YURTTA OLUP BİTENLER kendi hüviyetini Partisinin kampanyasına hâkim kılmıştı seçim Gençlere itimad artinin aday listeleri de aynı ruh haleti içinde hazırlanmıştı. Yal- dızlı ısımler altında gizlenen kof şah- siyetlerden ziyade isimleri bilinme- yen kıymetlerın listeleri doldurması tercih edilmişti. . Parti ola- rak milletten itimat istiyordu. Şu- nu, şunu, şunu yapacaktı. Adayla- rı da bunların gerçekleşmesini teka- bül edenn, hattâ taahhüdname imza- layan genç elemanlardı. Adayların ortalama yaşı 38 idi. Bu, hakikaten fevkalade bir — şeydi Lıstelere eski i. Ama alınanlar, heyeti umumi- itibariyle iyi şöhret sahipleriy- Demokrasinin kurulmasına yar- diım etmiş olanlardı. Büyük şehir- lere Profesörlü, Doktorlu, Büyük El- -ili, Kuçuk Elçili, Bakanlı listeler yesi di Ahmed Özel profesör, rol doktor, Fatin Rüştü Zorlu değil miydi? Demek ki mesele Mec- lise şöhret sokmak değildi. Mesele bir davaya iman etmiş gençlere fir- sat vermekti. İsmet inönü bunu yap- mıştı. Bu yüzden kendi partisi men- suplarıyla dahi cekişmişti. vilâyetin listesinde Genel gençlerin yanında yer almıştı. hür misali Gaziantepti. — Gaziantep listesi İsmet İnönünün başında bir dert olmuştu. Gaziantepin ateş gıbı genç, dinamik bir başkanı vardı. - nun karşısına vıla_yetın eski kodaman— ları dikilmişler, Üsteye kendi adam- larım sokmak istemişlerdi. Hattâ Ge- nel Merkezi dahi tesir altında bırak- mışlardı. Ama İsmet İnönü vaziyeti Ööğrenir öğrenmez müdahale etmiş, gençlerden yana olmuş, onları des- teklemişti. Nitekim zafer il başka- nında kalmıştı. Şimdi Gaziantep teş- kilatı görülmemiş bir canlılık içinde Genel Başkanı haklı çıkarmaya çalı- şıyordu. "Daha ıyı olabılırdı" denilen İstanbul listesi, nıydı. sayılabileceğini 1 Başkan bil- miyor değildi. Ama İstanbul teşki- latı içinde emeği geçmiş, dürüstlük- lerıyle tanınmış, 1950 den sonra C. e katılarak gerçek Demokra- Si ıçın çalışmış, bu rejime iman et— miş olan meçhul şöhretleri malu şöhretlere tercih etmek akılsızlık sa- yılsa da, aslında çok akıllıca — bir hareketti. Yoksa İsmet İnönü mese- lâ son muvaffak Günaltay kabinesinin bütün elemanlarım İstanbula alabi- lir, onları Profesörler, Doktorlar, Bü- yük Elçi eskileriyle takviye edebilir- di. Ama İstanbullunun o aldızı "yutması" münakaşa kaldıracağı gibi bu seçimlerde seçmene hiç bir şey "yutturmamak" da Genel Başkanın prensibiydi. Böyle girilen seçimler- de milletin nasıl hareket edeceği ha- 10 kikaten dikkate şayan bir tecrübey- di. İki ayak bir pabuçta Faka[ C. H. P. için büyük han- dikap İsmet İnönünün talep edi- len her vilâyete gidememesi idi. İstanbulda yağmur Çamuru da var hafta zarfında bütün vilâyetlerden Genel Merkeze müracaat yağmıştı. Herkes Genel Başkanı istiyor, her vilâyet halkı onu bekliyordu. Gelen telgraflarda şöyle denılıyordu "Çok kuvvetliyiz. İsmet lnonu gelirse ga- ranti kazanırız". Fakat İsmet İnönü maalesef her yere gidemeyecekti. Seçmen o bahiste de Genel Başkanı anlamak zorunda bırakılıyordu Önü- müzde sadece on beş gün vardı ve İnönüyü Ankarada bütün işler bek- liyordu. Onun iğin Genel Başkan böl- ge bölge ziyaret yapacak ve vilâyet Bu halklarından kendisinin gideceği yer- lere gelmesını isteyecekti. Buna rağ- men İnönü, aftanın — sonunda Trabzona gitmeye hazırlanırken yet- mişin üstündeki yaşına rağmen her yere gidip seçmene gayesini, progra- mını bizzat anlatmak için yanıp tu- tuşuyordu. . Seçmen bu seçimde — hakikaten buyuk bir vebal altındaydı. İstanbul Mareşal çamur eçen haftanın sonundaydı. İstan bulda, Şehremininde, evine git- mekte olan iki adamdan biri öteki- ne: "— Mareşal Çamur 1942'de Hit- leri yenmişti; onbeş s a da İstanbulda Demokrat Iktıdarın başı— nı yiyecek..." dedi. Bu söz söylenirken iki adam bir çamur yığınının içindeydiler ve moloz lardan müteşekkil bir hendeği muvaf- fakiyetle aştıktan sonra şimdi çukuru geçmeye — çalışıyorlardı. — Paçalarım yukarı kıvırmışlardı. Fakat ayak- kabıları ve çorapları kurşuni bir renk almıştı. Hava kararmıştı ve lâmbalar etrafa pek az ışık veriyor- du. Bir gün evvel yağmur yağmıştı. Şehremini sakinleri uzun aylardan beri bir tos ve toprak yığınının için- de yaşıyorlardı. Her taraf yıkılmış ve "süratle yapılacak" teranelerine rağmen ortaya çıka çıka bir yol çık- mıştı. Onun için de ne uğraşılmıştı, ne para dökülmüştü, Şehreminliler gayet iyi biliyorlardı. Zira asfaltlar ve beton bir kaç defa sökülmüş, gü- zergâh bir kaç defa değiştirilmişti. Ama kenarlara hiç kimse dokunma- mıştı. Bilâkis, kazılardan çıkan top- raklar kenarlara yığılmış, orada te- pecikler, yaylalar, vadiler meydana getirilmişti. i miyordu ve bir takım yollar trafıge kapatılmıştı. Öyle ki, — Beyoğlunda bir bankada çalışan Şehreminli sa- at dokuzda işinin başında bulunabil- mek için beşte kalkıyor, altıda so- kaklara dökülüyor, ekseriya Saraç- hane başına kadar yürüyor, orada vasıta kolluyordu haftanın semt sakinlerinin çektikleri, müzdeki günlerde çekeceklerinin ya- nında hiçtir. Zira bir tek günün yağ- muru Şehreminini o hale getirmiş- ti ki sonbahar yağışları — başlayınca -sonbaharın içindeydik- vaziyet tam mânasiyle facia olacaktı "Görülme- mış İmar", "Görülmemiş Kalkın- ma"'"dan sonra ilk meyvalarını ver- meye başlıyordu. Merdiveni görünen evler I stırap çeken sadece Şehreminin- den ibaret değildi. "İmar"ın eli değmiş her köşe yaklaşan kış karşı- iş sında aynı haldeydi. Bütün istanbu- lu birden yıkmanın, ne plân ne prog- AKİS, 12 EKİM 1957