SPOR Futbol Kazanan kim? eçen haftanın son günü yna- eşiktaş . Galatasaray ma- çı bitmişti. Fakat Dolmabahçe stadı dakikalardır. boşalmıyor, heyecanlı uğultu stadın dışına kadar taşıyor- du. Tribünlerin hali de hayli entere- sandı. Binlerce meraklı, tutuşturduk- ları gazeteden meşalelerle ortalığı gündüz gibi aydınlatmış, - tezahürat nihayet "Fenerbahçe çok yaşa!.." şek line girmişti. Gerçi o gün Fenerbah- çe oynamamıştı. Fakat Galatasaray yenilmişti ya! Sütunlarına maçtan önce büyük tezarüratla san kırmızı bayraklar çekilen tribünün — aceleci ve kızgın sakinleri; yumruklarım sallayarak stadı terkediyor ve adeta er yıl Galatasarayın başına gelme- r olan “inanılmaz yenil- gi" ye hala inanamıyorlardı. Dolma- bahçeye ne ümitlerle gelmişlerdi. u maç Galatasaray için muhte- melen son engeldi. Fakat küçük bir engel. Fenerbahçe kötü bir averajla iki puan geride Beşiktaş hiç te göz doldurmayan kadrosuyla karşıların- daydı. Merak edecek ne vardı? Dick gene "fevkalâde" beğenilen çalışma- sını yapıyor, takım golf sahasında istirahatini. Türk hamamına uygun kilosunu hergünkü ağır idmanla- rında kondisyonunu — alıyordu. Ayrı- -- ekibin harcadığı kalori "mütehas- sıslar" tarafından hesaplanmış Ga- latasaraylı futbolculara bir yemek ve kalori rejimi de konmuştu. Gönül- ler rahat olabilirdi "'Top yuvarlak- tır..." tâbirinden artık uzaklaşan us- ta spor yazarları bile Galâtasarayı favori gostermekten çekınmıyorlardı. Gerçı hâlâ "son gülen iyi güler.." ta- bi unutmayanlar vardı. Onlar, geçen sezon sonu Fenerbahçe karşı- sında uğradıkları ağır yenilgiyi düşü- nüyor. Adaletin tek golünü hatırla- yarak mı eraklanıyorlardı Acaba Ga- latasaraydan başka gülen — olacak mıydı? Bu. taraf tutan endişeliler- den başka bir de futbol sporunun il- mi taraflarım tetkik eden belki bi- zim istikrarsız ekiplerimizle uğraş- mayan fakat futbolu iyibilen taraf- sız ve küçük bir kütle vardı. Onların ikri tamamen başkaydı ve ne "Fe- nerbahçe çok yaşa.." diye bağıran- larınkine, ne de yumruklarını salla- yarak flamalarını toplayanlarınkine ordu. Onlara kalırsa ne Fener- bahçe ne de Galatasaray iyi pir fut- bol takımı değildi. İki ekipten birinin şampiyon olması muhakkaktı. Esa- sen bu bir kaide değil miydi? Fakat her iki ekip de iyi değildi. İşte o ka- dar.... Profesyonel ligde iyi futbol takımı aramak beyhudeydi. Karmakarışık ve şekilsiz oyun tarzları, berbat bir sahaya yamanmaya çalışan kadro- ları, ferdi değerlerin alacağı başarıya bal bağlayan ölçüsün galibiyet hırs» 34 ları ve nihayet önce , futbolu sonra sahadaki iç ve dış hareket tarzını pek az bilen futbolcuları ile ekipler profesyonel bir lig teşkil etmekten çok uzaktı. Bunlar sadece gazeteler- le, koyu renk âşıklarına göre bir lig teşkil ediyorlardı. İşte bu grup Fe- nerbahçe ve Galatasarayı da bu ayrı- ma dahil ediyor ve ligde iyi bir futbol ekibinin bulunmadığını sağlam esas- larla iddia ediyordu. Beşiktaş ma- çını kaybettikten sonra konu elbette Galatasaraydı ve iddia edenlerin bu takıma aıt fîkirleri de hayli entere- san olaca Dick'in bılmedıklerı alatasarayın İngiliz — antrenörü Dick, futbol — hayatını Stanley Matthews gibi bir kralın ya- nında tamamlamış, fevkalâde bir o- torite ile sprotmence anlayışa, fut- bolun beşiği İngiliz takımlarında sa- hip olmuştu. Ona antrenörlük diploma sını veren memleket İngiltereydi. Bu diyarın dışarda temsile ne kadar ehemmiyet verdiği, futbol antrenör- lerini ne zorluklarla tavsiye — ettiği düşünülürse Ve eğer George Dick ha- kikaten İngiliz Futbol Federasyonu tarafından tavsiye edilmişse, modern zihniyet muvacehesinde peşinen iyi bir futbol antrenörüydü. , Esasen bu "Sir" ün daha gelmeden yolladığı telgraflar ve geldikten sonra iste- dikleri, düşünceyi biraz olsun doğru kılacak mahiyetteydi. Dick, çalıştı- racağı futbol takımı için- — lüzumlu malzemeyi tam olarak istiyor, unut- kanlık ve ihmalden hoşlanmıyor. İngilterede futbol, bizdeki gibi bir saha gösterişi değil açıkça bir ilimdi. Orada bir futbol ekibini teşkil etmek için çeşitli menajerler adamların şah- si hayâtı, vücut durumları ile meş- gul olur futbolcu küçük yaştan ken- dini "İngiliz futboluna" hazırlar, e- kip kuruluşlarını, yaşama şartlarını ilmi esaslar içinde hazırlanan gra- fiklerle inceleyen — antrenör takım- ları müsbet yönlerden ele alırdı. Ku- lüpler, teknik adamların yardımcı- sıydı. Seyirci futbola bunları bilerek başlar, gider ye seyreder. Dick'in böyle bir cemiyette yetiştiği hakikat- ti. Ancak Galatasaraya — geldikten sonra problem "Sir" için tamamen başka bir mahiyet almamış mıdır? her gün idman ısîedıgı— zaman futbolcuları bu idmanlar için gereken kaloriyi almadıklarım görmüş, ele- manların birinci takımda hatta mil- li ekiplerde oynadıkları halde "funde- mental ilk bilgi" noksanlıkları i- çinde bulunduklarını ve bu eksiklikle, rini şahsi kabiliyetleri ile Örtmeye çalıştıklarını hissetmişti. Dick'in kar- şılaştığı ve karşılaşacağı çok daha başka problemler de mevcuttu. Fut- bolcularımız "İntroduction - Giriş" denilen pek mühim esasdan maalesef mahrumdurlar Bir futbolcumuz, ancak erken yatmakla ve çok yemek yiyerek a- yarladığını sandığı- kondisyonunun, bazen psikolojik bozukluklarla, ba- zen senelerce evvel geçirdiği bir has- talıkla veya aile çevresi ile ne ya- kın ilgisi olduğunu bilir. miydi? Ya menajerler bizim ekiplerde ne is gö- rürlerdi? Bilinir miydi ki de Matt Busby denilen bir kurt, şöhretli Manchester Uni- ted'in başarılarında mühim kapmıştır? — Busby'nin eline ara- nan ' zeminden, kaıdeler çerçeve- sinde yetişmiş futbolcular gelmişti. Disiplinin rolünü bilen ve ihtiyacına inanan bu çocuklar, ilmi çalışmala- rına şahit olarak ve tam inandıkları antrenörleri, menajerlerin ve kulüple- rin elinde buyuk başarıya — ulaşmış- değil midir? Dick'in karşılaştığı kabılıyeth ve zeki Galatasaraylı futbolcuların bü- yük eksiklikleri vardı. İyi futbol Oy- namış adamların herhalde iyi antre- nör olacaklarına veya olmaları lâzım geldiğine -son derece tehlikeli — bir yol olmasına rağmen- inanan mem- leketimizde. Gallatasaraylı fevkalâ- de kabiliyetlerin rastgele çalışmalar ve birbirine hiç faydası olmayan çe- i şekillerle yetiştiği bir hakikat- Galatasarayın bilinen arkadaşlı- ğı elbette büyük kuvvettir. Fakat görülmüştür ki. bu arkadaşlık veya an'anevi bağlılık dahi, zaman zaman ve tesadüfen iyi futbol oynayan yer- li takımlarla modern zihniyet çerçe- vesindeki yabancı takımlar önünde mağlüp olmuştur. İşte Dick'in gelme- den önce bilmedikleri ve ancak gel- dikten sonra hayretle . müşahede et- tikleri bunlardı. Türkiye de kurulmuş, sporcu olarak yetişme, futbolcu olarak ihtisas yap- ma ile ilgili " iyi bir futbol takımı" yoktu ve Dick bu ekiplerin belki de en iyisinin, hiç yoksa arkadaşlık bağ- larıyla bağlı olarak kazanmaya gi- den birinin başına gelmişti. — Antre- nör Galatasaraya herhangi bir lngı— liz ekibine verilen idmanı — vermiş, istirahat ve yemekleri tatbik etmiş fakat almak istediği normal netice- leri alamamıştı. Hayret etmememiz gerekirdi. Galatasaray veya herhan- gi bir ekibimiz bu çalışma ayarında bir yetişme devresi geçirmemişti. Elbette bu idmanı kaldıramaz, şekil- leri yadırgardı Dick ve Galatasaray kulübü için tutulacak iki yol vardı. Biri eskiye rücu etmek, işig ene futbolumuzun gidişine bırakmak, diğeri ne olursa olsun antrenörün birinci ve gene ta- kım Üüzerinde yapacağı çalışmaların semeresini bekleyerek, Türk futbo- lunda örnek adımı atmaktı. Bu ça- lışmanın güç olduğu — muhakkaktı. Fakat iyi bir futbol ve futbol takı- mını kurmak kolay miydi? Seksen senelik bir, çalışmadan sonra yeni- den İngilizler, metod ve — disiplinle Jules Rimet kupasını kazanan Al- manlar, bertiklerini kaybederek bu- gün kupadan elenen İtalyanlar önü- müzde değil miydi? Galatasaraydan çok şeyler beklemek, idealist olmak, hiç yoksa on yıl sonra belki "bir- şeyler" olacak futbolumuz için bu yu- vadan artık "bir sürüklenmeden" sıy- rılmasını istemek hakkımızdır. AKİS, 25 OCAK 1958