bağlamak için Belediye Maeclisi ü- yelerine temizlik işleri teşkilâtı kad- rosunun takviye ve yeni vasıtalar ithal edileceğine dair teminat ve- rildi. Fakat bu arada 3000'i geçen temizlik işçilerinin acıklı hali kimse- nin aklına gelmiyordu. Bir hıfzıssıhha kanunu vardı ki, günde 8 saat çalışı lmasını âmirdi. Bu kanunu da Belediyelerin uygula- ması gerekiyordu. Fakat Belediye kendi teşkilâtına bağlı temizlik iş- çilerinin günde, değil 8 saat, fakat 16 saat çalışmasına bile aldırmıyor- du Yıne bir hafta tatili kanunu var- r günü çalıştı- rılanlara hafta içinde ücretinden ke- sinti yapılmaksızın izin — verilmesi burt idi. Fakat temizlik işçileri bu haktan da mahrumdu Bilfiil te- mizlik isleri ile uğraşanlar yanında çöp kamyonlarının şoförleri, tamir- SİYASİ BAĞ muncuoğlunun B.M.M. deki beyan- larından da anlaşıldığı uzere, bızde maalesef bu gerçe nüz kavr mamış ve halkın m hdut Ur zum- renin refah ve adetı için mahru- miyete ve sıkıntıya katlanmaga mahküm sayılması, tabif ve zaruri bir hâdise olarak kabul edılmıştır Bir memleketin menfaa memleket halkının çogunlugunun menfaatidir. Başka bir deyişle, mil- H menfaatlerın tâyinindeki en sağ- ın — çoğunluğunun menfaatidir. Halkın çoğunluğunun menfaatini de ancak bu çoğunluğa dayanan bir parti temsil edebilir ve koruyabilir. Buna rağmen biz- de, halkın çoğunluğuna teşkil eden çiftçi ve isçilerin, kendi başlarına meydana — getirdikleri — ve kendi menfaatlerini bizzat korumalarına yardım ailecek bir siyast parti mev- cut değildir. Ancak, bu zümrelere "senin menfaatini ben ötekinden daha iyi korurum" diyen ayrı ayrı partiler vardır.. Halkının çoğunlu- ğu çiftçi olan bir memlekette memleketin mukadderatına ve si- yasi partilerine çıftçılerın veya on- ların menfaatlerinin hâkim olma- sından daha tabif bir şey olamaz. Hal böyle iken, memleketimizde çıftçıler ve isçiler, bağımsız bir si- yasi partiye sahip olmayıp, men- faatlerinin korunmasını büyü zi sahiplerinin ve l'abrıkatorlerle tüccarların kurdukları siyasi parti- lerden beklemektedirler. Bugün birçok memleketlerde -on yıl evveline kadar da birçok Orta Avrupa — memleketinde, çıftçı, kü- ük çiftçi ve küçük arazi sahipleri partilerine bol bol rastlanmaktadır. Tabiatiyle Batı Avrupa memleket- AKİS, 19 EKİM 1957 cileri, çöp arabalarının tamircileri de aynı şekilde fazla mesai yapıyorlar ve hafta tatilinden faydalanamıyor- lardı. Bu insanların "insan üstü" bir çalışmayla hergün — sağlıklarından kaybettikleri bir hakikatti. Fakat işçileri ençok üzen nokta ücretlerinin düşüklüğü ve sekiz saatin üstündeki çalışmaları için herhangı bir ek üc- ret alamamaları yani angarya olarak çalıştırılmalarıydı. İşçilere fazla mesai ücreti öde- miyen, hafta tatili hakkını inkar e- den ve onları sekiz saatten fazla ça- lıştıran İstanbul Belediyesine göre bu insanlar memurdu. Öyle bir memur ki, Beledıye tarafından her zaman işine i ve tazminat- sız olarak son verılebılır ve gelişi güzel çalıştırılabilirdi. Halbuki me- mur dediğiniz saat 9 da işine gelır, yemek tatili yapar, saat beşte de işi- IMSIZLIĞI lerinde, endüstrinin ziraate üstün- lüğü dolayısiyle çiftçi ve küçük a- razi sahiplerinin kurdukları parti- ler bir ehemmıyet kazanamamışlar dır. Fakat A pda 10 yıl önce vukua galen siyasi ve sosyal değişikliklere kadar köylü ve çift- çilerin kurdukları partiler, bu mem- leketlerin siyasi hayatında diğer partiler ve bilhassa işçi partileri gibi önemli bir yer tutmuşlardır. Bütün bu misaller, bir memle- ketin polıtık hayatının, o memleke- tin ekonomik hayatinin Ur aksin- den ve bir devamından ibaret oldu- ğunu göstermektedir. Politika, bir zevk değil bir ih- tiyaçtır. Politikaya hareket nokta- sı teşkil eden ihtiyaç da, ekonomik ihtiyaçtır. Binaenaleyh herhangi bir politikanın başarılı olabilmesi, kendisine hare noktası olarak aldığı ekonomik ıhtıyacın şıddet ve ehemmiyetine bağ 1 par- tiler, ekonomik ihtiya çlarla bır mü- vazilik — kurabildikleri — takdirdedir ki, tenakuzlardan uzak, sağlam ve realist bir programa sahip olabilir- ler. Aksi halde, siyasi partilerin ça- lışmalarına ve programlarına birbi- rine zıt prensipler ve karışıklıklar hâkim olur ve ban leket butun olarak hıçbır zaman fayda göre Bu gerçeklerın ışığı altında iş- çılerın sıyası bağımsızlığının lüzu- u daha iyi anlaşılmaktadı Haki- katen işçilerin durumu, çiftçilerin- kinden farklı degıldır İşçiler de, çiftçiler ve köylüler gibi menfaat- lerinin gozetılmesını, aslında kendi- lerine fayda sağlamasına imkân ol- mayan partilere bırakmış durumda - ÇALIŞMA ni bırakıp evine giderdi. Sonra me- murun tekaüdiyesi vardı ve kolay kolay işinden atılamazdı. Belediye- nin temizlik işçileri o memurlardan sayılmıyordu. O halde bunlar işçi idi. Nitekim Çalışma Mudurlugu temizlik işçilerini İş Kanununun hükümleri i- çinde saydığını belediyeye bildirmiş- ti. Fakat Belediye buna da itiraz et- mişti. Şimdi Çalışma Bakanlığı, İs- tanbul Belediyesinin temizlik kadro- sunda çalışan ve her bakımdan işçi olan insanların işçi olup olmadık- larına karar verecekti. Belediyenin işçilerini işçi saymamasının sebebi, onları dilediği ücret ve dilediği şart- larla çalıştırmak istemesinden ileri bu, kanuna, adalete sın, onu da işçiler düşünsündü. Adil AŞÇIOĞLU dırlar. Bu hale gore, ışçılerın mem- leketin mukadderatının — tâyinind. veya memleketin genel polıtıkasının işçi menfaatlerine göre ayarlan- masında hıçbır söz hakkı kalmamak- dır. Çünkü işçiler kendi menfa- atlerinin gözetilip korunmasını is- ter istemez başkalarının ellerine bırakmışlarda*. Tıpkiı - faşist mem- leketlerde millet için duşunen şef gibi bizde de işçiler için düşünen sıyası partıler vardır. Bu bakımdan işçi menfaatlerı lâyıkı veçhile k orunamamaktadır. Vakıa Ameri- ka Bırleşık Devletleri gibi halkı- n çoğu işçi olan bu endüstri mem- leketınde bile Ur işçi partisi yok- tur. Fakat, bunun mahzurları, ora- da işçilerin sendikalar vasıtasiyle si- yast partilere isteklerini kısmen ol- sun kabul ettirebilmeleri, hiç olmaz- sa grevler ve kollektif —mukavele- ler vasıtasiyle ekonomık mücadele- de bulunabilmeleri sayesınde hafif- lemektedir. Memleketimizde ise, iş- çiler ekonomik mücadele imkân ve vasıtalarından mahrum oldukları gibi, siyasi partilere herhangi bir "baskı" yola ile isteklerini kabul ettirebilme imkânına da sahip değildirler. Kim çok verirse ve ne verirse onu kabul etmek — zorun- dadırlar. Bu şekilde ise işçi vasının halline imkân bulunamaz. Kanaatimizce, bu işin en kestirme hâl yolu, işçilerin siyasi partilere karşı bagımsızlıklarını korumaları- dır. Eğer, bu günkü sıyası partıler, ciddi ve samimt olarak işçi dava- sının hallini arzu ediyorlarsa, bu partılerden 'işçilerin kendi başları- na sıyası mücadeleye hakları oldu- " yolunda bir karar almağa ça- lışılmal dır. - B 23