eski müessese müdürü, her halde durup dururken geçen ayın ortasın- da Ankaraya gidip gelmemişti. Ocak ayının ilan bilançosunun es- kisine nazaran pek de farklı bir şe- kilde kapatmayan, fakat İktidarın anladığı manada "adam olmaya" ya- naşmayan bazı büyük gazetelerin patronları Şubat başında yeni bir en- dişeye kapıldılar. Ocak ayını veya böyle atlatmışlardı i S dam olmayan"lar için iyice kısılırsa Ama bu endişe boşunaydı. Zira Şu- batın ortasına gelindiği halde yeni- den ilan kontenjanı tespit etme yo- luna gidilmemişti ve gidileceğe de benzemiyordu, iktidar, tedbirin tam bir fiyasko ile icelendiğini gör- ştü. Hususi ilân sahipleri Iktıda— rın tâyin ettiği değil, kendi leri gazeteye ilân vermeyi tercih e- diyorlardı. Bunu ise, polis tedbirle- riyle önlemeye imkân yoktu. Daha üstlerine varılırsa ilân sahipleri ilân- larını — vermeyiveriyorlardı. Sanki Arap - İsrail çarpışması enderes IV Hükümetinin gider ak aya çıkardığı hususi 11anların devlet eliyle dağıtılması ka- rarının nereden mülhem olduğu ya- vaş yavaş anlaşılıyordu. Aradan ge- çen bir iki esrar perdesini hayli aralamıştı. Bu, Babıalıde dolaşan ri— vayetlere göre Yeni Sa - nin ha şmettık sahıbı Sefa Kılıçlıoglu— nun büyük ticari dehasının bir mey- vasıydı. Kılıçlıoğlu İstanbulda bulu- a hususi ilân şirketinin en bü- yüğü olan ve hemen hemen bir tröst manzarası arzeden - Sama- non- Hol İlâncılık Şirketiyle bir tür- lü geçinemiyordu. şirketle arası hayli zamandır bozuktu. Kısaca Hofer diye anılan ilâncılık şirketi, basın piyasasının büyük kuvvetle- rinden biriydi. Gazetelerin bir kredi bankası olarak, geniş bir hit yapmıştı. Tamamıyle ehil tarafından idare ediliyor ve ilân en- düstrisini parmağında oynatıyordu. ğu musevi vatandaşlar olan ortak- lar işlerini bilen insanlardı. Sefa Kı- lıçlıoğlu, İktidarın başının basın işle- ri müşaviri olarak, etrafında topla- nan bir iki küçük gazetenin patron- larından da aldığı cesaretle — Hofere karşı bir harp açmakta mahzur gör- memişti. Ustadın güvendiği husus- lardan biri d ölerin — gazetelere verdiği ilânlardan aldığı 25 ko- misyonun pek çok patronu memnun bırakmamasıydı. İktidarın Başına anlatılmaya çalışılmıştı ki, - Hofer herşeyden evvel bir tröst olmuştur. -Orası doğruydu ya... Günün birinde küçük bir gazetenın patronu Hofer- den bizzat Beyfendiye şekvacı ol- "efendim" demişti. "İsrail aleyhinde bir makale yazdım diye, Hofer bizim cerideye ilânı kesti." Bu hususta öylesine ileri gidilmişti ki, Hoferin Araplarla aramızı açmaya kalkıştığı bile soylenıyordu Böylece "Basım yola getirme" kampanyası AKİS, 22 ŞUBAT 1958 için iyi bir fırsat yakalanmıştı. Bir taşla iki kuş vurulabilir, hem Türk basını Hofer gibi bir tröstten kurta- e basına yenı bir ders ve- rılebılırdı Ancak, bütün bu gayretler arasında unutulan bir nokta vardı: Hofer, öyle olur olmaz darbelerle yı- kılacak bir müessese değildi. Bu tec- rübeyi çok daha, önceleri -hem de İs- tanbulda tek büyük gazete olarak Cumhuriyet — varken- Yunu i apmaya kalkışmış, fakat sonradan vazgeçmiş ve Hoferle iyi münasebet- Bir Mektup Sayın Metin Toker Akis Başyazarı iymetli AKİS'i ın bu hafta çıkan nushasında am olma baslıgını aşıyan sütunda kta k mızdan bahisle meselenin sekil de- ğiştirip bir Grup ve Merkez ihtila- fi haline geldiği yazılıyor. Hâdise- lerin size nasıl aksettirildiğini bilmi- e bulunmaktan zevk almak benim hnynm değildir. hususî, ne de çekişmelere düşmedim. Umumiyetle tenkidlerim olabilir. İnandığım prensiplerin reh- berliği için kendi içimizde dahi fi- kirlerimi savunmaktan ınmam. .H. in monolithigue bir te- şekkul halıne gçelmesine taraftar 0- lamayı Çünkü tenkid ve mahküm ettiklerimizi taklid edemeyiz. De- mokratik olmayan âdet ve itiyatlar- la, politik kötü huylarla, ruhları kemıren şuph lerle mucad le eder ken tutumla - Yanlış anlayışlara mey- an vermemel çn bu satırlara bir kösenizde yer menizi saygıla- rımla rica ederım Faik Ahmet Barutçu ler tesis etme yoluna gitmişti. Hofer de bunun üzerine, cemile olarak, ba- şına bir Türk ıdarecı -Kemal Salih Sel- getirmişti. Aradan geçen yıllar ise oferi — ço aha fazla kuvvet- lendirmişti. — Niteki husust ilanla- rın devlet elıyle dağıtılmasını kararname yürürlüğe girdikten son- ra, tasfiye edilmesi beklenen Hofe- rin fâaliyetine devam ettiği görül- dü. Bütün ilân piyasasını hâlâ elinde tutuyordu. H ılanları gene ka bul l edıyor ve T Bırlıgı Res— r leyhinde çalışan ga- zete patronlarına bu ilânların gitme- si iç linden geleni ard koy- muyordu. Müşterilerinden ©© - ne koparabilirse. aldığı servis ücre- YURTTA OLUP BİTENLER tiyle geçiniyordu. gazetelerden başka afişlere, sinemalara, radyolara ak- ması çin azami gayret gösteriyor- Bu ise İktidarın yumurta veren bir tavuğu tek yumurta sinden farklı değildi. dar olsa, Hoferin idarecileri arasında da Sefa Kılıçlıoğlu kadar İktidara -başka karabetlerle- yakın olanlar vardı. Üstelik seçimlerin arifesinde Hoferin İktidara yaptığı maddi yar- dımlar kolay kolay unutulmıyacak kadar büyüktü. Nihayet Hofer, İkti- dara sevimsiz -en büyük gazetelerin haricindeki- gazete ve mecmualara kapısını kapayarak sadakatını gös- termemiş miydi? Aradan bır aydan Hususi ilânların sahalara meselâ dü ki, bindiği dalı kesmektedir. Bu- nun üzerine bir vakitler inkâr edi- len prodüktörlerin tanınması — yo- luna gidildi. Prodüktörlerin Türk Ba- sta Birliği Resmi İlânlar Limited Or- taklığı vasıtasıyla gazetelere vere- cekleri ilânlardan B 10 komisyon al- maları kabul edildi. Hofer, Kılıçlıoğluna karşı zafer kazanmıştı. İşte, Yeni Sabahın sahibi Mende- Nuri Said Paşa gıbı devlet bü- bakanları 'mühim adama- daıresıne dört bü- bundan sonra davet ediyordu. Davetini Vatana ka- dar uzatmak cesaretini göstereme mişti, zira oradan alacağı cevabı muhtemelen tahmin ediyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymamış, "İk- diği arkadaşları, attıkları adımlardan fazlasını atmak istememişlerdi. Yazık olmuştu gayretlere! C.H.P. Devam eden mücadele u haftanın başında Ankarada bir gece. bir çok C.H.P. li telefonla kendilerine verilecek bir haberi bek- liyordu. Haber, aslında "teşkilâta ait mahalli bir haber" Ama . P. nin içinde olup bıtenlerı bılen— ler buna hususi bir ehemmiyet ver- mekte haksız değillerdi. fevkalâde bir il kongresi zipleşmiş olan gruplar kozlarını her- kesin önünde paylaşacaklardı. Doğ- rusu istenilirse hizipleşme, şahısla- rın birbirlerini çekememelerinden gelmiyordu. Meselenin kökü daha de- rinlerdeydi. "Tek parti C. H. P si" nin bilinen şahsiyetleri, kendilerine bir takım Iemsilciler bularak "Çok pa C H, P si"nin temsılcılerıne karşı seçimlerden sonra mücadele mışlar ve ilk raundu sayı hesabıyla kazanmışlardı- (Bk. AKİS. sayı 193) Fakat genç C. H. P. liler kendilerini mağlup olmuş saymamışlar ve fev- kalâde kongre istemişlerdi. — Böylece İzmir teşkilâtının kimi tutup kimi tutmadığı anlaşılacaktı. İşte, hafta- nın başında yapılan kongre oydu. Gece Ankaraya gelen haberler pek çok kimseyi sevindirdi. Dr. Lebit