son verilirse, ortaya yeniden kovula- cak insanlar çıkacaktı. Bu hikâyede "vay beni köse alım!" elbette ki polis tedbirleriye iktisadi meseleleri halletmek istiyenlere dü- şecekti. Ama bu kimseler haksız da değillerdi. Herkes biliyordu ki İs- tanbula para kazanmak için değil, para sarfetmek için gelinirdi." Son- ra onları kırmıza dipli mumla davet etmemişlerdi Bir zamanlar iş- çilerin babası olan sabık Bakan, bir noktayı daha unutuyordu. Bu adam- lar kovulursa Belediye ve iş adam ları acaba nasıl muvakkat işler için ucuza işçi bulabileceklerdi? Şaka bertaraf, ortada bütün az gelişmiş memleketlerin — halletmeye mecbur olduğu ciddi bir mesele var- dı. Meselenin başı nüfusun hızla art- masıydı. Her yıl nüfus binde 30 nis- betinde artıyordu. Sıtma, verem ve- saire gibi hastalıklarla mücadele e- dildiğinden ölüm nisbetleri düşmüş, nüfusun çoğalması hızlaşmıştı. Zirai verim, bu nisbette artmadığından top- rak fazla nüfusu geçindiremiyor- du. Köylerde zaten iktisatçıların "gizli işsizlik" dediği hal mevcuttu, de bir hududu nüfusun aşamazdı, art- masında hiçbir rolü olmıyan, bir sü- rü insan vardı. Fakat gizli işsizlik de bir hududu aşamazdı, nüfusun art- ması devam ettikçe heybeyi sırtlayıp yollara revan olmaktan başka çare yoktu. Ziraatın makinalaşması da heybelilerin sayısını elbette arttırıyor du. Diğer taraftan sanayileşme ha- reketi geçimini temin edemiyen köy- lülere, kırmızı dipli mumla gönderi- len bır davetıyeydı Yeni kurulan sa- nayiin iş gücü, büyük ölçüde köyler- den geliyordu. Şehirde iş bulabilme imkânlarının köylerde duyulması da bir dereceye kadar bu hareketi teş- vik edebilirdi Yalnız gurbete çık- manın acısı unutulsa bile, heybelile- rin şehirlerde yaşadığı hayat herhal- de pek tamah edilecek bir şey olma- sa gerekti. Şairin dediği gibi "zaru- retsiz cihanda kimse gurbet ihtiyar etmez"di. muhaceret Zzaruriydi, dünyanın her tarafında böyle ol- muştu, Türkiye de de böyle olacaktı. Yapılacak iş bu adamları kovmak değil iş imkânlarını ve şehirleri bu yeni şehirlilere göre tanzim etmek- ti. Yani bu işi memleket — çapında plânlamak lâzımdı. Sanayileşmenin ritmini, işçi artış sayısına göre a- yarlamak, sanayiin bir iki büyük şe- hirde toplanmasına mâni olmak, şe- hirlerin nakliye, elektrik, su, mesken vesaire ihtiyacını nüfus artışına ve muhacerete göre ayarlamak lâzım- dı. Gelgelelim bu tedbirler, yasakla halletmeyi seven — iktidarın akhna bile gelmemişti. Bu unutkan- lığın en büyük delilini gecekondu me- selesi teşkil ediyordu Gecekondular nkara Milletvekili Hıfzı Oğuz Bekatanın bir yazılı : sorusuna İçtüzüğün tâdilinden ber sorular moda olmuştu geçen hafta AKİS, 25 OCAK 1958 Medeni Berk "Herkese bir. ev" başında İçişleri Bakanının verdiği bir cevap gecekon du meselesinin vahametini açıkça o koy du. Son seçimlerde her koyluye bır ev —karı koca ayrı evde oturacaktı- parolasını benimseyen iktidarın bu rakamlar üzerinde acı acı düşünme- si lazımdı. İstanbulda 230 bin, An- karada 222.275 vatandaş gecekondu- da yaşıyordu. Yani başkentteki her iki kişiden biri gecekonducuydu. Şu muazam mesken inşaatı hikâyeleri demek ki hakikaten hikâyeydi. Zira milyarlar harcanan Ankarada vatan- daşların yarısı açıktaydı. Eski çag— arın ehramları gibi lüks numunesi heybetli binalar dikmekle — mesken işi halledilemiyordu. O halde ne yap- mak lazımdı? Mesken işi de ancak milli bir plân çerçevesi içinde halledi- lebilirdi. Kredi imkânları, çimento tuğla, kiremit, kum, alçı 1st1hsalını işçi sayısını ve mesken çapında he- saplamaktan başka çâre yoktu. Ak- si takdirde 3-500 lira kira ödiyemi- yenler, evi olmıyanların gidecekleri yere gideceklerdi. operatiflerin yaptıkları da, ihtiyaca nazaran deve- de kulaktı ve mesken işi standar- dize — edilmediği hovardaca malzeme israfına sebep olmaktaydı Şehircilik mütehassısı Prof. Feh- mi Yavuz mesken buhranının halli i- in alınması gerekli tedbirleri şöyle sıralıyordu: Şimdiye kadar alınan bü- tün tedbirler, gecekondularla müca- dele, kiraların kontrolü, inşaatın teş- viki hakkında çıkarılan kanunlar mes ken buhranını hafifletmemişti bile. Bazı prensipler milletçe münaşaka ve kabul edilmedikçe tedbirler hiçbir İKTİSADİ VE MALİ SAHADA işe yaramıyacaktı. Bu prensiplerin başında şehirleşmenin sürat, vüsat ve istikametinin tâyini geliyordu. Bu meselelere sarih cevaplar getirilme- liydi. Bundan sonra arsa işi geliyordu. Arsa spekülasyonuna son — verilme- liydi. Gelgelelim yeni İmar Kanunun- da bile, belediyelerin arsa spekülas- yonu- yapmasını kanunileştiren hü- kümler vardı. Beledıyelere istimlâk ettikleri arazinin bir kısmini banka- lara satmak hakkı tanınıyordu' Kre- di meselesi, o da büyük bir dertti. Mesken kredisini sosyal meskenler 1st1kamet1ne sevketmek kabil olama- mıştı. "Emlâk ve Kredi Bankası ku- ruluşundaki gayelerden uzaklaştırı— larak memleket yaçları- na göre lüks telâkki edilebılecek in- yapmak veya — finanse etmek sevkedilmişti. Malzeme işi de ahenkli bir şekilde ayarlanmamış- tı. "Makina tuğlası istihsali bugün ihtiyaçtan çok noksandı. Ve yakın bir gelecekte de memleket ihtiyacı- nı karşılayacak bir miktara yüksel- mesine imkân yoktu." Malzeme is- tihsalinin arttırılması ve memleke- tin bütün kaynaklarından istifade e- dilmesi lâzımdı. Meselâ kerpiç bile meskenlerin inşasında kullanıla- '. Hele teşkilât meselesine ge- lince 1şler yürekler acısıydı. Memle- ketimizde mesken davasına sahip çı- kaca k herhangi bir makam mevcut değildi. Ziraat Bankası, İşçi Sigorta- ları Kurumu, Emlâk Kredi Bankası, Toprak ve lskan İşleri Umum dürlüğü, bazı büyük belediyeler hıç— leket ölçüsünde karşılaştıgımız mes- ken dâvasının teknik kontrolü yapı malzemesi sanayiinin — kuruluşu ve dağılışı, mesken kredisi, heyelan, sel yangın gibi âfet ve felâketler dola- yısıyla derhal — müdahalesi gereken haller, köy meskenleri, şehir mesken- leri, arsa spe kulasyonunun önlenme- si, amme idarelerinin takip edeceği arsa siyaseti, mesken ihtiyacının tes- biti, mülk sahipleri ile am faatinin uzlaştırılması, hareketının milli menfaatlere en uy- gun şe yürütülmesi, — sanayiin kuruluş yerinin kontrolü, muhtemel mevzii ve umumi buhranların tahri- batının asgari hadde indirilmesi gibi bir sürü veçheleri vardı. Ancak Baş- bakanlığa bağlı veya Bakanlık sevi- yesinde kurulacak merkezi bir teşki- lât mesken meselesini bir bütün ha- linde görebilirdi. İşte mesken meselesi böyle halle- dilir ve gecekonduların köküne kibrit suyu sıkılırdı. Yeni kurulan İmar Ba- kanlığı acaba bu meseleler hakkın- da ne düşünüyordu ? Şimdilik bu Ba- kanlık seçımlerde işittiğimiz "herke- se bir ev" gibi tatlı lâfları tekrar- lamakla meşguldü. Mesele bir bütün halinde vazedilip, kullanılacak me- todlar belirtilmedikçe, çok — duyulan tatlı laflara tabii ki kimse — kulak 21