Bir noktaya el atmak, bütün kuv- vet ve imkânı orada toplamak, işi sü- ratle başarmak, sonra başka noktaya önmek. unun irerine İstanbul edilmişti. İşi artık top- lamaya imkan kalmamıştı. Faali- yet öylesine dağılmıştı ki kışa kar- şı hiç bir tedbir almak mümkün de- ğildi. Basiretsizlik, kötü idare mey- valarını veriyordu. — Nereye bakılsa bir harabe goruluyordu İstanbulda iki saat dolaştıktan sonra oturup ağlamamak mümkün değildi. Zira aklı başında herkes görüyordu ki bozulanları derhal derlemek dahi kabil olmayacaktır. Molozlar kenar- ları istila etmişti. Yağmur bir defa başladı mı, çamur gırtlağa çıkacak- tı. Küçük çocuklar mekteplerine, gençler Üniversiteye, memurlar işle- rine nasıl gideceklerdi? Haydi, yaz aylarında "yakında biter" diye kat- lanılmıştı. Ama koca mevsim bitmiş, kuvvetlerin teksifi cihetine gidilme- mesi yüzünden her yer "Harp son- lası Berlini" halinde bırakılmıştı İstanbullu "Görülmemiş İmar" "İstanbulun fethi" yaldızlarının al— tındaki hakikati görmüştü. Şehir-ya- pılacak diye yıkılmıştı. Hem öylesine yıkılmıştı ki daha uzun yıllar dü- zeltilmesi, bütün gayretlere rağmen kolay olmayacaktı. Gerçı birbirinden parlak plânlar şu seçim — arifesinde muvafık gazeteleri süslüyordu. Boş araziler isimlendirilerek gözler önü- ne seriliyordu. Şu, dikenlerle kaplı parça İstanbulun müstakbel 100 bin kişilik stadyomuydu! Şu, büyük ar- salar üzerine muazzam bir site ku- rulacaktı ! Boğaziçi köprüsünün temel leri buraya atılacaktı! Bütün bu bü- yük lafların yanında daha hâlâ bir Beyazıt meydanı tanzim edilememiş, bir Aksaray yolu yapılamamış, bir Boğaz sahili düzene sokulamamıştı. Hatta kazılardan çıkan — topraklar caddelerden alınıp götürülemiyordu. Bunlar kış aylarının muazzam ça- mur stoklarım meydana getirecekler ve bütün sokakları, yolları işgal e- deceklerdi. Kaldırılabılenler surların dışına götürülüyor ve tarihi hendek- ler dolduruluyordu. İstanbul olup bitenlere, mütevek- kil ama kararlı bakıyordu. Vali Gö- kay gene iş başına gelmiş, gelişi- nin bedelini de pek iyi bildiği met- hedici cümlelerle ödemişti. Bir yan- dan da istimlâk suiistimallerinin mu- hakemesi devam ediyor ve "Görül- memiş İmar"ın asıl kârlı 'zümresine mensup bir kaç kişi hesap veriyor- du. Kemal Hadımlı İzmirin yolunu tutmuştu. Fiyatlar hep eski yüksek seviyesini muhafaza ediyordu, hattâ bir kısmı yeniden yükselmişti. Kaz- malar altında yıkılan binaların do- ğurduğu mesken sıkıntısı kışın ba- şında kendisini büsbütün hissettiri- yordu. 1950'nin ve onun arifesindeki yılların hasreti gönülleri dolduruyor- du. Çimentosuz, demirsiz, camsız bü- tün o harabelerin yerine vaad edilen mamureler nasıl yükselecekti? İstan- bullu çocuk yerine konmuştu ve eli- ne bir horoz şekeri verilmekle avutu- lacağı sanılmıştı. Halbuki işte — bir 12 TEBDİLİ MEKÂNDA uzaffer Ba- laban milletve kili olduktan son- ra satın aldığı Ca- dillac otomobılıyle meşhurdur. Cadil- lac meşhur olma- sına yaramıştır a- ma, İzmirlilerin "sempati'sini ek- silmiştir. Be, Ca- dillac deyınce ha- tıra Adana gelmez mi? D.P. Geni Merkezi de tutmuş üstadı arabasına lâyık bir vilâyete koyuvermişti. Ne var ki D.P. Genel merkezi bir taş- la iki kuş vurmuş oluyor İkinci ('D — uş, D.P. Adanada pek ümitsiz ol- Balabandan duğuna göre Muzaffer kurtulmak ihtimalidir. emal Balta Mec lis P. kanı tarafından sevilmezdi ama Fü- zede sevilirdi. Şim- di bu erkân ken- disine Artvini mü- nasip görmüş. İki hayret sebebi var: Kemal - Baltanın, tasvip etmediği D. P. icraatına Tra men hâlâ D.P. adayı olması ve, Art- vine rıza göstermesi. Kim bilir, bel- ki Kemal bey illâ bir baltaya sap olmak istiyor. Ama, baltayı taşa vurmuş olmasın? Nurullah Tolon Bayarın pek yakınıdır Ill— rıza göstermemiş Bursa gibi bır "ka— le" de muhafaza- sına karar vermiş- tir. Gerçi Adanalılar da sevimli Nu- rullah Tolona pek 1sınmam1şlard1 ya.. Şimdi denılecek ki, Bu kalesi de düşerse? O zaman zaten tufan olur. Refık Koraltan Kayseriden son ra Kocaelinde gö- rünüyor. — Kocaeli mi Koraltanı kur- taracak, yoksa Ko- raltan'mı Kocaeli- ni? Yoksa bunla- rın hiç biri i de Kocaeli Menderesi tandan mı racak? Hani, en ihtimal bu da... yakın gelen S ıitkı — Koraltan da yollara düş- müş. Afyondu Kon olm Acaba rad Ali Ulgenden hru edip üs listesini kuvvetlendır— datla Afyon mişti. Bu sefer de Konyayı, büyü kayıbından dolayı bir Koraltanla te- lâfi ve taltifi düşünmüş olacak uhiddin Özke- feli Samsun- luların daima hay ranlığını kazan- ma kazanmayı te- min atmıyor her halde. Zira Sam- sun plajının eski idarecisi — teşkilâ- tın reylerini ala- mamıştı. Şimdi Kutahyalıların kar- şısına çıkarılıyor. alılar a- kıllı insanlardır; Muhıddın Ozkefeh— li listeyi ne yapacaklarını elbet tak- dir ederler ükerrem Sarol mak! tercih edilmiş. A- ma bu, — Edirneye kıymak için sebep mi? edim — Ökmen Maraştan Ga- ziantebe — geçmiş. Gazıantepte D.P. nin ne kadar Za- yıfladığı inü lürse eski Bakanı ve Köprü- lünün bir zaman- larki kafadarı için pek âla "sürül- müş" de denilebi- lir. Eee, Adnan Menderes dır: Ne olur, ne olm Cezmi Türk tebdili mekânda fe- rahlık olduğuna en samimi su- rette inananların başında Kendisi D.P. nin Beyhan milletve- kiliydi, sonra köylü — Partisinin ku- rucusu oldu, arkadan gene D.P. nin Burdur müfettişliğini tedvir etti. Şimdi de lâf ebesi Osman Bölükba- şıya D.P. nin Kırşehirde çıkardıgı rakip! Allah yolunu açık etsin. ihtiyatlı- AKİS, 12 EKİM 1957