Haftanın içinden Bir Bakanla Hasbıhâl AKİS'in tertip ve tanzimiyle — meş- gul olan arkadaşlarını "Sıtkı Yırcalının bir tekzibi var" dediler. İtiraf ederim ki, bir an durakladım. Sayın Basın-Yayın ve Turizm Bakanının resmini kapağa koy- muş, iç sayfalarda İlân ve Reklâm işini ele almıştık. işin tedvir tarzını beğenmiyor, böyle bir tedbirin niçin alındığını anlatıyor, ilk tatbikatı açıklıyor, alâ- kalı Bakanın ise Basın — n ve Turizm Bakanı ol- mayıp Devlet Bakanı olduğunu belirtiyor, sayın Sıtkı Yurcalının boş yere göze battığını hatırlatıyorduk. Bir Basın-Yayın ve Turizm Bakanı varken elbette ki akla evvelâ, gazetelerin kâğıt ve ilân işleriyle onun meşgul bulu ndugu gelirdi. Halbuki — vaziyet değişikti. Sayın Sıtkı Yırcalı bu vazifeyi üzerine almamıştı. İlk tatbikat günlerinde de başkentten ayrılıp Balıkesire gitmişti. Bunu tabii karşılamak lâzımdı, zira bu politikacı bizce "istikbali olan ve istikbalini hal uğrunda feda etmemeyi artık öğrenmiş bulunan bir devlet adamı" sayılıyordu. Netıcede pek çok gürültü koparabilecek adaletsız bır eçen hafta, Hakkı vardı. Çünkü tatbikat adaletsizdi. tadaydı, deliller ortadaydı İşte AKİS bunları yazmıştı. Sayın Sıtkı Yırcalı niçin bir tekzip göndermek lüzumu- nu hissetmişti? Sonra tekzibi okudum. Son derece efendice yazılmış tı. Bilinen tekziplerin havası bunda yoktu. Zaten Balı- kesirin sayın — milletvekilinden başka — bir üslüp bek- lenmezdi. Fakat nenin tekzip olunduğunu, gene anla- yamadım. Sayın Sıtkı Yırcalının birşeyler söylemek is- tediği muhakkaktı. Tekzibini, mutlaka mecmuaya gir- sin diye savcılık vasıtasıyla gondermek zahmetini ihti- var etmişti. Gerçi yazı savcılık zoruyla sütunlarımıza so kulmuşsa da biz, böyle bir mektubu neşretmeyi vazife bilir ve neşrederdık Ama mesele o değildi, sayın Bakan bizim yazımız karşısındaki tutumunun açıklanmasında demek zaruret görüyordu, demek buna kendisini mecbur hissediyordu. Halbuki söylediklerinde böyle bir lüzumu belirten düzeltme yoktu Diyordu ki: "Hükümetçe alı- nan muayyen prensip kararlan İcra Vekilleri Heyeti azasının tümüne şamıl -bir Vazıfe ve mesuliyet hükmünü ve mânasını taşır”. Ama ilâve de ediyordu. "Her Vekilin tatbikata taallük eden hususlardaki munferıd mesuliyet- leri dışında..." Bizim söylediğimiz de bu değil miydi? Biz de tatbikatı tenkid etmemiş ve sayın Yuvalının bu tatbikatı üzerine almak istemediğini belırtmemış miy- dik? Tekzipte bundan sonra daha umumi kaideler ba- his mevzuu ediliyor ve üzerinde şüphesiz herkesin it- tifak edeceği hakikatler hatırlatılıyordu. "Yalnız Hü- kümet içinde mesuliyet deruhte edenlerin değil, demok- rasi ve hürriyet rejimine sadakatle bağlı olan bütün teşekküllerin' ve şahısların herhangi bir sahada amme hizmeti ifa ederken böyle bir müşterek vazife, ve me- suliyet duygusuyla hareket etmelerinin hem hızmetle— rin iyi görülmesi, hem de memleket Ve millet için ga- ye ittihaz ettiğimiz — neticelerin istihsali bakımından şart olduğuna kaniim" deniliyordu. Ama tekzip! Evet, Sayın Yırcalı neyi tekzip etmek için bütün bu zahmetleri ihtiyar etmişti? Bunların ali- si iddia olunmamıştı ki.. Üstelik Balıkesirin sayın mil- letvekiline maledilen fikir Ve temayül, dediği gibi, "de- mokrasi ve hürriyet rejimine sadakatle bağlı olan her- kesi ancak memnun ederdi. Tekzibi manalandıramaym— ca AKİS'te çıkan yazıya tekrar bir göz attım. Ve, işte o zaman anladım. Sayın Yırcalının, kendi ımzasıyla AKİS'te bir tekzıbm çıkmasına niçin böylesine ehem- AKİS, 25 OCAK 1958 Metin TOKER miyet verdiğini, niçin AKİS'le mutabık bulunacağını ilân zaruretini hissettiğini kavradım. Kendisiyle alâkalı yazıda söyle deni lıyordu Tahsilini yaptığı Fransada "Hükümetler geçer, e kalır" derlerdi. Sıtkı Yırca- l da "Başbakanlar geçer Partıler kalır" diye diişünen- lerdendi. Onun için ıç kabıneye gırmedıgınde du, onun için "Basını adam e kampanyasında rol almamayı tercih etmıştı' Bilinen nezaketi içinde sayın Bakan bana öyle gel- di ki, adeta bir göz işareti yaparak anlarsınız ya.. diyor ve işte, bunu tekzip ediyordu. sayın Yırcalı. Elbette ki, parti içinde kendisi- kimsenin illâ bir tekzip ma, ben anlayamadım, A mensup bulunduğunuz siyasi ne böyle bir düşünce atfedilen apmak zaruretinde olup olmadığını takdir etmekten acizim. Geçenlerde Sayın evfık Beri de kapağa res- minin konulacağını bildirerek kendısıne müracaat eden ve bir biyografisini ıstey n nsuplarına "Siz, başını yemek ıstedıg niz kimseleri evvela Başbakanlıga namzet diye gösteriyor, öyle harcıyorsunuz" demişti Sayın Tevfik Beriye de hak veremem. Politikacılar Baş— bakanlığa namzetlıklerını tutuml arıyla, kıymetlerıyle bizzat ortaya koyarlar. Her namzedin mu a başarı kazanması da şart değildir. Oylelerı vardır kı bır muay- yen müddet ümid verirler, sonra bir de bakarsınız kuy- ruklu yıldızdan başka bir şey değillerdir. Geçip giderler. Böyleleri olmuştur ve olacaktır. Kalıplarının adamı bu- lunmadıklarını bellı etmışlerdır Fakat bana asıl ga- rıp görünen, bir sıyası parti ıçınde kalbur ustıı şahsıyet- lerin kendilerinden "Başbak: namzedi" diye bahse- dilmesinden, hattâ "o, Başbakanlar geçer Partiler ka- hr diye duşunur denmesınden niçin böylesine endişe duyduklarıdır. Niçinin sebebini izah bana düşmez, ama ben çektiği- miz dertlerin bir çoğunu bu endişeye bağlıyorum. Si- yası partıler içinde muhtelif temayuller vardır. Her temayülün de mutlaka temsilcisi bulunur. Lider, en çok temsılcısı olan temayulıı parti polıtıkası olarak yürütür. Yoksa onun her gün değişebilen t! yülle rı ıtırazsız, mücadelesiz parti polıtıkası diye k l e "De- mokrasi ve hurrıyet rejimine sadak tle baglı olmak" İiyi şeydir. Fakat demokrasi ve hürriyet rejim e ay- kırı tutumlara karşı parti ıçınde veya dışında mııca- dele e tmeyı her şeyden çok icap ettirmez mi? k içinse, bana kalırsa, biraz ga yrete -cesarete de- mek istemiyorum, lüzum vardır D. P. içinde bunun ya- pıldığına sayın Yırcalı acaba samimiyetle kanı mıdır" Bizzat kendisinin "demokrasi ve hürriyet re]ımıne sa- dakatle bağlı" bir insan olarak vazifesini yerine getırd ğine inanmakta mıdır? Ve lütfen söylesin: Balıkesirdey- ken şampıyonlugunıı yaptıgı demokrasi ve hürriyet bu m Bir demokrasi ve hürriyet ki, bizzat sayın Yır- - calı kendısını Tanrıların hışmından hi ışmı olmasa dahi şuphesmden kurtarmak için kalemı eline almak orun- da kalıy İns; nların kendılerını teselli için nasıl az müşkülpe- sent olduklarını bilirim. O bakımdan, Muhalefet yılların- da başka şarkılar okumuş bir çok sayın Iktıdar erkânı- nla bugün canım, ama Muhalefet de..", "canım, ama Basın da.." "canım, ama Üniversite de.." dediklerini çok duymuşum: d Halbuki sayın Yırcalı, bu endişe, bu çekingenlik, bu “vakti zaman" beklem u idarei maslahat yok mu? İşte, "demokrasi ve hurrıyet re]ımıne sadakatte bağlı olanları asıl o öldürüyor. Asıl o öldürü