19 Ekim 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

19 Ekim 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çin günlük Hayattan alınma mevzula- rı realist bir tutumla ele ak tele- vizyonda bir gelenek halindedir. Se— naryo haline aktarılırken büyük ki değişikliğe uğramıyan "Mârty" boy lece aynı hususiyetleri beyazperdeye de getirmektedir. Bun yani "Marty"nin televızyon tesırınden ta- mamiyle kurtulamadığına da işaret etmek yerinde olur. Bazı sahnelerde bu tesir müsbet bir rol oynamakta- dır. Mesela "Marty" de "tefsirci" bir tutumdan çok "müşahedeci" bir tu- tumun bulunması bu arada sayılabi- lir. Bu tutum, "Marty"nin genel ha- vasına uygun bir yoldur. Nitekim reji- sör Delbert Mann, kendi şahsiyeti- ni işe karıştırmaktan mümkün ol- duğu kadar kaçınıyor. Hadiseleri ve kahramanları nötr bir üslüp içinde olduğu gibi aksettirmekle iktifa edi- yor. Böylelikle kamera, olaylar ve insanlar karşısında bir kayıt vasıta- sı. bir müşahit olarak rol oynuyor. Seyirci, sanki bir sinema eseri karşı- sında değil de bir televizyon röpor- tajı karşısındaymış hissim duymak- tadır. Fakat bazı hallerde de televiz- yon tesiri kendisini Aaçıkça hisset- tirmektedir. Bilhassa, karşılıklı ko- nuşan iki kişiyi yakından gosteren ikili plânların çokluğu, uzunca sür- meleri; kamera hareketlerinin azlığı; diyalogların büyük bir yer tutuşu: dekorların basitliği, sayıca az oluşu bu arada sayılabilir. Fakat Cha- yefsky'nin piyesi, Amerikan cemiye- tinden bir kısım insanların yaşayış- ları üzerine dikkate değer müşahe- delerı bir araya topladıgından, Del- rt Mann'ın davranışı da bu müşa- hadeleri ıyı değerlendirdiğinden "Marty" alâka ile seyredilen bir film haline geliyor. "From Here to Eter- nity - İnsanlar Yaşadıkça"da sadist hapishane gardiyanı rolünde dikka- ti çeken Ernest Borgnine, Marty ro- lünde, şimdiye kadarki en iyi oyunu- nu çıkarıyor. Gene Kelly'nin karısı Betsy Blair de nispeten kısa rolünde kendi halinde, çekingen, silik bir ka- dım başariyle canlandırıyor. Harold Hecht-Burt Lancester prodüksiyon şirketinin küçük bütçeli filmleri ara- sında meydana getirilen, prodüktör- lüğünü senaryocusu Paddy Cha- yefsky'nin üzerine aldığı "Marty", taranmış bir televizyon piyesinin si- nemaya tatbiki yolunda ilk başarılı deneme olarak, dünya sınemacılıgın- da değilse bile, Amerikan sinemasın- da oldukça mühim bir yer tutuyor. HALİKARNAS BALIKÇISI ANADOLU EFSANELERİ İLAVELİ İKİNCİ BASKI Fiatı 200 kuruş YEDİTEPE YAYINLARI P. K. 77, İSTANBUL AKİS, 19 EKİM 1957 M U S İ Kİ Orkestralar Islahat Yeni kanunu çıkmış, adı değişmiş. üyelerinin maddi durumu düzel- miş ve yulardan sonra nihayet ışını bilir bir şefe kavuşmuş olan hurbaşkanlığı Orkestrası, daha iyi şartların bir senfoni topluluğunun bünyesinde ne gıbı değişiklikler ya- pabılecegının ornegını, geçen hafta Cumartesi gunu Opera salonunda verdiği, mevsimin ilk senfoni konse- rinde gösterdi. Konserin başlamasına beş dakika kadar kala salona giren- ler, orkestra uyelerınin daha sahne- deki duruşlarmdan “yeni eJımın yürürlüğe girmiş ve tesirlerim gös- termiye başlamı olduğunu anladı- lar. Sahnedekilerin hepsi, resmi el- biselerini giymişler, beyaz kravat takmışlardı Başkemancı Sedat Ediz- in yeri boştu. Başlama saati geldi- ğinde o da sahneye çıktı; alkışlandı; halkı selâmladı; ilk defa olarak bu çeşit bir medeni formalite yerine ge- tirildiği için olacak, telaşından aya- ğı takıldı. Yerine oturduktan ve akorunu yaptıktan sonra orkest- ranın yeni devamlı şefi Robert Lawrence, dinleyicilerin sürekli al- kışları arasında kur üsüne yürüdü. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Or- kestrasının kazandığı bu —medeni memleket orkestrası havası, sadece gösterişte kalmadı. Berlioz'un "Ben- venuto Cellini" uvertürünün daha ilk ölçülerinden, orkestranın sesinde ve icra kalitesinde esaslı bir değişik- lik kendini duyurmaya başladı merikalı şef, bir aydanberi orkestra- sını çok sıkı bir çalışmaya tabi tut- muştu. Önceleri şefin, eserleri baş- tan sona hiç durmadan, teferruat üstünde çalışmadan çaldırması or- kestra üyelerini çok şaşırtmış, yıllar- dır birbirinden kötü eflerin idare- sinde iyimserliklerini kaybetmiş olan orkestracılar, bunun bir metodun ge- reklerine uyarak yapıldıgını hesaba katmamışlar, "bir yenisine — çattı diye kara kara düşünmeye başlamış— lardı. Fakat Lawrence bunu, orkest- rasının üyeleri eserin bütününü, ana çizgilerini daha iyi anlasınlar diye yapıyordu Nitekim birkaç gün son- ra eseri didik didik etmiye, teferru- atın üstünde büyük titizlikle durmı- ya, çalgı gruplarım hattâ tek çalgı- ları israrla ayrı ayrı çalıştırmaya gi- rişmişti. Orkestra mensuplarına, yıl- lar önce kaybettıklerı musiki yapma arzusu, İyi iş çıkarma şevki ve mes- leklerine bağlılık yeniden gelmişti. Artık evlerinde çalgılarına çalışıyor- lar, prova saatinden önce "daireye" gelıp günlük temrinlerini yapıyorlar, güç pasajlara kendilerini hazırlıyor- lardı. Müsbet netice ir ay süren bu hummalı, iyi ni- yetli ve sistemli çalışmanın seme- resi Cumartesi günkü konserde veril- di. Orkestra ananevi gevşeklıgınden kurtulmuş, çalışına enerjik ve kud- ret gelmişti; toplu sesindeki kofluk e kabalık; yerini dolgun ve renkli bır tınlayışa bırakmıştı. Orkestrama ses karakterindeki bu güzel değişik- lik bilhassa yaylı sazlarda kendini gösteriyordu. Üyelerin hepsı hatasız çalmıya ve musiki yapmıya azami dikkat göstererek çalıyorlardı - Bununla beraber nefes ve vurma çalgıları gene de tatmin edici olmak- tan çok uzaktılar. Aralarında, çalgıla- rını, çalmasını bilmiyen birkaç üye, ol- dugu aşikârdı. Fakat bundan daha ö- nemli sebep, çalgıların çoktan miadı- nı doldurmuş olması, çoğunun kulla- nılamıyacak halde bulunmasıydı Bu sebeple, nefes grubunu Tistleri bile ne yapsınlar kı bozuk çalgılarım korka korka üflüyor, ara- e çirkin ve detone birkaç se- si onlıyemıyorlardı. Yaylılar grubu- nun çalgıları da iyi durumda değildi; fakat kullanılan âletlerin eskiliği ve bozukluğu, nefeslilerde bilhassa ken- dini gösteriyordu, Yaylı ve nefesli grupların ses alitesi — arasındaki fark icralara bir muvazenesizlik ve- riyordu. Yaylılar zaman zaman birin- ci sınıf bir orkestranınkiler gibi tın- ladığı halde, nefes ve vurma çalgı- arı hemen her küçük farklarla, kanlığı Orkestrasına ait belli ediyordu. Orkestraya, iyi bir şef tâyin eden üst makam, “kem alât ile kemalât" olamıyacağı- nı da hesaba katmak, biraz daha himmet edip orkestraya yeni çalgı- lar temin etmeliydi. Bunun beklemi- ye, ihmale, düşünmeye tahammülü yoktu. Orkestra üyelerine ve şefe ö- denen yeni yüksek maaşların, gerek şefin ve gerekse idaresindeki musiki- şinasların gayretli — çalışmalarının boşa gitmesine sebep olmaya. Cum- hurbaşkanlığı Orkestrasının baglı bulundug makamların hakkı yok- . Orkestranın yetkılılerı bırkaç yıl once, yeni çalgılar getirtilmesi için döviz talebinde bulunmuşlardı; o za- mandanberi ses seda çıkmamıştı. Mu- sikinin ve bilimin güzel sanatların asla ciddiye alınmadığı bir memle- kette hele o memleket binbir çeşit yokluk içinde yüzerken- — böyle bir müracaatın hasıraltı edileceği gerçı tabiiydi. Ama artık bu seslere de kı lak verilmesi, bir ıslah yoluna gıdıl— mışken bu işin tam yapılması, bir çaresini keşfedip, bu ihtiyacı karşılı- yacak bir formül bulunması lâzımdı ve bu imkânsız değildi. Muvazeneli program eçilen eserlerin değerleri bir ya- na, Robert Lawrenee'ın program yaparken muvazeneye dikkat ettiği, eserlerin sıralanışında birbırlerıyle olan yakınlıklarını ve konserin bü- tünü içinde yer alışlarım hesaba kat- mış olduğu da gözden kaçmıyordu. Konseri açan Berlioz uvertürünü bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: