SAĞLIK lüp edilmesi gıttıkçe ımkansızlaşan müşküllere rağmen, bazı tıbbi müs- tahzarların dış memleketlerden ithali *yüimnfle, gös terılen becerıksızlıkler hem pek komikti, hem d! kay- talıklarında kullanılan ve süresi yılında sona erecek olan Insülin, bir de fada, memleket ihtiyacım altı e- di sene karşılayacak miktarda ithal olunmuştu. Sonra İsrailden bol mik- tarda Penisilin getirtilmiş, dünyanın dovızı heder edilmişti, İsrail, kullan- müddeti dolmak üzere olan peni- sılınlerı Birleşik Amerika Ordusun- dan toptan ucuza almış ve şişelere doldurarak derhal Türkiyeye sevk et- talar iğnenin yapıldığının ertesi gü- nü eczanelere koşuyor, yana yakıla şikâyet ediyor ve kavga çıkarıyorlar- Arkadan da, hastahane hasta- allerjiyi gidermenin — çaresini arıyorlardı. 70 milyon balonu ağlık Bakanlığına getirilişi mil- letçe bir sürpriz olarak karşıla- nan Lütfi Kırdar, vazifesine başlar başlamaz ilk iş olarak ilâç buhranını halledeceğini telif — vesilelerle söylemişti. Ama bu buhranı hnasıl halledecektı ? Bak tıp ve eczacılık işinde ak- lına kımler geldiyse hepsim topladı. Yapılan uzun boylu müzakerelerden sonra, al aşağı, ver yukarı memleke- ti, ıçınde bulunduğu ilâç buhranın- an kurtaracak asgari bir döviz had- di tesbit edildi: 70 milyon T.L. n otuz milyonu ile ham madde, yirmi milyonu ile ecnebi müstahzar, on mil- yonu ile ambalaj malzemesi, ger lan on milyonla da sıhhı malzeme ıthal edilecekti. Eh, doğrusu hesabın bu— Kırdar da memnu sarfedilince "eskisi kadar olmasa bi- le, zaruri her ilâç bulunacaktı." Gel- gelelım yetmiş milyon nereden bulu- nacaktı? — Bulunsa bile ihtiyaca ne kadar zaman için kâfi gelecekti? Bu akımdan eczacılar Bakan kadar nikbin değillerdi. cesaretlendiren, yerli ilâç fabrikatörleri ve laboratu- varcıları olmuştu. Onlar Ba kana 30 milyon liralık iptidai madde ile 120- 130 milyon liralık müstahzar yapabi- leceklerini söylemişlerdi. Yeter ki dı? Ancak, bu işle yakından uğra- şanların aklına şöyle bir sual gelıyor -Acaba yerli ilâçlar ecnebi müs- tahzarların yerini tutabilir miydi?" İşte bu suale bir mim koymak lâ- zımdı. Gerçi şurası su götürmez bir hakikatti ki, son yirmibeş yıl içinde yerli ilâç sanayiimiz gerçekten iftihar edebılecegımız bir kalkınma göster- mişti. Ancak, yerliciler "tıbbi m tahzar ithalinden mustagnıyız hemen hemen herşeyı yapabiliriz" derken, İmin gerektirdiği tevazuun dışına çıkmıyorlar mıydı? En kü- 18 İlâç fabrikasında faaliyet Güllüoğlununki kadar nefis mi? çük hataları ile bile muazzam tehli- keler yaratabilecek yerlicilerimizin en azından iki üçyüz yıllık tradisyo- olan muasır Batı ilâç sanayiinin sevıyesıne ulaşabilmeleri için daha ir hayli zamana ihtiyaç yok muydu ? Terli ilâç sanayiini desteklemek Kırdarın hem vazıfesıydı hem de 1ş1ne gehrdı Ama her şeyden ev— bir hayat meselesıyd Az döv sarfıyla dâvanın üzerine yamalı da olsa bir perde çekmekle iş bitmeme- Gulluoglu baklava maddesi hazır olarak dışar- dan gelen ilâcı, malüm formüller- le karıştırıp istenen evsafa sokmak pek kompleks bir iş değildi. Bütün mesele, ham maddeyi ölçüp biçip, şurup, mayi veya macun haline ge- tirmekten ibaretti. Ancak, — meselâ bir Istanbullunun canı baklava çek- tiği zaman, eğer ânı varsa gidip, bu baklavayı mutlaka Güllüoğlundan almak istiyordu. Langadaki Cafer Ağanın dükkânı bana daha yakın, oradan alıvereyim demiyordu. Gerçi Cafer Ağa da, Güllüo,; glu da baklava- yı un, şeker tereyağı ve cevizden yapıyorlardı ama. bütün mesele bun- ları bir araya getırmekteydı İhtisas ve tecrübe yabana atılmıyacak şey lerdı Bugün-belki bazı yerlıcıler ha riç-hiç kimse Bayer aspirin ile bizim aspırınlerin hemayar olduğunu iddia edemezdi.' Halbuki kullanılan 1pt1daı maddeler ve formül ay lâç sanayiindeki mısallerı saymakla bitmiyecek kadar çoktu. Meselâ yerli Calsiumların damar sertliği yaptığı, dolayısıyla bazı ölüm — vakalarına rastlandığı malumdu. Ama denebilir ki bizim yerli fabrikatör de işlen- memiş Calsiumu Roch'tan alıyordu, Pfizier de. Ama arada dağlar kadar fark vardı. Yerli sanayiin bu uçuru- u doldurması için daha hayli za- mana ve tecrübeye" ihtiyacı mevcuttu. Sonra kabul edelim ki yerli ilâç sanayiimiz için otuz milyon liralık ham madde yetti. 20 milyonluk sinde eriyip gidecekti. Üstelik bütün bunlardan başka 20 milyonluk dövi- zin yarısı kredili tahsisdi. Bakalım U. kredı verecek miydi? Ekse- rıyetı Demir Perde gerisinde olan anlaşmalı memleketlerde de kimya ve 1laç sanayıı ya yoktu, ya da geliş- memişti Çaresi I lâç buhranına bir çare bulmak zamanı geçiyordu. Hasta adam memlekete hizmet edemezdi. Mersin limanının veya bilmem hangi çimen- to fabrikasının inşası bir yıl geç o- lursa gökler yarılmazdı ama bir in-. san bir defa öldü mü, artık onu dirilt- menin çaresı yoktu. Gerekli iş şu idi: Muntazam fası- lalarla, az da olsa ilâç için tahsisler yapılacak ve devam ettirilecekti. Hü- ümet sözünü tutacak; piyasaya iti- mat aşılıyacaktı. Boylece huzursuz- luk kalkacak, ithalâtçısı da, imalât- çısı da yarın başına ne geleceğim bi- lecekti. Hele muntazam fasılalarla yapılacak tahsisler biraz doyurucu olursa o zaman ilâç buhranı denen kangren büsbütün sökülüp atılacak- tı. Zira ilâç piyasası döviz kadar is- tikrar ve emniyet, de istiyordu. Yok-' sa bugün 70 milyon vereceğim de, 30 milyon ver. Veyahut bugün 70 milyon ver, ondan sonra iki sene hiçbir tah- sis yapma. Bunlar yaraya melhem o- lamazdı. Tevzi usulünü islah da şarttı. Memlekete giren veya Türkiyede imal edilip de tevzie tabı olan tıbbi müs- tahzarlar müteakiben de ciro esasına gö- re dagıtılmaktaydı Yani İstanbulda- 10 Terramycin alıyorsa, Karakösedeki farzedelim İstikamet Eczahanesi de 10 Terramycin alıyor- du. Eğer böyle bir dağıtımdan sonra gene de elde Terramycin kalırsa on- lar da eczanelerin ciroları esas tu- tularak tevzi ediliyordu. Dolayısı ile manto ısmarladıkları gibi, Anadoluya giden ahbaplarına ilâç si- parişi yeriyorlardı. Bazan da bir ec- zanenin payına, tevzi esaslarına göre, tek hastayı bile tedaviye yetmiye- cek miktarda ilâç tahsis ediliyordu. * Faraza muayyen bir iğneden altı tane yapılması lâzım geliyorsa, tek ecza- nesi bulunan bir kasabanın konten- Janına dört iğne düşü u. Tevzi sistemi, insan topluluklarının istihlâk kapasıtesıne göre — ayarlanmalıydı.. Aksi halde tevzi sistemi, karaborsa- cılığı resmen teşvikten başka birşey olmazdı AKİS, 22 ŞUBAT 1958