başka buyuk Fransızın musıkısı -De- bussy nin — "L'Aprı i d'un fau- ne"u - takip edıyor, ondan sonra da sıra, ilk kısmı kapıyan ve Fransız karakteri taşıyan bir esere, Amerika- h besteci Virgil Thomson'un "Louisi- ana Story" süitine gelıyoı'du İkinci kısmında Beetlı oven'in, bugüne kadar ın konser salonlarında din- lediğimiz belki en heyecan verici ic- rasına kavuşan, "Eroica" senfonisi vardı. Afişlerde eserlerin isimlerinin doğru yazılmış olması, program bro- şürünün sadeliği ve temizliği, içinde- ki program notlarının hiç olmazsa gereken asgari bilgiyi vermesi, bü- tün bu işlerin bir ciddiyet havası i- çinde yapılmış olduğunu gösteriyor- di ütün bunlar, bir — batı memleketinde üstünde bıte durulma- sı gerekmiyen şeylerdi. Fakat bugü- ne kadar bu konuda acı gülünçlükler- le karşılaşmış Ankaralı musikiseve- ri memnun etmekten geri kalmıyor- lardı. Virgil Thomson'un eseri Türkiye- de ilk defa çalınıyordu. Çağımızın en tesirli musiki tenkitçilerinden bi- ri olan Virgil Thomson, ne yazık ki ı zamanda da en lerındeııdıı' Gene ne yazık ki bu yük tenkitçi birkaç — yıl önce asıl faydalı olduğu mesleği bırakıp ken- dini tamamen bestecılıge vermiştir. Robert Flaherty'nin sinema klâsik- leri arasında sayılan dokümanteri "Louisiana Story" filmi için yazdığı fon musikisinden çıkartılmış iki süit- ten biri olan bu adı geçen eser, an- cak onbeş dakika kadar sürmekle beraber, dınleyıcıye saatler sürüyor- zayıf besteci- bü- muş gibi gelen, yeknesak, tekrarlı, hiç bir ilgi —çekici yünü ol— mıyan tatsız bir partisyondu. Mu- hakkak bir Virgil Thomson çalmak gerekiyorsa, meselâ "Beş Portre"yi seçmek çok daha yerinde bir tercih olurdu. Robert Lawrence'ın ilerde sık sık çağdaş eser, a Ameri- kan eserleri çaldırmasını, fakat bun- ları daha titizlikle seçmesini temen- ni edelim. Cumartesi günkü konserde göz- den kaçmayan bir husus, salondaki boş yerlerin bolluğuydu. Oysa birçok dinleyici gişeye başvurup "bilet yok" cevabıyla geri dönmüşlerdi. Progra- ma bakınca bunun sebebi anlaşıldı. Konser, Kızılay tarafından Sel Felâ- ketzedeleri menfaatine tertiplenmiş- ti. Bermutad biletler bankalara sa- tılmış ve oralarda kalmıştı. Salonun boş manzarasının verdiği üzüntü, an- cak bu tertip sayesinde felâketzede- lere esaslı bir yardım yapılmış ol- ması ümidiyle giderilebilirdi. İngilizceyi hiç bilmiyenler- le her derecede bilenler için: MEL İNGİLİZCE DERGİSİ 15 EKİMDE ÇIKIYOR P. K. 43, Samanpazarı-Ankara 30 K I T A RAHMET YOLLARI KESTİ (Kemal Tabir'in romanı. Düşün Yayınevi. Düşün Serisi 1. İstanbul, Istanbul Matbaası 1957. 238 sayfa, 500 kuruş.) aha ana kucağında meme emdiğ günden itibaren kulakları eşkıya masalları ile dolmuş, serpilip geliş- tıkçe, hemen herkesin ağzından ay- ni lafları dinlemiş, namı Çine ka- dar gitmiş eşkıyaların hemen bütün maceralarım — ezberleye — ezberleye onlara benzemeğe —özenmiş on altı ında çelimsiz, kara kuru bir köy delıkanlısı ... Mekân, Çorumun Sun- gurlu kazası cıvarında bir köy... Za- man ise İstiklal Savaşından hemen beş on yıl sonrası. İşte Kemâl Ta- birin "“Rahmet Yolları Kesti" adlı son romanının ana hatları.. Kemâl Tahir, kitabının — başına Andre Maurois'nin Ingıltere tarıhın— den şu sözleri alm "Ahlâk düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir cemiyet, - ru- hunda arta kalmış vahşet hissinin de baskısıyla — haydutlarına karş hayranlık duyar." — Kitabın hemen başına alınan bu sözlerden de kolay- ca anlaşılabileceği gibi Kemâl Ta- hir romanıyla ortaya bir mesele koy- mak istemektedir, Bilhassa 600 se- nelik bir imparatorluk devrinde he- men bütün Anadoluyu haraca kes- miş olan eşkiyaların menkibeleriyle kulakları dolmuş Anadolu koylusu nün korkuları, özentileri "Rahmet Yolları Kesti" de dile getirilmek is- tenmiş. Kemâl Tahir, çok iyi bildi- ği Çorum dolaylarım, oraların âdet- lerını, deyışlerını, romanında ince ince işlemiş Eşkiya hikâyeleri ile yetişen 16 yaşındakı çelim ız köy delıkanlısı Maraz Ali, bir Alevi köyünde çerçi- lik yapan hilekâr, çıkarım bilir bir adamın yanında yanaşmadır Agası onun kabadayılık havesini çok iyi bildiğinden kendisi için bir fedai o- larak hazırlar. Vur dediği yerde vu- racak, öl dediği yerde ölecektir. Ma- raz Ali buna dünden razıdır. Aklı fikri hep eski devrin eşkiyalarında, onların yiğitlik hikâyelerindedir. A- ma devir bir hayli değişmiş ve artık ortalıkta dağa çıkıp da yıllar yılı dağ- ları haraca kesen eşkiyalar kalma- mıştı. Yalnızca — bunların — namları söylenir, türküleri çağrılır olmuştur. Maraz Ali eski devir eşkiyal, arından "Umum dağlar Müfettişi" diye n salmış Uzun İskender adında tov- bekar olmuş bir haydudun ağasının çerçi dükkânına yaptığı — ziyaretleri büyük bir sabırsızlıkla bekler ve onun efece oturuş kalkışlarım, kabadayıca hareketlerini büyük bir gıpta içinde seyreder, ben de onun gibi olabilsem diye diye yutkunur durur. Marazın ağası çerçi Süleyman, çıkarından başka hiç bir şey düşün- düzenbaz bir adamdır. Sun- gurlu koylulerını haraca keser. Bu köylerin bütün bakkaliye ihtiyaçla- P LA R rını kendisi temin eder. Ancak, kar- şısına yeni bir rakip çıkmak üzere- Hem de zorlu bir rakip. Alevi koylerının 80 una hükmeden "Dede hükümetin devamlı surette Dede" lik müessesesini baskı altında tut- ması karşısında işi ticarete — döke- rek kendini kurtarmak — istemekte- dir. Dedenin — çerçiliğe — başlaması ise hâlâ Dedeye dini bakımdan büyük bir saygı besleyen Alevi koylule- rini Çerçi Süleymandan alış veriş yapmaktan alıkoyacak ve Çerçi Sü- leymanın bütün kârı Dede'ye gide- cektir. Süleyman bu işe bir çare bul- malıdır. Dede'den hoşlanmayan yal- Dededen yılgındır. Zira Dedenin nü- fuzu muhtarınkini gölgelemektedir. Dede de Muhtar Arifin kendisim saymamasından dolayı Muhtarı muh- tarlığından etmeğe çalışmaktadır İşte menfaatlerin böylesine çarpış- tığı bir muhitte, kırkım çoktan aşmış tövbekar eşkıya Uzun İskender a- ahbabıdır. Bu kırkından sonra azan azgın âşığın aşkından istifadeyi dü- şünür. Muhtar Arifle de anlaşır. Şa- yet Uzun İskender, koylulerden top- ladığı paralan gömmeden Dedeyi soyarsa kızı kendisine alıverecektır Uzun İskender namlı bir eşkıya ol- masına rağmen biraz safça, — daha çok kadına, şaraba ve kumara düş- kün bir adamdır. Çerçi Süleymanın lâflarına inanır. Üstelik Çerçi, sözle- rine daha çok kuvvet vermek için kendi yanaşması Maraz Aliyi de e- line külüstür bir tabanca verip U- zun İskenderin yanına katar. İsken- der de tövbekar olmuş eski eşkıya- lık arkadaşlarından ikisini kandı- , yanına alır, bir hile ile eskiden beri kendisine iyilik eden Dedenin evine girer. Silah tehdidi ile Dede- nin paralarım alıp giderler. Gider- er ama, nereye? Daha evden dışarı çıktıklarında bakarlar ki yeri göğü seller götürmektedir. Çorum havalisi, yıllar yılı böylesine bir afet görme- miştir. Kemâl Tabirin türlü — motiflerle süsliyerek kaleme aldığı Tromanının ana çızgılerle hıkayesı budur. Ama emâl Tahir bu hikâyeyi — öylesine ustalıklı anlatmış, öylesine mükem- mel bir şekilde o muhit ahalisinin ve bilhassa Maraz Alinin ruh haletim vermiştir ki roman yalnızca bir hi- kâye şeklinde okunup geçilecek ale- lade bir roman olmaktan — çıkmış, adeta bir destan olmuştur. Bunun yanında köy ve kasaba hayatının türlü —meselelerine de dokunmayı bilen Kemâl Tahir "Rahmet Yolları Kesti" ile son yılların en başarılı ro- manlarından birini daha Türk edebi- yatına kazandırmıştır. AKİS, 19 EKİM 1957