SAĞ LI K T 4 Hâçlar Ne ararsan bulunur... elâşlı hareketlerle eczanenin ka- pısını açıp içeri giren trençkotlu genç adam zgahın gerısınde duran beyaz onluklu kalf: Xamamına yahut Dra- mamina bulunur mu?" diye sordu. Beyaz önlüklü eczacı kalfası alış- kın bir hareketle başını yukarı doğ- ru sallamakla iktifa eti; Solgun be- nizli, telâşlı müşteri canından bık- mış bir tavırla geri döndü. Dokunsa- lar ağlıyacakmış gibi bir hali vardı. czanenin ancak içeri doğru itil- diği zaman açılan kapısından ikinci bir baş andı: — r apyrın var mı?" Suali soran yetmiş yaşlarında, saçı sakalı ağarmış, beli bükülmüş bir ihtiyardı. Tezgâhın gerisindeki eczacı kalfası: "Boşuna dolaşma baba, hiç bir yerde bulamazsın" cevabım verdi Eczanenin kapısı durmadan - hp kapanıyor, gelip gidenler eksik lakları kıpkırmızı olmuştu. Veznenin başındaki orta yaşlı adam gözündeki gözlüğü çıkarıp, yerine iç cebinde bu- lunan ikincisini taktı ve bir antikayı teyi gözden geçirmeğe başladı. ra da, gözlüklerinin altından genç kı- za bakarak: — Bu reçete sizin mi?" diye sor. du. Genç kız, hayır mânasına çenesini yukarıya dogru kaldırdı: Ağabeyimin" Bu arada tekrar reçeteye dalmış olan gözlüklü adam kalfaya döndü "— Bizde İnhapas yoktu değil mi? Bak bakalım, kazara kıyıya koşeye sıkışmış Stapas falan var mı?" dedi. kalfa, dükkânda neyın olup neyin olmadigını gayet iyi biliyordu. Hiç düşünmeden cevap verdi: — Yok nhapas, ne Stapa ne de Stereptopas var. Bunlar tarıhe karıştı artık! Genç kız, gözleri dolu dolu: — Sabahtanberi dolaşıyorum, re- çeteyi göstermediğim eczahane kal- madı, hep yok, yok, yok dıyorlar de. " Uzatılan reçeteyi çaresizlik için- de aldı, dışarı çıktı. Aksaraydaki büyük Eczahanelerin birinde bu sahne cere- yan ederken, hemen aynı saatlerde Ankaradaki bir eczahanenin kapısı açıldı. Dükkânın sıkışık saatlerinden biriydi. İçeriye orta , boylu, esmer, gözlüklü bir genç girdi Kalfanın ah- babı oldugu belliydi. Ona doğru yürü. erek biraz da talaşlı bir sesle: 14 "- Ağabeyim zehirlendi. Mal te- peden bu yana bütün eczahaneleri a- radım, Terramycin yok. Gözünü se- veyim, şunu bul bir yerden" dedi. Beyaz önlüklü eczacı kalfası ilâ- cın adından çok zehirlenmenin nev'i ile alakalanmıştı zehirlenmesi bu, Daha 1k1 gün evvel uğradı, yoktu." Gozluklu genç cevap verdi: gribi olmuş. Bir günde iki üç grı 1n 1k1 de aspirin almış. Kasılıp kaldı. Yüz surat mosmor. Sanki felç gelmiş. Konuşamıyor, kı- pırdayamıyor, yalnızca ağlıyor. Ev- den hemen doktor çağırmışlar. Bana da haber verdiler. Gittim. Doktor kan zehirlenmesi, dedi. Yüzer mili- gramdık iki tane Terramycin yap- mak lazımmış. Ama yok işte, hiç bir yahu! birşeyi Dr. Lütfi Kırdar Yemin eden D. P. li yerde bulamadım. Ne olacak şimdi?" Eczacı kalfası da . telâşlanmıştı. Biliyordu ki Ankarada hiç bir ecza- hanede Terramycın yoktur. Çaresiz boynunu — Va llahı bunu bulmağa imkân. ok." Gözlüklü genç, en son ümidinin kalfada olduğunu anlatmak ister gi- bi bakıyordu. Hiç çare yoktu. Dok- tor Terramycin yapılmazsa hasta kurtulamaz demişti. Ne yapıp edip bunu bulmak lâzımdı. Birden kalfa- nın gözlen parladı. Belki Sağlık Ba- kanlığının ilgili dairelerinde bu ilâç bulunabılırdı Ama bunun için — de orpil" lâzımdı. "Torpil" bulundu ,fa kat Terramycin Sağlık Bakanhgının ilgili dairelerinde de — bulunamadı. Yoktu. Kalkınan Türkiyede en çok işitilen lâf olan ve Mısırdaki Sağır Sultanın bile duyduğu "yok" lâfı tırpanını bilhassa ilâç sahasında sal- lıyordu. Eczahaneler meşhur "Ne a- rarsan bulunur, derde devadan gay- rı" lâfının tam tarifi haline gelmiş- lerdi. Birçoğu "derde deva" satma- dığına göre kolonyayla raflarını dol- durmuştu. Bazısı oyuncak ticaretine bıle başlamıştı : B 40, Yok: Z 60 Hakık en bu Ssatırlar yazılırken memlekette ilâç buhranı had safha sına erişmişti. Bu yüzden boş 'ye- re ölenler oluyordu. Her şeyin pa- rayla Satın ahnabildiği, binbir çile do- lu dünyada hayattan kıymetli ne ola- bilirdi? Ama hayatın temadisi için zaman zaman elzem ilaçlar bulunamı- yordu. İnsan oğlu parasıyla, pu- luyla — rezil oluyordu Aranılan ilâçların ne miktarı bulunuyordu ne mi unmuyordu ? ' İki ay- istatistik yaptılar. Elde ettikleri netice aynıy- dı: İçeri gırenlerın sadece B 40'ı "1ise "yok" cevabını al- mışlardı Zaten şimdi pek çok dofetor, reçetelerine ihtiyaten üç beş ilâcın ismini birden yazıyorlardı. Biri bu- lunmazsa, belki öbürü bulunur diye! Ama çok zaman ne biri, ne öteki bu- lunuyordu. Eczahane sahiplerine ve kalfalarına yalvarıp yakaranlar var- Çaresiz kalıp, eczahane mes'ulle- rınden birinin kulağına eğilen ve "yokmuş ama, beş on lira fazlasına bulunuyormuş" diye ihtikârdan me- det umanlar vardı. Hasta haliyle kış- ta kıyamette sabahtan akşama kadar eczahane eczahane ilâç arıyanlar vardı. Umitsizlikten göz yaşı döken ihtiyar nine ve dedeler vardı. Boğ- avr için Neo-Dymetyse calı yavrusu ya Peteine bulamıyan veremli ağabeyisi 1ç1n İnhapas, reptopas. Stapa bulamıyan fakir genç kızlar, saralı dedesi için Artan, Parpanit bulamıyan torunlar, hamile karısı için Xamamina, mamina bulamayan telâşlı kocalar, romatiz- malı bacakları için bizzat Irgapvrın Butazolidin, Thiodecaine, Thri zine arayan nineler vardı. Memleketimizde yüzbinlence ve- remli bulunduğu resmen açıklanmış- ken Türkiy ede hani şu, kalkınan Türkiyede - Tüberküloz ilâcı mev- cut değildi. Öksürüklerin en sık nük- settıgı kış mevsiminde Codein, Dio- nin mak imkânsızdı. Eczahanele- rin laboratuvarlarında hazırlanan ve Produit Chimige adı verilen ilâç- ların ham maddesi, hemen külliyen ortalıktan silinmişti. Kahve gibi on- ların da yalnız adı hatırlanıyordu. Meselâ en basiti Acid Boric, vazelin -şu bildiğimiz alelade vazelın likidi ile de, natüreli ile de şeytanlara ka- rışmıştı. Eczaneler, münhasıran müs- tahzarları değil, yapma ilâç taleple- rini de böylece karşılayamaz bir hale gelmişlerdi. Dolmakalem için mürek- ne ise, eczane için de Codein, Dionin, Acıd Boric o derece zaruri idi. Yapacakları tetkikten evvel me- AKİS 22 ŞUBAT 1956.