M U S Konserler Yaylar ve düdükler eçen hafta Pazar günü, Milli Kü- tüphanede Ankara üzik Fes- tivalinin beşinci olayı olan oda musi- kisi konserinin başlama zamanından yarım saat kadar önce, salondaki o- kuma masalarından birinin üstünde bulunan, radyo alıcısına benzer iki cihazın etrafına toplanmış Üüç kişi, telâş içinde çahşmaktaydılar Yan- larından geçenler "armonik ve enter- modülasyon dıstorsyonları 'ndan bah- sedildiğini, yahut "Osilatör çıkışının, amplifikatörün ilk etajını çok yük- lemiş olmasının" endişeli bir tonla anlatıldığını duyup bu cihazların ve bu sözlerin bir konserle ne alâkası o- labileceğini merak edebilirlerdi. O sı- rada konseri verecek olan Helikon Kuarteti, aynı salonda son provası- nı yapmaktaydı Derken masa üstün- deki cihazlardan, tiz bir düdük sesi i. Fakat kuartet üyelerinden "Susturun şunu, görmüyor musunuz? Konsere hazırlanıyoruz" i. Biraz sonra Kütüphane me- murlarından — birinin, — dinleyicilerin salona alınacağını bildirmesi üzeri- ne Helikonun dört musikişinası çal- gılarını ve notalarını toplayıp içer- deki odalardan birine çekildiler. Ma- sa üstündeki cihazlar ve yanındaki şahıslar yerlerinde kaldılar Saat 16 da konser başladı ye top- luluklarına, müteveffa Helikon der- neğinin ismini v çalgıcısı -Ulvi salı, Faruk Güvenç ve N kebaş- Amerikalı besteci Barber'in kuartetini Türkiyede — ilk defa olarak çaldılar. Fakat hepsinde, bir sonraki önemli olaya hazırlandık- larını belli eden bir heyecan var- ı. Barber bitmiş, sıra programda- ki ikinci esere gelmişti. 'Viyolonsel, uzun bir notayla icraya başladı. den viyolonselin içinden ikinci ses çıkmış gibi oldu; uzun bir kay- dırma halinde yükseldikçe di ve nıhayet tiz bır notada karar kıldı. Bu ses, az önce holde be yen dınleyıcılerın duydukları sesiydi. Eserin icrası boyunca ses, yaylı kuarteti ritmik fugurlerıne pizzicato'larına, o uzun ma larıyla, titremeleriyle katıldı. Eser bitince salonda bir alkış tufanı kop- tu. "Bis" sesleri yükseldi. Bülent relin "Ton Jenaratörü ve Yaylı Kuar- tet için Müzik" adını taşıyan eseri ilk icrasında büyük bir başarı ka- zanmıştı Bır Turk bestecisinin ilk elektro- nik musiki denemesi sayılabilecek o- lan bu eserinde Bülent Arel, saf ar- moniksiz sesler veren bır cıhazı ton jenaratörünü bir musiki aleti olarak kullanmıştı. Arelin istediği tipte bir cihaz memlekette bulunamadığından üç elektronik mühendisi -Sadri Sin- man, Nadir Yücel ve Doğan Erden- iki tane radyo frekans 32 Bir- bir osilâtörünün İKİ çıkışlarını karıştırmak suretiyle bes- tecının isteklerine aşağı yukarı u- ân bir 'çalgı" hazırlamışlardı Fa- kat cihazı yaparken, böyle bir ci- hazda neler bulunması gerektiği da- ha iyi anlaşılmıştı. Meselâ, — aletin, piyanonunkini andıran bir klavyesi olmalıydı. Oysa eseri "solo partisini" -musikişinaslığı yanında aynı zaman- da bir elektronik mühendisi — olan Pertev Apaydının yardımıyla- icra eden besteci Arel, notalarını uydur- ma bir kadran Vasıtasıyla buluyor, ci. hazin frekans ayarı bir kaç dakika 1ç1nde Zor degışebıldıgınden de "solist” henüz bir "ton jenaratör virtüozu" olmadığından, bazen ento- nasyonun tam — tuttulamadığı — olu- Bir sanat eseri olarak Arelin bu L B Bülent Arel Eloktronik romantizm ilk denemesi, birçok ilk deneme gibi, olgunluktan uzaktı. Çalgı sesi ve e- lektronik ses gibi birbirinden çok farklı iki malzeme kullanmış besteci, bunları bir bütün — halinde birleştirememıştı Kuartet partısyo- nu ayrıca lendiğinde kulak, gerçi bır partının eksıklıgını hıssedıyordu o partinin nasıl r şey olabileceği kestirilmese bile, bımıcı sınıf bir bes- tecinın tezgâhından çıkmış mükem bir eser karşısında bulunuldugu ıntıbaını edinm Başarılı senfon ysa, Bülent Arelin bir gün önce ünıverıste Kon erinde, — Robert Lawrence idaresindeki Cumhurbaş- kanlıgı Orkestrası tarafından çalı- nan Birinci Senfonisi, — dinleyicisine tam bir tatmin olma duygusu yeren, pişmiş, oturmuş bir eserdi. Arel ilk senfonisine son şeklini 1951 yılında vermiş ve o zamandan beri -henüz çalınmamış- iki senfoni daha beste- lemişti. Bestecinin senfoni biçimine olan hakimiyetine ve bu biçimin şart, larını gerek çağımızın, gerekse ken- di şahsiyetinin gereklerine uygun bir şekilde tatbik etmiş olmasına bakı- lırsa, diğer iki senfonısını de büyült bir ümitle be İriNCİ Senfoninin olgunluguna bakarak A- rele çağımızın ileri gelen senfonicile- ri arasında bir yer vermek mümkün- dü. Ancak Arelin bu senfoni hakkın- daki sözleri ile uyuşmak biraz güç- tü Adı geçen konseri, düşünce mahsulü bir dedıklerıne bakılırsa besteci bu ese- rini "Eklekt olarak kabul edi- yordu. Gerçı eserde, ustaca orkest- ralama bakımından Ravel'in ve rit- mik karakter bakımından Stravıns ki'nin tesirleri vardı. ten besteci bu tesirleri çağımızın musiki dilinin bir parçası haline gelmiş olarak gö- ruyordu Bülent Arel ilk senfonisin- de, çağımızın musikisinin birbiriyle çatışan, birbirine zıt görüşleri ve dav. ranışları arasında uzlaştırıcı olmak, bilerek veya bilmiyerek bu zıt gö- rüşleri aynı eserde bir araya getir- mek gibi bir yol tutmamış oldu- ğuna göre, esere "eklektik" demek yersizdi. Belki Bülent Arel, Ravel ve Stravinski tesiri ile, atonal bir grame ri olan, neo . romantik diye sınıf- landırılabılecek bir eser yazmış ol- için senfonısıne eklektik sıfa- tını uygun görmüştü. Fakat bu as- lında, zaten bırbırlerıyle çatışmıyan unsurları şahsiyetinin potasında eri- tebılmış ve ortaya, üslüp ve ifade bü- tünlüğü olan, kendi kendini tamam- lamış bir eser çıkarmıştı. Bu bakım- dan "eklektik" sıfatı, yersiz bir iftira sayılmalıydı. Bundan başka besteci, "bu eserinde kalb yoktur" diyordu. Herhalde bir çok XX nci Asır beste- cisi gibi Bülent Arelde duygulu ol- maktan utanıyordu. a Areli bu- güne kadar Türk dınleyıcısıne sunul- muş -ton ienaratörü musikisi dahi- bütün eserlerine değerini veren taraf- larından bırı taşıdığı duygu hamu- les Bu eserleri hepsınde olduğu gıbı senfonısısmde de kalp ve dimağ, yaratıcı çalışmada, işbirliği etmışler— di. Herhalde Arelin Birinci Senfoni si, dünya musikisinde Türkiyeye şe- ref kazandıracak bir eserdi. Suna Kan solist relin senfonisi yanında —Üniver- site Konserinin bir özelliği de, dünya ölçüsündeki İki kemancımız- dan biri olan Suna Kanın, Mozart Sol Majör Konsertosunun sohstı O- luşuydu. Zaten, Dil ve Tarih - Coğ- rafya Fakultesı salonunun istiab- haddini bir misli aşan bir kalabalık- la dolu olmasında bu ismin tesiri büyüktü. Ancak genç viyolonist; bel- ki de iyi bir gününde olmadıgından kendısınden beklenenleri rahatça remedi. Tonu. fazlaca kuru ve serttı musikinin akışına kendini serbestçe bırakamıyordu. Herhalde bir kaç yıl AKİS, 25 OCAK 1958