YURTTA Yurdoğlunun başkanlığındaki yeni nesil, tamirin artık kendilerinden bık- mış bul nduğu eskileri nakavt et- mişleri Hakıkaten o gün İzmir heyecanlı günlerinden birini yaşamıştı. Yalnız C P. mensupları değil, tarafsız- lar ve Demokratlar da karşılaşmanın neticesini merakla heklıy ı Zi- ra tzmirde önümü mlerin akibeti büyük olçude bu kongrenın kararıyla alâkalı bulunacaktı. Kong- renin yapıldığı meşhur Köşk sine- ması hıncahınç dolmuş, iki tarafa Mensup delegeler salonun sağım solunu tutmuşlardı. Müzakereler de son derece ateşli geçmiş, iki tarafın başkanları olan, Dr. Lebit Yurdoğlu Ve Selâmi Savran defalarca kürsüye gelerek görüşlerini müdafaa etmiş- lerdi. Fakat toplantınııı başında gö- rülmüştü ki gençler kongreye hakim- dirler. Nitekim saatlerce süren konuş. malardan sonra kongre Yurdoğluna itimad, Savrana ademi itimad oyu vermişti. Böylece, kavga kapanıyor- du. Ama kongreden her iki tarafın da alması gereken dersler vardı. Dr. Yurdoğlunun daha "demokratik" ha- reket etmesi lüzumu ortadaydı. Kong- relerin daha mutecanıs idare heyet- da gorunmelennın partiyi tamirde za- yıf, düşürdüğünü anlamaları şarttı. Fakat neticeye şaşmamak lâzımdı, zira Türkiyenin pek çok tarafında C. H. P böyle bır ıstıhaleyı geğirmekle meşgul tadı Yeni şartlara a yenı kaıdeler İ zmirde bu mücadele devam eder- ken bu hafta Ankarada daha bü- yük çapta ve ehemmiyette bir "de- mokratik kavga" tesirini hissettiri- yordu. Partıye yem şartlara uygun bir çeki düzen vermek lâzımdı. Bu hareketin öncülüğünü Meclis Grubu yapıyordu. Partide hemen — herkes müttefikti ki onumuzdekı seçimler- nin işbaşına gelmemesı bir surprız alacaktır. Bu görüşü, De- mokratlar bile paylaşıyorlardı. Fa- kat buna lâyik olmak gerekiyordu. Tüzüğü itibariyle C.H.P yeni şartla- ra uygun değildi. Üstelik tüzüğün eksikliğim Genel Sekreterin şahsıye- ti partililere büsbütün acı şekılde is. settiriyordu. Kasım son Za- mal nlardakı . tutumuyla Ankarada aşırı derecede sevimsiz olmuştu. Ye- ni gelen milletvekilleri Genel Sekre- terlerini yakından tanımak fırsatım bulduklarında inanılmaz bir — hayal sukutuna ug'ramışlardı Kasım Gulek muyd . Onun, nünün gölge- sıymış gıbı Meclısten nikâh mera- simlerine, her yerde Genel Başkanın yanında yer' alabilmek için çırpınış- ları göze batıyor ve ıstıh uyan: dırıyordu. Kendini gös ek içın luzumsuz çıkışları, dedıkodulara yol açan tutumu hep tenkıt mevzuuydu Genel Sekreterin mevkıının adamı" olmadığı hakıka C. P. nin b yem devresinde kendim daha İiyi gös- teriyordu. Başkentte kalmak, ora- 10 OLUP BİTENLER, Lebit Yurdoğlu Nakavt eden boksör da çalışmak gezici Genel Sekretere yaramam Fakat dogrusu istenilirse C.H.P. nin aklı başında bir çok ileri geleni meseleyi Genel Sekreterin göster- mek, 1stedıgının aksine bir "Kasım ek meselesi" olarak ele almıyor- lardı. "Kasım Gülek meselesi" yoktu, kıfayetsız bir bünyenin ortaya koy- uğu aksaklıklar vardı. Partililerin bunun üzerinde, şahıs çekişmeleri- nin çıkarak — düşünmeleri lâzımdı. Kurultaya kadar dertler teş- rih edilmeli, bu seferki Kurultay şakşak Kurultayı olmamalıya Eğer C. H. P. hakikaten iktidarın 1 numaralı namzediyse, bütün ma- rifeti P. nin hatalarından bekle- memek zorundaydı Parti, daha uzun aylar kaynayan, fakat içindeki ye- meğin pişmesi, leziz hale gelmesi için kaynayan bir kazan — manzarasını göstermekte devam edeceğe benzi- Laisizm Havanda dövülen su aşbakan Adnan Menderes Büyük Meclise gelmemekteki ısrarı yü- zunden bu haftanın basında hayatı- nın büyük fırsatlarından birini kaçır- dı. Eğer Pazartesi günü salona girip hükümete ayrılan sıradaki yerini al- saydı, bir müddetten beri kendisini düşündürmekte olan bir meselenin hal çaresini elıyle koymuş gibi bu- lurdu. Hakikaten D. en ateşli miting hatıplerınden biri olan Konya milletvekili Mustafa Runyun kürsüye çıktı ve dedi ki: "-Arkadaşlar. ünya politikası- nı tedvır eden buyuk milletler dost- luk temini için milyarlarca — para sarf ediyorlar. Bizim milyarlarca pa- ra sarfetmemize lüzum yoktur. Bütün islâm âlemini peşimize — sürükleme- memiz, kendimize bendetmemiz ka- bildir. Şimdi müzakeresini — yaptığı- mla kanun nevinden bir kaç kanun daha çıkartsak, mesele tamamdır. O sırada B.M.M. de müzakeresi yapılmakta olan kanun teklifi, bir milletvekilinin tabiriyle, "Haşa, Al- lahı kanun himayesine almak iste- yen" bir tasarıydı. Tasarı Nevşehi- Ürgüplünün şöhretli biraderi Münip Hayri Ürgüplü tarafından verilmiş- ti. Ürgüplü, Allahı ve Peygamberi veya mukaddes "şey"leri tahkir e- denlerin şiddetle -üç seneye — kadar hapis, cezalandırılmasını Gerçi Ceza Kanununda din hürriyeti- ne karşı işlenecek suçların — cezası vardı. Fakat Nevşehir milletvekili, gene bir mılletvekılımn tabiriyle -"Hâşâ, Allahı ve Peygamberleri de kanun himayesine almak" niyetindey- di. Adalet komisyonu teklifi, ekseriye- ti itibarile uygun bulmuş ve umumi heyete sevketmişti. Fakat Pazartesi günü görüldü ki, mevzuun demago- jiye son derece müsait bulunmasına rağmen umumi heyet meseleyi hafi- fe almayacaktır. Müzakereler "dini vaız"lar şek- linde başladı. Arka arkaya altı De- mokrat hatip tasarıyı övdüler ve ak- si ıddıa edılıyorumuş gibi Türk mil- letinin dinine ne kadar bağlı bulun- dugunu anlattılar Bu arada bazı ya- zılardan itinayla seçilmiş bir kaç cümle bulup okuyarak sanki Türki- yede, dinine bağlı bir millet olduğu- nu bizzat itiraf ettikleri Türk mil- letinin memleketinde din aleyhinde bir cereyan v avasım yarat- maya kalkıştılar Bır grup kendileri- ni alkışladı. Akı hatibi takiben he- men bir "kifayeti müzakere takriri" dayandı. Fakat Başkanlık tasarının aleyhinde ve üzerinde konuşacak ha- tiplere de söz vermeğe — mecburdu. unun üzerine evvelâ C. H. P den. Kâmil Boran, meseleyi asıl sekliyle, demagojiden kurtararak teşrih etti. Hâşâ Allah, kanun himayesine alı- nabilir mıydı" Bız kimdi h kanunla korum. Böyle bir şey, hıç bır yerde yoktu Gerçi Adalet Komisyonu Toskana- dan Sardunyaya bir çok devletin Ce- za kanununu taramıştı. Ama bunlar ne ifade ediyordu? — Yani bundan sonra, indunun ddes ineğine hürmetle mı mukellef tutulacaktık" Zira o da bir "mukaddes şey" değil miydi? Vaziyeti Kara — milletvekili Sırrı Atalay daha hukuki Ki tiği madde "ferdin ki imanım tahkir" derpış ediyordu. Yoksa "Allahı tah- kir" diye bir suç ihdas etmiyordu. Allahi tahkir kimin haddineydi ki, dünyayı yaftanı biz o dünyanın sa- AKİS ,22 ŞUBAT 1958