verilmesini yasak etmıştı Fakat Kır- dar başka bir formül bulmuş, yeni a- çılan tesislerin üzerine mermer plâka- lar astırmaca başlamıştı. Plâkaların de "Bu tesis, bilmem kimin Cumhurbaşkanlığı, falancamn baş- bakanlığı ve Dr. Lütfi Kırdarın Vali- liği sırasında inşa ettirilmiştir" me- alinde ibareler kazdırtmıştı. İnönü- nün Taksime dikilecek meşhur hey- keli de onun parlak fikridir. İstanbulda — yıldırımları üzerine fazla çekmeğe başlayan Dr. Kırdar oradan l949 da alındı ve gene İnö- nünün desteğiyle bir ara seçiminde Manisa mılletvekılı oldu. Fakat 1950 de seçimleri kaybetti. Ertesi sene yapılan ara seçiminde partisi -C.H. P.- onu Necmeddin Sadakla beraber İstanbuldan aday gösterdi. Kırdar gene kaybetti. İki hezimetten sonra rotasını değiştirmeğe — başladı. Bir ara İktidar onun vasıtasıyla C.H.P. içinde sondajlar yaptı, fakat bu son- dajlar iltifat görmedi. Kırdann ken- disine yapılan sondajlar ise müsbet netice verdi. E İstanbul Valisi 1953'de partisinden ayrıldı. İddiasına göre C. H. P. "fazla sert" politika yapıyordu Kendisi ise mutedıldı Bu- ün D.P. içinde ve Men s V. Ka- binesinde bulunduğuna gore demek ki de, Menderes V. Kabinesi de "mutedil politika" yapmaktadırlar! Doğrusu 1stenılırse bu fikri Kırdarla paylaşanların sayısının fazla olduğu Eski İstanbul valisi 1954 seçımle— rine- "D.P. lstesınde mustakıl etıke— tiyle girdi. 195?'d t sıfatıyla Sağlık Bakanlıgına getırıldı Derdin başı Kırdar, Sağlık Bakanlığı makamı- na oturur oturmaz ilk iş olarak müzmin bir dert halinde bulunan ilâç meselesmı halledeceğini ifade etti. Fakat Türkiyenin ilâç derdi öyle sa- de suya beyanatlarla halledilecege pek benzemiyord nm zisi bir hayli eskıydı Ta 1963 senesine kadar uzanıyordu. Ekselans Fatin Rüş tü Zorlunun liberasyon fiyaskosundan sonra, memleketteki diğer bütün it- hal malı istihsal ve istihlâk madde- lerinde olduğu gibi, ilâçta da dar- lık baş göstermişti. Memleketin malı kaynak ve ihtiyatlarının cömertçe rafı neticesinde, ilâç ithali için 1ht1— yacı tam manasıyla karşılayabilecek döviz tahsisi imkânsız hale gelmişti. Tıp ilminin her geçen gün biraz daha tekamulu vatandaşların her gün biraz daha fazla ilâca düş- künlüğü, Türkiyede ilaca vaki talebi her geçen yıl B 15-20 — nisbetinde yukseltıyordu 1953 den bu yana, bir taraftarı ilâc vaki — talep süratle yükselirken, dıger yandan da ilâç it- hali için yapılan döviz tahsisleri esas. lı şekilde düşüyordu. Böylece beş se- ne temadi eden alâkasızlık ve ihmal şimdiki dramatik dununu yaratmış- tı. Elde mevcut gayrı resmi 1statıs— tiklere göre, 1950 bu yana ilâç ithali için realize edilebilen tahsisler Şöyleydi AKİS , 22 ŞUBAT 1958 SAĞLIK Sene Ham madde T. L. Müstahzarlar T. L. 1950 İstatistik yok 17. 000. 000 1951 - 25. 000. 000 1952 - - 28. 500. 000 1953 - 18. 500. 000 1954 5. 320. 000 30. 000. 000 1955 & 250 000 30. 000. 000 1956 9, . 000 10. 000. 000 1957 Henüz lıasır değil hiç yok Ancak 1957 senesi zarfında E.P.U. memleketleri ile yapılan hususi anlaş- malar sayesınde fındık ve pamuk ih- racına mukabil biri üç, diğeri de 1.5 milyon dolarlık iki parti müstahzar ve ham madde ithal edilmişti. Ama bu da derde deva olabilecek mahiyet- te değildi; Delık büyüktü, yama pek küçük kalmış Yerli ilâçlar emlekette yerli ilâç sanayii, gerçi şayanı şukran bir tekamül kaydediyordu. gün için Türkiyede 106 ilaç fabrika Ve laboratuvarı mev- cuttu. Bunlardan dürt tanesi (Sguibb, Abbot, —Wander ve — Türk-Hoecht) 6224 sayılı Ecnebı Sermayeyi Teşvik ve Koruma nununundan istifade edilerek kurulmuştu Şimdiki halde, yerli fabrika ve laboratuvarlar, mem. leketin ilâç ıhtıyacının 9 85'ini kar- şılayabiliyordu. e kalan da, Müstahzar olarak dış memleketlerden ithal ediliyordu. Sağlık Bakanlığı, yerlısı yapılmıyan müstahzarların sa- yısını 87 olarak tesbit etmişti. Bun- lardan sadece 46 sı birinci derecede hayati ehemmiyeti haiz bulunan müs- tahzarlar kategorisine sıkıştırılmıştı. Ama bir nokta üzerinde bilhassa dur. mak gerekıyordu O da, ilaç sanayi- imizin, şeker ile alkol ve glıkoz gıbı hariç, memleketlerden bıl il çok basit olanları maddesini dış D. P. Türkiyesinde gözlükçü Gözlük afişte kaldı hassa İsviçre, Batı Almanya, Fran- sa, Birleşik Amerika ve Belçikadan getırtmemızdı Yerli ilâç sanayiinin istihsal kapasıtesındekı artış tetkik edildiği takdirde bun 1954 de 50 1955 de 65, 1956 da 1se 87,5 milyon d olduğu göze çarpıyordu Yerh 1laç sanayıının ham maddesi veya, müstahzar olarak ithal ettiğimiz ilâçlar için lüzumlu dövizin kısmı küllisini İ. C. A. (Milletlerarası Iş— birliği Idaresı) yardımla rında lıyorduk. Yani etimizi de tumuzu de, ekmeklik buğdayımızı da ğı- 1 da, peynirimizi de saglayan Bır leşık Amerika olması aydı halimiz ni- ce olacaktı? "lstıkbalın müreffeh ve mesut Türkiyesi" edebiyatı karnımızı doyuracak, hastalığımıza deva - cak mıydı? Bir de Sağlık Bakanlıgı— elinde, hayati ehemmiyeti haiz ılaçlara sarfedilmek — üzere her ay 100 bin dolar mukabili transferli do— viz ihtiyatı bulunmakta idi. 1957 se- nesi başından itibaren aksamadan devam eden bu usul sayesinde, her tarafından akmakta olan damın en büyük deliklerini geçici de olsa tıka- mak mümkün oluyordu Iİthal müstahzarlar Saglık Bakanlığı, tıbbi müstahzar ithal edılebılmesı kette muadilinin yapılamaması (He- parin, Liehemine gibi) veya ihtiyacı karşılayamaması (antibiyotikler gibi) alde memlekette yapılan ve ih- tıyaca yeten ilâçların ithal yurda sokulması yasaktı. En darlıgı hıssedılen ithal malı ve bilhas- derecede hayati ehemmi- yeti haız müstahzarlar kategorisine giren ilâçlardı. Türkiyede, tıbbi müstahzar ve ilâç ham maddesi ithal eden firmala- rın sayısı 120 ye yakındı, 1957 yılın- a Türkiyede 130 milyon T.L. karşı- lığı ilâç sarf edilmişti. Meblâğın dok- san milyonunu yerli sanayi, yirmibeş milyonuna ithal malı tıbbi müstah- zarlar ve onbeş mılyon unu da ecza- ne laboratuvarlarında havanda dö- vülen "Magistral" ilâçlar doldurmuş- lardı llaç ithalâtçısı firmalar, tahdit, ler ve döviz do layısııle fa- aliyetlerini tatil etmek zorunda kalı- yorlardı. Esase İ leketlerı de Turkıyeye kredıyı kesmışlerdı cak peşin para ile mal gonderıyorlar di. Bazı firmalar birbuçuk, iki sene vade ile, o da çok az miktarda tes- limat yapmaya devam edıyorlardı ma, bunun ne kadar süreceğini kes-. tirmeğe imkân yoktu. Üstelik mağ- 17