun geleceği hakkında ümitler veriyor ve âdeta Anne Frank rolünü bile gölgeli- yordu. Uğur Başaran, Frau Van Daan rolünde güzel bir kompozisyon çize- rek, seyirciye eski Ugur Başaram aratmadı. Herr Van Daan rolünde Sadettin Erbil, bu güne kadar kendisinden görülmedik mükemmellikte bir oyun çıkardı Seyirciyi şaşırtan — şeylerden biri de, her nedense program mecmuasın- da ismi unutulan Salih Tozandı. Sa- lih Tozan dişçi Dussel rolünde yavaş yavaş hafızalardan silinmeye başla- yan tarafı ile seyircilerinin yeniden lâalblerını feth etmenin yollarını bul- u. Herr Kraler'de Zafer Önen, Mar- got Frank'da Aysel Dinmez, Mıep de Ayten Güvenç arkadaşlarına ayak uydurabilmek için gerçekten canla başla çalışıyorlardı. Karaca Tiyatro artık yolunu bul- muştu. Gerçek başarının, elindeki de- ğerlerle de mümkün olduğunu anla- mıştı. Küçük Sahne K ne, istikrarsız bir iktisa- di polıtıka grafiği gibi, — inişli çı- kışlı bir yol takıp etmekte devam e- diy Tam Üümitler kuvvetlenir, bu tıyatro duzelıyor derken bir de b kı- yorsunuz, bir oyunla seyirciyi hayal kırıklıgına ugratıverıyorlar Gerçi program m sının n sayısının baş yazısı Buyuk 1ddıalar1mız yok. Tiyatroyu — seviyoruz herkese de sevdırmek için elımızden geleni yapı- oruz. Hepsi bu." diye yaptıkları işi bir tevazu !Yadesi 1le örtmeğe çalışı- yorama,gününde aşağıda tekiddiamız u gün in?" Ketimizde bunun az şey olma Bir ve yararlı, guzel ve gerekli düşündüğümüze * diyerek ortaya koydukları yararlı, güzel ve gerekli işlerin olduğuna Hatıra Defteri"nden bir sahne Umulmadık — taş.. kendi kendilerine inanıveriyorlar. Ya- ni o "tek" dedikleri iddia kocaman bir şey oluyor Haydi yararlı ve guzel olup olmadıkları bir kenara bırakı sın ama “gerekli" hükmüne varabıl" mek için nereden hareket ediyorlar? Gerekli olan nedir? — Bernard S'haw'ı oynamak mı? Pekâlâ. "Çiko- lata Asker "i oynamak mı? Eğer ga- ye Bernard Shaw'ı Türk seyircisine tanıtmâksa onun başka bir oyununu bulmak imkânsız mıydı? Denebilir ki eldeki imkânlara uyan bır bu oyun vardı; Eldeki imkân nedir "Çikolata — asker" de rol alan hemen bütün oyuncularda görülen tek hususiyet diksiyon — hatasıydı. Çok kere sahnede kimin ne dediği anlaşıl- mıyordu. Bu Binbaşı Petkoff'u oyna- yan Bilge Zobuda da böyleydi. kızı rolündeki Zerrin Arpadda da. Buna karşılık denebilirdi Bilge — Zobu sahnede sevimliydi, tatlıydı ve seyir- ciye Petkoffu vermesini biliyordu. Zerrin Arpad ise kostümlerde son de- rece muvaffak olmuştu. Ama bunlar yeter şeyler degıldı Seyırcı kulakları- nı tıkıyarak eseri bir pandomim gibi âeyretmek için tiyatroya gelmiyor- u. Eseri sahneye koyan ve Yüzbaşı Bluntschli rolünü de oynayan Tunç Yalmana gelince oyunu eme tün yükü omuzlarında oldugu halde tempoyu ağırlaştırmak için elinden geleni yapıyormuş gibi bir hali var- dı. "Çikolata asker" Duygu Sağır- oglunun nefis dekorları — haricinde Küçü Sahnenin idarecileri, oyun- ve seyırcılerı irin hç e yararlı, güzel ve gerekli" bir tiyatro hareketi olamadı 31