YURTTA OLUP BİTENLER sordu. Dekanın cevabı kısa ve kati idi: man, bakın doğru söyle- mişim diyebileceğim" Gazetecilere hiç bir şey söyleme- mekte ısrar eden Dekanı konuştur- mağa muvaffak olan talebe -ki as- lında becerikli bir muhabirdi- teşek- kür ederek telefonu kapadı. Sonra da cebenden takvimini çıkararak he- sap etti. Önümüzdeki Salı nisanın se- kizi etmekteydi ve o gün İstanbul U- niversitesi Hukuk Fakültesi birinci sınıfında saat 11-13 arasında Esas Teşkilât Hukuku dersi Vardı. Profe- sör Hıfzı Timura Ufak bir "Bir Ni- san" oyunu oynamış olan muhabir kendi kendine gülümsedi. Demek ki Kübalının 8 Nisanda kürsüsüne dön- mesi kesinleşmişti. "Aman doktor, canım doktor" Profesör Hıfzı Tımurun Salı sabahı telefonda bu kadar sık aranması- nın sebebi bir gün Önce bazı profesör- lerle Başbakan ve Millt Eğitim Ba- kam arasında yapılan iki görüşmenin mahiyetinin tam olarak anlaşılma- ması idi. Hatta oyle ki, bir kac bü- yük gazete bu görüşme haberini atla- mıştı bile. Tabii ertesi sabah da bütün muhabirler Profesör Timura baş vur- mağa başlamışlardı. Zira Prof. Ti- ımur daha önce verdiği bir beyanatta geç Nisanın beşine kadar Küba- lının kürsüsüne iade edileceğini söy- lemişti. Madem ki Martin son günü, Kübalı hâdisesine karışan bazı Pro- fesörler hem Başbakan, hem de Milli Eğitim Bakam ile görüşmüşlerdi, el- bette bu görüşmelerde Kübalı mese- lesi bahis mevzuu edilmişti. Muha- birler bu konuşmalarda ne gibi ka- rarlara — varıldığını öğrenmek isti- yorlardı Ama doğrusu Pazartesi gü- nü Vilâyette-Başbakanla görüşen Ek- rem Şerif Egeli ile Kâzım İsmail Gürkan bu hususta hiç bir şey söyle- memişlerdi. Bilinen, toplantının iki saat kadar sürdüğü idi. Akşam ise meşhur dört kişilik "arabulucu" he- yetten üç kişi Timur, Egeli vs Gür- han- Hilton Otelinin Lâlezâr salo- nunda Milli Eğitim Bakam Yardım- cı ile iki saat kadar süren bir gö- rüşme daha yapmışlardı. Bu toplan- tıda -ne hikmettir bilinmez- İstan- bul Unıversıtesı Rektörü ve dört ki- şilik "arabulucu" heyetin — başkam durumundaki Profesör Ali Tanoğlu hazır bulunmamıştı. Lâlezar salo- nunda iki saat kadar süren toplantı- dan sonra muhabirler profesörleri tam dışarı çıkarlarken yakalamışlar ve neler konuştuklarını sormuşlar- dı. Prof. Kâzım İsmail Gürkan bu sualleri: "— Çok ahbabça bir toplantı idi. Hem biliyorsunuz, ben Vekil Beyi tedavi edıyorum Bu arada muayene de ettim" diye — cevaplandırmıştı. Muhabırlerden biri dayanamamış: Dekan Hıfzı Timurun da dok- torlugu var mıiıdır." Gürkan bu suale de: "— Evet Hukuk doktorudur" ce- 12 diye sormuş, vabını vermişti. Profesör Ekrem Şerıf Egeli — ise "Lâlezarda ne oldu?" sualini: "— Lâlelere baktık, havaıyattan konuştuk" diye cevaplandırmıştı. Milli Eğitim Bakanı Yardımcıya "Kübalı ne zaman kürsüsüne döne cek?" diye sorulduğunda "belli değil" cevabı alınmıştı. Neler konuşuldu? ütün bunlar olup biterken hâdi- selerden en az haberdar olan, Ba- kanlık emrine alınmış olan Profesör Hüseyin Nail Kübalı idi. Kübalıya telefon edip, olup bitenler hakkında malümat isteyenlere Kübalı: Prof. H.N. Kübalı Her gidişin bir dönüşü vardır ” — Ben birşey bilmiyorum, sizde yeni haberler var mı?" diyordu Pazartesi sabahı saat doküzda Vilâyette yapılan ve Başbakanla ıkı doktor -ama tıp doktoru- Profes ofesör arasında geçen konuşmada sözlerin ağırlık merkezinin, Üniversite mese- lesinden çok Üniversite Ogretım Ü- yeleri Yapı Kooperatifi arsası üzeri- ne teksif edildiği sanılıyordu. Zira bundan iki hafta evvel Universite şe- refine verilen zıyafette Başbakan Va- kıflar U Müdürünü çağırtıp, yıl- lardan beri halledilemiyen arsa me- selesini hâl için mukavele imzalat- masına rağmen İs bitmemişti. Eski İtalyan Sefaretinin arkasındaki mil- yonlarca değerindeki arsanın Üniver- site ogretım Üyeleri Yapı Koopera— tifine devri hususunda yeni zorluk- lar belirmişti. Pek muhtemeldi ki Prof. Egeli ve Prof. Gürkan vilâvet- te yapılan toplantıda bu — güçlükleri Başbakana arzetmişler, manilerin bir Atiraj li(_ierliğir_ıi an evvel kaldırılmasını istemişler- di. Belki bu konuşma sırasında bir ara Kübalının durumu da bahis ko- rusu edilmişti. Akşam üzeri Hilto- nun Lalezar salonunda Milli Eğitim Bakanı ile yapılan toplantıda ise, her ne kadar "havaiyattan" bahsedildiği iddia ediliyorsa da, bu havaiyat ara- sına son zamanlarda iyiden iyiye ha- vaiyattan bir mevzu haline gelen Kübalı mevzuunun da girdiği anlaşı- lıyordu 'Poıson d'avril" Nısanın sekizinde pek mümkündü i saat 11 - 13 arasındaki Esas Teşkilât Hukuku dersine girecek ta- lebeler karşılarında kürsünün asıl hocası Kübalıyı bulsunlar. — Yapılan temaslar ve konuşmalar bunu göste- riyordu. Ancak İktidar ileri gelen- leri bu kürsüye dönüşün kendileri i- çin Nisan ayını zehir eden bir hâdise mahiyetine bürünmesini ıstemıyorlar* dı. Kubalının kürsüsüne dönüsünün mümkün olduğu kadar âlâyişsiz ve nümayişsiz olmasını arzuluyorlardı. Hareketlerini de buna göre ayarla- mışlardı. Kübalı kürsüsün» döne- cekti. Dönecekti ama bu dönüş, tale- beleri ve gazeteleri “kazanılmış bir zafer” sarhoşluğuna büründürmeme- i. Bilinmeliydi ki Kübalı kürsü- süne dönmüşse, bu tıpkı Kübalının Celâl Yardımcının Bakanlığı emrine alınması gibi, üst makamlardan ge- len bir emirle mümkün olmuştur ve bundan dolayı duyulması gereken his "muzafferiyet” — değil, sadece “"şük- ran" olmalıdır. Bakırı "Gülme komşuna.." Bu haftanın başında Pazartesi sa- bahı Hürriyet gazetesini ellerine alanlar, birinci sayfanın eteğinde bir yere, iki ince siyah çizgi içinde sı- kıştırılan rakamı gözleri fal taşı gibi açılarak durakladılar. Çok tutunmuş bir halk gazetesi ola- rak Hürriyet, yıljardanberi Babıâli de elinde tutuyordu. Bu liderliği tescil etmek istermişçesine de. her gün gazetenin birinci say- fasında, dip köşelerden birine, — bir gün evvel kaç adet basıldığmı yas- mayı âdet etmişti. Bu rakam son za- manlarda ortalama olarak — 240-250 bin arasında oynamakta idi. Ama Hürriyet geçen haftanın başında, son bir gayretle, bu tirajı birden bu güne kadar Türk basınında hiç bir gazetenin çıkarmadığı bir se- viyeve -302630 rakamına — çıkarmış ve âdeti olduğu vechile de "Hürriye- tin dünkü nüshası 302630 adet ba- sılmıştır" diye yazarak, — kendisiyle rekabet etmeğe çalışan bazı gazete- leri adeta atlatmıştı Ancak Hürriyetin şahınlerı Türk basınının -gene kendilerine ait- en büyük tiraj rekorunu -biraz da ka- sıtlı olarak, egale ederken, bir daha bu derecede bir baskı sayısına -kâ- ğıt tahsislerinde yapılan ayarlama yüzünden- erişemiyeceklerini biliyor- AKİS, 5 NİSAN 1958